content

04 Ara

İhtiyar Delikanlılar, Geçkin Çocuklar

Babası araba markasıyla izlenim oluşturarak tatmin olan çocuk, okulda markalı ayakkabısıyla diğer çocukları ezerek mutlu olmayı tercih ediyor.

Eskiden anne-babalarına benzemeye çalışan çocuklardan bahsedilirdi… Şimdi, çocuklarına benzemeyeçalışan ebeveynler var. Babasının ceketini giyen, tıraş losyonunu kullanan erkek çocuk ya da annesinin topuklu ayakkabılarını giyip eski sandıkları karıştıran kız çocuğu efsanesi artık tarihe karıştı. Ortalıkta ‘içindeki çocuk’un kıpır kıpır olduğunu söyleyerek kızının tişörtünü, oğlunun pantolonunu giyinip salınan geçkin gençler var.

Ne tuhaf, hiç kimse ihtiyarlamak istemiyor. Kimse görece anlamda da olsa güzel olmamaya razı değil. Acaba tarihin hiçbir devrinde zamanımızda olduğu kadar, bunca yaygınlıkla, bir yaşama biçimi olarak, ‘gençlik ve güzellik’ bu raddede tapılası olmuş mudur? Elbette gençlik güzel şey, güzellik perestiş edilesi. Fakat yaşını kabullenmiş, geçirdiği her bir yılı kendine bir bilgelik olarak katmış, saçı ağarmış beli bükülmüş ihtiyarlar olmadan hayat nasıl anlamlı kılınabilir ki?

Bir yanda torunundan aldığı kıyafetlerin içinde salınan delikanlı ihtiyarlar, öbür yanda hiç çocuk olmayıp küçük yaşta psikiyatristlerle, ilaçlarla, ‘yetişkin acıları’yla tanışıp hayatını büyümüş de küçülmüş yaşayan mutsuz, umutsuz geçkin çocuklar. Sarkacın bir yönündeki dengesizlik diğer tarafın da feleğini şaşırtıyor. Yetişkinlerin dünyanın fani olduğu hakikatine inat, dünyaya kazık çakarcasına, bitimsiz diyetler ve nihayetsiz çabalar ortasında genç kalma sevdaları, bir de buna ‘Ben çocuğumla arkadaş gibiyim’ demeleri eklenince çocuklar, çocukluk berzahına (o şirin ülkeye) hiç uğramadan yetişkin olma girdabına kapılıyorlar.

Ahireti hesaba katmadan yaşamayı öngören modern kültür, görüneni muhtevadan daha mühim sayıyor. Ne olduğun, nasıl olduğun değil, nasıl göründüğün önemli… Hayat derinliğini kaybedince, insanlar hem iç dünyalarında hem sosyal ilişkilerinde derinlemesine yaşamayı yitirince, birbirlerine nasıl göründükleri ile tatmin olur hale geliyorlar. Varoluşlarını başkaları üzerinde oluşturdukları izlenim üzerine bina ediyorlar. Babası araba markasıyla izlenim oluşturarak tatmin olan çocuk, okulda markalı ayakkabısıyla diğer çocukları ezerek mutlu olmayı tercih ediyor.

Bu durumda modern dünyanın sloganları ve şablonları dönüştürücü bir mahiyet arz ediyor. Özellikle popüler psikoloji ve psikiyatrinin, modernliğin zihinlerde inşası bakımından bir keşif kolu vazifesi gördüğüne kaniim. Örneğin, şu ‘içimizdeki çocuk geyiğine’ bir bakalım. Yıllarca içimizde bir çocuk olduğu, onu incitmememiz lazım geldiği, içimizdeki çocuk öksürürse bunu bizi mutsuz edeceği öylesine vurgulandı, anlatıldı, yazıldı çizildi ki ortaya ‘uzatılmış ergenliği’ yaşayan tuhaf yaratıklar çıktı. Artık bahaneleri de vardı, ‘içindeki çocuk’ böyle istiyordu.

Ya yıllarca sakız gibi gevelenen, ‘özgür ol, sınırlarını yık, mutluluğu sen yarat’ gibi deli saçması popüler psikoloji destekli zırvalara ne demeli. Halbuki özgürlük denen şey, fıtratın alabildiğine serazat serpilmesi değil miydi, sınırları anlamadan sınırsızlık kavranır mıydı, mutluluk bizim yaratacağımız bir nesne değil, kökü semada olan ve içimize indirilen bir sekine hali olamaz mıydı?

“Kopardım, diyorsun, zincirlerimi… Evet, köpek de çeker koparır zincirlerini, fakat halkalarını hep boynunda taşır…” diyor şair. Siz ne diyorsunuz?

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank