İçlerinden İhtiyara Yakın Birisi İriyarı Güçlü Kuvvetli…
Müslümanlar ORTA asyada BİR köyü İŞGAL etmişlerİ ÇLERİNDEN ihtiyara YAKIN birisi İRİYARI güçlü KUVVETLİ osırada DAĞA odun KESMEYE gitmiş Okurtulmuş DİĞERLERİ de SÜRÜLMÜŞLER köylerinden DAHA sonra DAĞA oduna GİDEN adam DİĞERLERİNİ buldu ONLARA anlatıyor UZAKTAN müslümanları GÖRMÜŞ gizlice GÖZETLE MİŞ onları İNSANLARIN müslümanların FARKI hayvanlardan DİYOR hayvanların ÖNCE boyunlarını KESİYORLAR kanını AKITIYORLAR sonra YİYORLAR onları..KaraKaplıKitap..sayfa34/prg4
Durduğumuz yer, bulunduğumuz konum bakış açımızı belirler; o da bakışımızı. Neyi nasıl gördüğümüz nerden baktığımızla ilintili... “görenedir görene/ köre nedir köre ne?” Geçen yıl öğrendiğim anladığım şeylerden biri de bu oldu. Yere sırt üstü yatmayı ve çevreyi gözetlemeyi, görmeye çalışmayı. Yerden bir metre yetmişbeş santimetre yükseklikten ( tahmini göz hizam) dünyayı çevremde olan bitenleri görmek ile yerden yirmi yirmibeş santimetre yüksekten görmenin farkını...
Çocuklar bile “dev” gibi görünüyorlar, büyüklerse devasa... mitolojileri masalları daha rahat anlamaya başladım bu yeni bakış açısı ile. Çocuklara kediden köpekten korkmamalarını söylerken “eski” bakış açısı ile; çocuklardan bile korkar oldum yeni bakış açısı ile. Eskinin çocukları iki üç boyumda “dev”lerdi çünkü... aşağı yukarı yine aynı dönemde sıradan birşey soran bir kızdan rahatsız oldum; boyu boyumla aynı idi çünkü... “kadın” dediğin kendinden kısa olmalı ona “tepeden” bakabilmeliydin ki aslında tüm insanlara bir miktar “tepeden” bakmak gerekirmiş. Etrafındaki insanlar senden ne kadar kısa ise; o kadar onları küçümseyebilir küçük görebilirsin, senden uzun olanlarda ise tersi durum geçerlidir. Son durum nedir bilmiyorum ama, 2000 öncesi Amerikan başkanlık seçimlerinde sadece bir başkan adayı boyu kısa olduğu halde seçim kazanmış o da kampanya süresi boyunca altı santimetrelik ayakkabı ile gezmiş...
Görmeyi etkileyen faktörlerden biri de belki de en önemlisi kim olduğumuz sorusunun cevabı. Bir şeyi gören “gözleyen” kimdir? Kim olduğunun cevabına göre “görülen” değişir.
Yukarıya yazılan metni okuduğunuzda neler düşündünüz? Aklınızdan neler geçti? Aslında kışkırtıcı bir metin olduğunu düşünüyorum, insanları gardını almaya saflarını belirlemeye belki de safları sıklaştırmaya, taraf olmaya iten bir metin. Bir masal aslında bu metin bir efsane... yani... gerçek...
Müslümanlar işgalci olurlar mı? Böyle şey de yazılır mı söylenir mi? Kesin dinle diyanetle derdi vardır bunu yazanın çizenin v.s. deyip geçelim mi yoksa “öküz altında buzağı” filan mı aramaya başlayalım. “şeyh uçmaz müridi uçurur.” deyip buyrun “şeyh”imizi uçurmaya... yani... buyrun cenaze namazına...
Orta Asya’da bir köy... müslümanlar işgal etmiş... zaman belirsiz... aklıma ilk gelen bu “işgal”in 751 yılındaki Talas Savaşı civarında olduğu düşüncesi. Köy... yerleşik hayat... oba değil; çadır değil, göçebelik değil... bütün köy müslümanlar tarafından sürgün edilmiş, içlerinden birisi ihtiyara yakınmış iriyarı ve güçlü kuvvetli imiş... dağa odun kesmeye gitmiş... sadece “O” kurtulmuş... kurtulmuş ama neden kurtulmuş? Ölüm değil, eziyet ya da işkence değil; sürgünden kurtulmuş... sonra... diğerlerini bulmuş... geriye kimse kalmadığına göre, geriye dönüş ihtimalinin olup olmadığı belirsiz olduğuna göre; aslında tüm köylülerin durumu eşit. Hepsi köyünden çıkmış... sadece birisi durumdan habersiz “dağa odun kesmeye” gitmiş ( hani... bilenler bilir; birileri de dağa çiçek toplamaya dolunay ışığında “romantik” anlar yaşayıp “bal” gibi ayları olsun istemişlerdi)... sürgün edilememiş, kendi kendini de sürgün edememiş... bir garip vaziyet durumu ( kendime not: “ dağa odun kesmeye gitme” sendromu konulu başka bir yazı yazılmalı)
Dağa odun kesmeye giden adam diğerlerini ( adırslar... lost’un bir bölümünde altyazıda tam da böyle yazıyordu “adırslar geliyor” bulmuş ve onlara anlatıyor... ne anlatıyor peki? Uzaktan gördüğü “gizlice” gözetlediği müslümanları... diğerlerini bulduğuna göre öncelikle “arama” eylemi var, muhtemelen köyüne geri döndü, baktı ki köyde başka “birileri” var... muhtemelen korkudan ancak “uzaktan” bakıp “gizlice” gözetledi... gördüğü ve gördüğünden anladığı neler olmuş? İnsanların (müslümanların) hayvanların önce boğazlarını kesip kanlarını akıttığı sonra yedikleri...
Bu metni başka türlü nasıl görebilir ve okuyabiliriz... yazılan kelimelere takılır “aidiyet” gözlüğü ile bakarsak; müslüman işgalci olmaz, nasıl olur da müslümanlar hayvanlarla kıyaslanır... istenirse “din elden gidiyor”dan başlayıp “vatan hainliğinden” çıkabiliriz. Onun yerine başka bir gözle “görmeye” çalışalım. Hikayeyi anlatan bir Orta Asya’da bir köyde yaşayan... iriyarı bir adam... hazırlıksız olduğu bir anda “adırslar”la karşılaşmış, karşılaşamamış bile uzaktan görebilmiş sadece. İşgalcileri ancak “uzaktan” görmüş... diğer köylüler “adırslar”ı yakınen görmüşler işgali yaşamışlar... ne ki onların “adırslar”la ilgili görüşlerini bilmiyoruz. Kendimi “DAĞAodunKESMEYEgidenihtiyaraYAKIN” “İRİYARIgüçlüKUVVETLİ birisi” olarak görmeye çalışıyorum... gördüğüm “adırslar”ı anlatmaya çalışıyorum köylülerime... sanırım şunu demeye çalışıyorum; İNSANLARIN (müslümanların) yani “adırslar”ın hayvanlardan farkı.... ( tamam çok tekrar oldu ama az kaldı biraz gayret)... Orta Asya’da “yamyamlık” görülmediğine, duyulmadığına göre; “ o köylülerde” hayvanların boğazını kesip kanını akıtırlar öyle yerlerdi. “adırslar”la aramızda çok da bir fark yok. ( 13. savaşçı filmi geldi aklıma...
Müslüman seyyahın (13. savaşçı oydu sanırım) gittiği “so far far away” krallıktakilerin düşmanları, “yaratık”, “demon” v.s zannettikleri “şey”lerin aslında anaerkil vahşi insanlar olduğunu fark etmeleri… not: bunu bir çağrışım olarak düşünün sadece “farkına varma olarak… Müslümanlara “vahşi” demedim) Onlar da insan biz de insanız… noktasına varmasına sanırım çok az kaldı ihtiyar adamın.
İhtiyar adam neden dolambaçlı cümlelerle okuyana dinleyene ters gelen açıklamalarla derdini anlatmaya çalışıyor? Empatiden devam edelim. İriyarı güçlü kuvvetli olmasına rağmen, ihtiyardır bunu güngörmüş çok yıl yaşamış olmasına rağmen belki de bu yüzden düşünce kalıplarının esneklikten uzak olmasına… konuşmayı fazla sevmemesine… iyi bir eğitim öğretim almamasına (eğitim şart azizim eğitim şart), iyi bir avcı olmasına… dağa oduna gittiğine göre dağda avlanır; tuzaklar kurar, avının etrafında dolanır, çekip çevirir kuşatır öyle ele geçirir… bir sürü sebep ileri sürebiliriz. ( dediklerime itiraz edenlere not: neden illa direkt “konuya girme” yanlısısınız? Hayatta her şey “açık seçik ve net” midir? Tamam Aristo mantığı da o da bir yere kadar… üçüncü halin imkansızlığı… 100101 v.s bilgisayar tabanlı düşünme… onlu sayı sistemini okullarda ne diye öğreniyorsunuz? Hintliler, Sümerliler altmışlı sayı sistemini “yeşillik” olsun diye mi buldular? “ya sev ya terk et” “ya benimsin ya toprağın” ya da Yıldız Savaşları 3’te Anakin’in Obi’ye… bush’un tüm dünyaya dediği gibi “ ya bizimlesin ya düşmanımsın” ikiliğinden ne zaman kurtulacaksınız… biraz “şaşı bak şaşır” oynayın şekerler… görünenin arkasını görmeye çalışın… )
Metnin belkemiğini “püf noktası”nı oluşturan durum ise bana göre şöyle bir şey… ( şey: olabilecek en genel tanım… demek ki; “a priori” bir durumdan bahsetmiyorum, kesin, tek, mutlak bir doğrudan (benim doğrumdan) bahsetmiyorum, daha başka anlamlar da çıkarabilirim demek istiyorum. ‘okuyanın iç sesi: kıvırma payı bırakmış… sıkıyı görünce geri adım atmak için… ihtiyatlı davranıyor/ boş ver ya! Daha kendisi karar verememiş de!/ çok boyutlu düşünüyor mutlaka farklı bir şeyler çıkarır v.s v.s’. metni okurken; kendinizi nereye koyduğunuz… ihtiyar adamın söyledikleri söyleyiş tarzı sizi rahatsız etmişse… şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki… artık anne olmuşsunuzdur artık baba olmuşsunuzdur… artık öğretmen/yönetici/çavuş/şef/müdür/bakan/başbakan... evet… artık her şeyi olduğunuzu rahatlıkla söyleyebilirim. Siz olmuşsunuz… olduğunuz için de; karşınızdakini göremezsiniz. Aslında çocuğunuz size okulda gününün nasıl geçtiğini anlatmaya çalışıyordur kekeliyordur neyi nasıl diyeceğini bilemiyordur “okuldan nefret ediyorum” der, asıl sıkıntısını “görmenizi” ister v.s v.s…. eşlerin birbirlerine yaklaşımları yöneten yönetilen ilişkileri… evet sayın bay/bayan… ve congrulations sayın eğitim sistemi… ( yoruldum… sayenizde ben de yoruldum… bitti sanmayın…. Bu yazı bitmez…)