İki Darbe Arasında
İskender Pala, bir edebiyat profesörü. Halen, Uşak Üniversitesinde öğretim üyesi.
- Türkiye’de, Divan edebiyatını en iyi bilen ve sevdirmek için, en gazla çalışan, edebiyatçıların başında gelmektedir.- Bana göre, İskender Pala’nın kitaplarını okumamış olmak, (özellikle ‘Katre-i Matem ve Babil’de Ölüm- İstanbul’da Aşk” isimli romanlarını) büyük bir eksikliktir. Zira, bu kadar akıcı bir üslûbu, zengin bir kelime hazinesini, her kitapta bulmak mümkün değildir.
- Kendisinin, “İki Darbe Arasında” isimli, yeni çıkan kitabını; sık sık akan gözyaşlarımı silerek, soluksuz biçimde okudum. Ve çok etkilendim. Zira, yazılanlar ile ilgili olarak; kendi hayatım ve Türkiye Gazetesinde “ Dış Politika” konularında yazan, emekli albay ağabeyim M. Necati Özfatura’nın hayatı ile ilgili, benzerlikleri düşündüm.
- İskender Pala ; İstanbul Üniversitesi / Edebiyat Fakültesi / Tür Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. 1982 yılında, edebiyat öğretmeni olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinde göreve başlamış. Ve 15 yıllık bir çilenin içine adım atmış.
Niçin? Eşinin başı örtülü olduğu, kendisi de gizli gizli namaz kıldığı ve leblebi ile rakı içen kesimden olmadığı için.
Çok çalışkan / üretken / bilgili olması; 15 yıl boyunca, devamlı olarak itelenmesine ve neticede (mecburi hizmetinin bitimine çok az bir süre kalmış olmasına rağmen) ( T.C. tarihinin en yüz kızartıcı dönemlerinden biri olan 28 şubat ortamında; yine en acımasız / hukuk dışı ve keyfi uygulama olan YAŞ kararı ile) Silahlı Kuvvetlerden ihraç edilmiş. Kendisi gibi, ( tümünün dosyası, ödül / tebrik ve takdirle dolu) Üç bini aşan mazlumun arasına dahil edilmiş.
İşin daha da ağırı; her yerde dindarlığı bir etiket gibi kullanan kesimden, bir Allahın(CC) kulu çıkıp da , “ bir ihtiyacın var mı” diye sormamış.
Yazarın, özetlemeye çalıştığım, tespitlerine gönülden katılıyorum:
1- YAŞ kararları, gerekçe olarak, “ disiplinsizlik” maddesine dayanmaktadır. Halbuki, bu mağdurların, tümüne yakınının sicil dosyası, taltifname / takdirname / üstün başarı ödülü ve madalyalar ile doludur. YAŞ kararı ile tüm yargılanma hakları ellerinden alınmaktadır. Suçsuzluğun ispatı engellenmektedir.”
( Ağabeyim, M. Necati Özfatura; Işıklar Askeri Lisesinde ve Harp Okulunda başarılı bir öğrenci idi. Önce topçu, sonra Uçaksavar, sonra da Füzeci oldu. ABD de eğitime gönderildi. Benim SBF’den mezun olduğum yıl; bir Yüzbaşı olarak, Ankara Hukuk Fakültesini bitirdi. Bu arada, Ordu Dil Okulunun, Rusça bölümünü bitirdi. Rusça / İngilizce ve Fransızca bilir. Batarya komutanı olarak(uçaksavar) peşpeşe, 7 yıl, İstanbul birincisi oldu. Üç yıl, üst üste, NATO/ Füze atışlarında birinci oldular.
Çok çalışkan, üretken, devamlı araştıran vatanını çok seven biridir. Ama, - çok büyük suç olarak(?) – dindardır. Gizli gizli namaz kılar? İçki içmez? Belden aşağı konuşmalara karışmaz? Ve de en önemlisi (çok genç yaşta, Rahmete kavuşan) değerli yengemin, başı örtülü idi.
Neticede, Eskişehir’de görevli iken; 12 Martın baskıcı döneminde, İrfan Özaydınlı’nın talimatları ile, Re’sen emekli edildi. Pes etmedi, yargıya gitti ve kazandı, Ordu’ya döndü. Sonra da, yıllar geçince, kendi isteği ile emekli oldu.
Ama, devamlı ezildi, küçümsendi, engellendi. Kurmay olması önlendi.
Dış politika konusunda (özellikle , Orta- doğu / Türk ve İslam Dünyası / Afganistan / Bosna Hersek mevzularında) Türkiye’ nin , en çok birikime sahip kişilerinden biridir. Çok sayıda kitabı vardır.
Tek eksiği; Laikçi kesime yaranamamış olmasıdır.
(NATO birinciliklerini kimseye bırakmadıkları dönemde, başarının önde gelen mimarlarından biri de, Elektronik Astsubayı Ömer Okçu idi. Bir elektronik üstadı idi. Kimdir, bu Ömer Okçu? Müstear adı ile Hekimoğlu İsmail. Yani, bir diğer lâikçilik mağduru)
2- “ 28 Şubat komutanlarının; ideolojik tutkuları, toplum mimarlığına soyunma gayretleri; bu davranışların gerekçeleridir. “ (Elbette; medyanın / yüksek yargının / holding patronlarının / sendikaların / bir türlü demokrasiyi hazmedemeyen, birtakım Sivil Toplum Örgütleri ve Meslek Odalarının da, teşvik / alkış ve tahrikleri unutulmamalıdır.)
3- “ Bilemezdim ki, iyiliğin bilgisine sahip olmayanlara, diğer bütün bilgiler zarar verir. Bilemezdim ki, bilgi bilgisizleri acıtır. Bilemezdim ki, askerlikte önde olmak da, arkada olmak da iyi değildir. Bilemezdim ki, bildiğini göstermek, çok zaman bir hatadır. Önde olmak, insana düşman kazandırır.”
4- “ İlk askerlik sicilim, düşük olmuştu. Veren, sağcı diye biliniyor ve gizli gizli namaz da kılıyordu. Kendi adamını koruyor, denmesinden korkmuştu.”
5- “ Hıristiyan misyonerlerin cirit attığı, Müslüman Ülkemizde, dindar ile dinciyi, din ticareti yapan ile dine hizmet etmek isteyeni, aynı kefeye koyan, bir yobaz / laikçi anlayışı vardır.”
6- “ Refah Partisi Genel Başkanı Erbakan; İmam –Hatip Okullarını, partisinin arka bahçesi gibi gördüğü yorumlarına çanak tutuyor; askeri etkilemek için de “ Biz bu seçimde, en fazla oyu lojmanlardan aldık” diyebiliyordu.
Aynı Erbakan, kendi memuru Karadayı Paşayı, merdivenlerde karşılıyor; “ Asker ile aramızda uyum vardır” diye asılsız açıklamalar yapıyordu.
Aralık 1996 tarihli YAŞ toplantısında, ihraç edilen sayısı (163) bir rekor idi. Erbakan, hiç itiraz etmeden, tümünü imzaladı ve bunların atılmayı hak ettiklerini de söyledi. “
7- “ Önce telefonlarımız çalmaz oldu. Sonra, aradığım insanlar yok çıkmaya başladı. İşsizdim ve hiçbir gelirim yoktu.
Nerede o dostlar. Onların çoğu, her başları sıkıştıkça sizi arar, fi- sebilillâh yardım isterler. Çoğu din ve dava adına söze başlar. İstediğini garantilemeden ayrılmaz. Sizi, kendi görüş ve ideolojisine alet eder, bedava hizmet alır, sizi kullanır. Ona göre, menfaatin adı dava ve hizmet olmuştur.
Onlar, halâ dini konularda kahramanlığı elden bırakmazlar. En sağlam Müslüman olarak geçinirler. Ruh haritaları, menfaatle çizilmiş, bir kuru kabuktan öte değildir.
Yetkili kişiler, adımızı anmaktan bile vazgeçtiler. Buna, sağcılık hastalığı diyorum. Sol düşünceye sahip insanlar, bu korkaklığa asla düşmezlerdi ve düşmediler de. Ama, sağcıların ekseriyeti, nedense- cesaret özürlü- yaratılmışlardır.
Ateş düştüğü yeri yakar ve bir serçe olsun, gagasıyla size bir damla su getirmez, yangını söndürmeye. Böyle durumlarda, en çok morale ve paraya ihtiyaç vardır. Ama, insanlar, sizden ikisini de esirgerler.
Sevgilerin yalan, dostlukların sahte olduğunu görürsünüz.”
( Ben, bu yorumlara gönülden katılıyorum. Zira, sağcı geçinenlerin, nasıl koltuk dostu olduğunu, nasıl çıkar peşinde koştuğunu; hergün sizi arayan bu tiplerin, koltuktan ayrılınca, nasıl vefasız olabildiğini; bizzat yaşadım.
Rabbim, İslamiyeti, bu tür din bezirganlarından korusun.)
Evet, Bu güzel, ibret tablosu eseri herkese (Sayın komutanlarımız da dahil olmak üzere) tavsiye ediyorum.
Şüphesiz, en fazla ibret dersi alması gerekenler de; başta Erbakan olmak üzere, Milli Görüşçü’lerdir. Zira, en büyük vebal onlara aittir.