İftar Sofraları “İsraf Sofralarına” mı Dönüştü!
İbadetin, gösterişsiz ve gizli olanı makbuldür. Peki Oruç’ta bir bireysel ibadet olduğuna göre gösterişli iftar sofraları/ şatafatlı programları neyin nesi?
… yıldızlı otellerde, sınıf ve itibar esasına dayalı ihtişamlı davetler, altın musluktan akan çorbalar ... İftar sofralarının “israf sofralarına” dönüştüğünü görmek gösterişi barındırmaktan başka bir şey değildir. Hz. Peygamberin yapmadığını Ümmeti nasıl yapar? İsraf haram değil midir? Ramazanın ruhu ile nasıl bağdaşır!...
Parklarda, bahçelerde, meydanlara program yapıyoruz diye Ramazanı yanlış bir şekilde bir tür eğlence, karnaval ve festival havasında geçirenler dikkat(imizi) çekmeye başlamıştır. Örneğin, Eyüpsultan’daki, Sultanahmet’teki Ramazan’ın coşkusu insanlarımıza nostalji yaşatırken, manevi ortamlardan uzak, çadır, otel gibi mekanlarda düzenlenen ve son zamanlarda ortaya konulduğu şekliyle bir eğlence, şatafat ve gösteriye dönüşmemelidir.
Gün boyu sabırla ve aç kalarak tuttuğunuz Oruç’unuzun sevabını eğlenceyle günaha dönüştürerek yakmak akıl işi olmasa gerek.
Ve çadır modası!
İlçe Belediyelerinin hizmet maksatlı, başlangıcı tamamen güzel bir düşüncenin ürünü olarak yoldan geçenlerin ve yolda kalanların bir çorbayla iftarını açması amacıyla kurulan iftar çadırlarının son zamanlarda bir “gösteri aracına” dönüştüğünü üzülerek görmekteyiz. Küçük çadırlar büyüdü büyüdü şatafatlı dev gösteri merkezlerine dönüştü adeta. Ve bu arenalarda, siyasetin, sazın, sözün tavan yaptığı yerlere doğru kayıyor…
Bu çadırları açanların, bu duruma, özellikle kamu hizmeti yapanların dikkat etmesi gerekir.
İftar sofraları reklam ve gösteriş ten uzak kaynaşma ve olgunlaşma sofraları olmalıdır.
Kamu kuruluşlarında ve özel kuruluşlarda toplu iftarlar yapılması ne güzel bir adet olacaktır. Kurumlar/Şirketler/Sendikalar/STK’lar, çalışanlarla, işçilerle, memurlarla ve emekçilerle, iş sahiplerinin, patronların, amirlerin ayrı dünyaların insanı olmadıklarını Ramazan dolayısıyla bir araya gelerek göstermesi özlenen bir kaynaşma fotoğrafıdır.
Yanında emeğiyle çalışan birinin darlığını gidermeden sırf ‘desinler’ diye Ramazan paketini dağıtan bir kişi İslam’ın infak anlayışını anlamamış demektir. Hele bir de o ramazan kumanyasının üzerine kendi adını yazarak reklam yaparsa! …
Yoksulluk ve yoksunluğun sadece bir gıda paketiyle giderileceğini düşünmek, İslam’ın yardımlaşma ve dayanışmasını henüz tam kavrayamadığımız anlamına gelir.
Yoksulluktan kurtarma, kişinin alın teri kurumadan verilmesidir. İşverenin kendi ihtiyacını giderici kazancı ne ise çalışanını da aynı ihtiyaç hakkaniyetlik duygusu içinde değerlendirip hakkını vermelidir.
Hele de Ramazan ayında, çevremize, akrabalarımıza çalışanlarımıza daha duyarlı olunmalı ve çok gözetmelidir. Mesela ben işveren olsam, Ramazan’da bir ek maaşla çalışanlarımı bereketlendiririm.
Zulüm her yerde....
"Ümmetiii ... Ümmeti..."
Elimiz, dilimiz, kalemimiz, yüreğimiz ne güne duruyor?
Orucun asıl maksadı, komşusu aç iken kendi tok olmama halini anlamlandırmadır. İftarımızı mütevazi bir sofra ile donatırken, dünyanın herhangi bir yerinde, orucunu açmak için bir lokma yiyecek dahi bulamayan müslüman kardeşini düşünmek gerekir. Bugün; Arakan' da Müslümanlar diri diri yanarken/yakılırken, iftar lokmaları boğazınıza hiç diziliyor mu?!!
Bu mübarek günlerde, Hindular, zulüm ve işkence ile Müslümanları yerinden yurdundan ederken biz nasıl huzurla iftar açabiliriz?
Lüks davetlere nasıl katılabilir, şaşalı iftar sofraları nasıl kurabiliriz? Bundan dolayı ayrıca hesaba çekilmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz!!!... Mehmet Ballı /2012