İhaleler Kaçmayanlara Verilecekmiş!.
Türkiye Müteahhitler Birliği’nin bir toplantısına katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bundan sonra özellikle karayolu inşaatlarını, kaçmayacak müteahhitlere vereceklerini söylemiş!..
Devamında da, özellikle ihale yasasının eksikliklerine ve yanlışlıklarına dikkat çekerek, “Yasada, en düşük fiyatı verene ihalenin verilmesi gerekiyor. Bu nedenle de yüzde 60 fiyat kırımında bulunan müteahhit, işi de alıyor. Altından kalkamayınca da kaçıp gidiyor...” diye ekliyor.
Yapılacak düzeltme ile bundan sonra, ihalede en düşük fiyat verene değil de, işe en uygun durumu bulunana verileceğinin de altını çiziyor, Başbakan Erdoğan.
Yani parası pulu, araç gereci ve teçhizatı olan müteahhitler, bundan böyle devletten iş alabileceklermiş... Ne diyelim? İnşallah.
Pazar günü, Balıkesir’e gelen Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da, Balıkesir’i yatırım üssü olarak seçtiklerini ve bu ilin kalkınması için her türlü katkıyı sağlayacaklarını açıklarken, bir de özeleştiride bulunmuş; “Bandırma-Susurluk yolunun bugüne kadar yapılamaması, bizim ve Balıkesir’in ayıbı” demiş.
Vatandaş olarak, siyasi otoritenin başında yer alan kişilerin böylesine açık sözlü özeleştiride bulunmaları hoş doğrusu. En azından yapılan yanlışlıkları görüyor diye düşünüyorsunuz.
İyi, güzel de bu yanlışlıklar son 3-5 yılın yanlışı değil ki... Artık neredeyse bizde iktidarların genetik karakteri özelliğine ulaşmış.
Bakın, Bandırma-Susurluk karayolu kim bilir kaçıncı kez ihaleye çıktı. 10 milyon YTL muhammen bedel üzerinden yapılan ihaleye katılan bir firma, Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi, yüzde 60 kırım yapıyor ve kanun gereği işi alıyor.
Yani toplam 4 milyon liraya ben bu yolu bitireceğim diyor.
Muhammen bedel ne demek? Yapılacak işin ortalama yani tahmin edilen fiyatı anlamına geliyor.
Peki, bu muhammen bedeli belirleyenler -ki, konunun uzmanları- bu kadar mı aptal da, yarıdan fazla bir fiyatın üstünde maliyet hesabı yapıyorlar?
Yüzde 5, bilemedin yüzde 10 yanılma payı olur!. Bunun üstündeki her indirim, yani kırım payı ya işi alanın çalacağı anlamı taşıyacaktır, ya da Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi, işi yapmadan kaçıp gideceğinin bir işaretidir.
Peki yıllar yılı bu ihale yasasındaki yanlışlık yüzünden Türkiye’nin milyarlarca dolar heba olan milli servetinin hesabını kim verecek?
Yüzde 50-60 oranında fiyat kırıp da, işi alan, belli bir süre hakedişleri alıp, onları da iş yapmadan afiyetle bir güzel yiyen, ondan sonra işi de bitiremeyip kaçıp giden müteahhitler, ellerini kollarını sallaya sallaya bu memlekette dolaşacak, onun ceremesini de sade vatandaş çekecek!..
Tüm bunlar yetmiyor, Bandırma-Susurluk arasını alan müteahhit, yüzde 60 kırım yapmasına karşın, işi kıvıramıyor ve kaçıyor. Sonra öğreniyoruz ki iflas etmiş.
Haa, bir de kendisine yanlış yerden taş aldığı için kesilen bir de 4,5 milyon YTL’lik ceza da cabası.
Demek ki, “Nasıl olsa kılıfına uydurur, bir yerden taş alır, en büyük yatırım rakamı olan bu bedeli de bu şekilde çıkartmış olurum” diye düşündü, ama evdeki hesap çarşıya uymadı.
Peki sonra ne oldu?
Böyle durumda, kaçan müteahhitin arkasından güle güle denir ve yeni bir ihaleye çıkılarak, bu işi yapabilecek başka bir müteahhite verilir, değil mi?
Yok. Bu durum Türkiye için geçerli bir durum olmadığı için, böyle düşünenler yanıldı tabii ki...
Bizim ülkemizde, iflas edip, kaçan giden müteahhidin arkasından devlet koşturur ve “Aman ne olur yapma!.. Gel sen kaldığın yerden yine devam et... Biz sana paraysa para... Araçsa araç... Ne istersen vereceğiz...” diye bir de yalvarır!..
Eh, böylesine bulunmaz bir Hint kumaşı olunca, müteahhit dediğiniz kişi de bir nazlanır, bir nazlanır... “Madem bana bu kadar yalvarıyorsunuz. Ben de sizin o güzel hatırınızı kırmayayım bari...” diyerek, tekrar kaldığı yerden devam etmeye başlar.
Tabii bu arada uzunca bir ara verildiği için, işin bedeli de yükselmiştir. Eski verdiği fiyat ile işi yapması mümkün değildir...
Ama fakir fukara, garip guraba vatandaşına aslan kesilen devletimiz, müteahhidin bu son derece makul ve mantıklı isteğine de olumlu cevap verir!..
Tekrar ödemeler yapılır, hakedişler verilir. Yeter ki, yol yapılsın da bitsin diye... Peki, yapılır mı?
Ne gezer? Zerre kadar ilerlemez. Sadece göstermelik olarak bir iki iş makinesi, birkaç gün yol düzeltiyormuş gibi gider gelir... O kadar.
Sonra bir duyarsınız ki, iflas ettiği için yalvar yakar tekrar işin başına getirilen müteahhit yine kaçmıştır.
İşte, Türkiye’de bir müteahhitlik serüveni.
Haa bir de, Türkiye’deki kadar kola müteahhitlik karnesinin verildiği bir başka ülke var mıdır bilmiyorum, ama üç-beş kuruş parası olup, devlette de dayısı olan herkes müteahhit olmuş bu ülkede...
Biz de bekleyelim ki yolumuz yapılsın!..
Unutmadan, Başbakan Erdoğan’ın konuştuğu toplantıda Müteahhitler Birliği Başkanı bir de müjde vermiş!.. “Yaptığımız çalışmalar durabilir” diye...
Efendim, bunun anlamı şu oluyor. Bugüne kadar müteahhitlerin Karayolları aracılığı ile devletten alacağı 1,5 milyar YTL, (eski para ile 1,5 katrilyon TL) olmuş. Yıl sonuna kadar da 2 milyar YTL’ye ulaşacakmış...
Kısacası, bizim Bandırma-Susurluk arasında yapılması düşünülen duble yolumuz da, Allah’ın izniyle bir başka bahara kalmış bulunuyor.
Siz siz olun, sakın bakandan, milletvekilinden falan “Ne oldu bizim yolumuzun durumu?” diye soru falan da sormayın. Hani ters bir tarafına denk gelip de, sorunun karşılığında üçün birini alma durumu falan olmasın da!..
Zaten, Bandırma üzerinden gelip de İzmir istikametine giden araç-gereç ve yolcu da yok denilecek kadar azaldı.
Bizim için yol ha olmuş, ha olmamış!.. Ne farkeder ki?