İdealisttik…
Hepimiz, Anadolu'nun dört bir köşesinden gelmiştik. Ailelerimizin, her birimizin boynuna yüklediği sorumlulukları içimizde taşıyarak. Önce alışık olmadığımız bir ortamın havası etkiledi bizleri...Farklı alışkanlıkların, farklı değerlendirmelerin, hatta farklı dillerin bile konuşulduğu bu ortam, en çok bizim gibi taşradan gelenleri şaşırttı. Bu bir hayal kırıklığı değildi. Sadece ortama uyma, farklıyı öğrenme ve benlik kazanma konusunda kat etmemiz gereken çok mesafe olduğunun ilk işaretleriydi.
İdealleri oluşturmanın, toplumda yer edinip geliştirmenin, kısaca adam olmanın fırsatları serilmişti önümüze. Günün dar olanaklarına rağmen gençliğe sunulan geniş bir otlak… Üniversiteydi bu verimli alanın evrensel adı!.. Sayıca az. Bir elin parmakları kadardık. İstanbul Üniversitesi, İTÜ, Ankara Üniversitesi, ODTÜ, Ege ve Erzurum'da Atatürk. Tüm akademisyenleri ve öğrencileriyle, ülkesini onurla geleceğe taşıyacak kadar güçlü, iradeli idealist..
Mensubu olduğum ve diplomasını ömrümce onurla taşıyacağım içlerinde birisi vardı ki, (elbette diğerlerinin hakkını yemeden ve inkâr etmeden) cumhuriyet dönemimizin, Köy Enstitülerinden sonra aydınlanma ateşinin en hararetli yakıldığı tam bağımsızlık ilkesinin korkusuzca her türlü faşizan güçlere ve baskılara karşı savunulduğu bir kaleydi: ODTÜ...
Anadolu’nun dört bir yanından gelmiştik. Sorumluluklarımız vardı. Bu sorumluluklar kısa sürede bireysellikten çıkıp toplumsallığa dönüşmüştü. Yaşadığımız ülkemize karşı sorumluluklarımız da sevdaya, sevda tutkuya…
Büyük İnsan, Büyük Işık, Uğur Mumcu'nun veciz deyişiyle; "İsteseydik diplomalarımızı mor binlikler getiren senetler gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma"
Öğrenciler toplumculuğu, kampüsün romantik cazip ortamının aşk partilerine feda etmediler. Oysa haklarıydı..Hepsi gençti. Bu hakkı kullanmak yerine, bu ülkenin gelecek kaygısına sevdalanmışlardı. Bir yurdunun yarısında kız, yarısında da erkek öğrenciler kalmaktaydı. Bir tek olumsuz olaya meydan verilmemişti.. Gönüllerdeki tek ortak sevda, "Tam Bağımsız Türkiye." ve bu isteği gerçekleştirmek!.. Gönüllerde; Kıbrıs vardı!.. "Kıbrıs bizim canımız, feda olsun kanımız" "Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır!."
Ortak pazara karşıtlık vardı!.. "onlar ortak biz pazar"
Madenlerin millileştirilmesi talebi vardı!. "Madenler ülkemizin geleceğidir!" Paralı eğitim ve paralı sağlık olmaz! "paralı eğitime hayır" "Eğitimde fırsat eşitliği" Tüm istekler masum ve haklı isteklerdi. Ve isteklerin hiçbirisi bireysel, çıkarcı, kolaycı, köşe dönmeci istekler değildi. Bu talepler doğrultusunda Ülke'nin geleceği için de "Yanki" evine dönmeli, 6. Filo defolmalıydı!.. Ortak haykırış buydu: "Yanki Go Home!"
Bu Ülkü Vietnam olmamalıydı!… İşte bunun için "Yanki ve onun filosu" defolmalıydı!.. Henüz Irak işgali Milat öncesi kadar uzaktı. Henüz, Ülkenin başbakanı, BOP eş başkanı da değildi!..
Ülkemizde, ağalık düzeni ve marabalık son bulmalıydı. Bunun için de toprak reformu şarttı!.. Halk, köylü, çiftçi işçi anayasal haklarını bilmeliydi. Bu görevi de gönüllü olarak üstlenmişti gençlik. Köy köy anayasa kitapçıkları dağıtılıyordu.
Uyanış ışığının parlamasıyla, "Toprak işleyenin su kullananın" "ne ezilen ne ezen, insanca hakça bir düzen" özlemine susamış toplum büyük bir umuda kapılmıştı. Telaşa kapılmıştı egemen güçler .Bugünleri, Ogünlerden oluşturan karanlık güçler, bu umudun ateşini şiddetle ve zulümle söndürmeyi bildiler!..
Uyanış öncülerinin yüzlercesi, idealleri uğruna can verdiler, kurşunlandılar, öldürüldüler, asıldılar, hapislerde çürüdüler. Binlercesi insanlık dışı işkenceler gördü, sakat kaldı, ama birkaçı dışında hiçbiri onurlarından en küçük bir sapma göstermediler. Bu günlere ulaşıp dönenler de günümüze tam uyumla liberal de olamadılar, "liboş" kaldılar!..
O günlerde, Ülkede laiklik bu denli tehlikede değildi!.. Cumhuriyetin temel ilkeleriyle oynayıp içini boşaltma, gericilik ve din istismarı had safhaya ulaşmamıştı. Sadaka torbaları sokaklarda aleni, devletin valileri tarafından dağıtılmıyordu.. "Yürümekle sokaklar aşınmaz!" diyen bir başbakan vardı ama, işsize; "sen de işsiz oluver" diyen, vatandaşı "ananı da al git" diye huzurdan(!) kovan önüne geleni azarlayıp öfkeyi hitabet sanatına çeviren, halkı meydanlara toplayıp "yiğit muhtaç olmuş kuru soğana" diyerek, sanki onları başkası kuru soğana muhtaç etmiş gibi alaya alan bir başbakan yoktu!..
Geçmişte "bu ülkede odunu göstersem seçtiririm" diyen başbakanlar gördüyse de, bu zihniyete rahmet okuturcasına "ceketin adaylığına" oy isteyen halka sürü zihniyetiyle bakıp, kazanacağını kesin gören, siyasi amaçları için valileri kullanırken "valimi yedirmem" diyen bir başbakan yoktu!..
Ülkenin başbakanı kendisini, "Osmanlı padişahı" olarak karşılayan bir afişin altında halka bu edayla hitap etmiyordu. Osmanlılık özlemi gündemde yoktu.
Kısacası, laiklik karşıtı eylemlerin odağı oluşu Yüce Mahkemece tescillenmiş bir zihniyet de iktidar değildi. !…
Gerçi, hayali ihracatla ünlenmiş bir yeğen mahkemelerdeydi ama, yolsuzluk ve rant kavgası, ve özelleştirme adı altındaki talanı, mir'i, diş'i fener'i bu denli ayyuka çıkmamıştı!.. 7 kere "gidip gelmekle" övünen bir başbakan vardı ama, "Ergenekon" yoktu!…
Ülkenin 70 sente muhtaç olduğunu itiraf eden, borcun yiğide kamçı olduğunu(!) söyleyerek minareye kılıf uyarlamaya çalışan bir başbakan vardı ama,son 6 yılda, cumhuriyet tarihinin toplamından 2 kat daha fazla dış borç üreten bir başbakan ve onun iktidarı yoktu!…
Cumhuriyetin ilk yıllarının o yetersiz koşulları içerisinde kazanılmış olan, Semarbankını, Etibankı, çimentosunu, şekerini, demir çeliğini, bankalarını, ormanlarını…. Daha nicelerin satıp har-hura harcayan başbakanlar da yoktu o yıllarda!.. Hele çoluğu çocuğu, eş-dost himmetiyle ticarete atılıp, karun olan ne bakanlar, ne başbakanlar vardı!..Tepede kayıp tirilyon sanıkları da oturmuyordu!.. Kendilerini affeden maliye bakanları da yoktu!… Şıracı ve bozacılar da!…
İşte, bugün hala yüreklerde yaşayan '68 ruhu ve '78 kuşağı da bu ideallerden ve bu tutkulardan doğdu İlhamının öz kaynağı Tam Bağımsız Türkiye özlemiydi. Bu özlemin bugün hala yüreklerde "yaşıyor" olmasının köklü nedeni o mücadelenin haklılığındandır!.
Günümüz gençliğine armağan olsun!…
İsterse kulaklara küpe!…