İçkisi, kumarı, şiiri yoktur.
İçkisi, kumarı, şiiri yoktur.
Şiir dinletilerini, şiir günlerini pek sevmiyorum. Hani çok sevdiğim bir şair bile olsa bir dinletiye gitmem. Didim Yazarlar Festivali'ne Ataol Behramoğlu da gelmişti fakat dinletisine gitmedim. Hatta, sanırım, şu an kaldığım eve çok yakın(20 metre) mesafede ki bir salonda düzenlenmişti dinleti, ona rağmen gitmedim. Halbuki Ataol Behramoğlu'nun şu an itibarı ile 9 kitabı var bende. Açarım, okurum. Okuduklarımı da bazen yine yine okurum. Fakat dinletilere veya benzer şiir etkinliklerine gitmem.
Sıkıcı buluyorum. Şiir okumak konusunda yabani değilim fakat çoklu okumaların yabanisiyim galiba. Bu tür etkinlikleri insanların birbirlerini tanıması, edebiyat sorunları vb açılarından faydalı bulanlar varsa bir şey diyemem.
Denemeler de yapmışım bu konuda. Birinde; 3-4 yıl önce bir şiir yarışmasından sonra düzenlenen törende ilk şiiri benim okumam gerekiyordu. Kağıdı elime aldım. Kürsüye çıktım. 500 civarında kişinin bana baktığını biliyordum. Hiçbirinin yüzüne bile bakamadım. Utançtan filan değil aslında. Sanki o şiiri korumak ister gibi bir halim vardı. Daha bir güçlenmişti sanki o şiir. Onları silmişti. Kimse yoktu orada. Zaten o günden sonra tam olarak karar verdim bir şiirin tek başına okunması gerektiğini. Böyle yani.
Fakat Haydar Ergülen'in imza saati olduğu için gitmiştim. Şiir okumayacaktı. Kitaplarını imzalayacaktı sadece. İmzaladı kitabını. Bir iki hal hatır sormalardan sonra ayrılmıştım oradan. Yine de şöyle düşündüm: sorunlar hakkında insanlar konuşabilir; insanların neden şiirden-edebiyattan bu kadar uzak kaldıkları vb soruların cevaplarının arandığı faaliyetler olabilir...demiştim.
Kısacası, bana sorarsanız, şiir yalnız okunur. Yalnız yazılır.
Şiir okuyan, okumayan, yazan, yazmayan kime sorsanız sözlü iletişimin çok önemli olduğunu söyler. Söz, kelime, ifade şekli, kelime zenginliği gibi şeylerin de önemli olduğunu herkes kabul eder. Öte yandan, sözlü iletişimi geliştirmek için neler yapılması gerektiğini, belki yine çok olmakla beraber, daha az kişi düşünür. Şiir'i bir şey için bir amaç için araç haline getirmek yaklaşımı gibi görülebilir bu. Çok mekanik bir yaklaşım aslında bu. Sonuçta, şiirin günlük hayatta sözlü iletişim etkisini güçlendiren bir şey olduğunu kabul ederek, kapatalım konuyu.
Yazının başlığı, bir kız isteme merasiminde söylenen sözleri andırıyor. Önceki yıllarda katıldığım kız isteme merasimlerinden birkaçında gördüğüm şeyler yüzünden şiirle ilgili bir yazıya konu ettim bu başlık çağrışımını. Komik şeylerdi.
Çok gençlik yıllarımda baya çok anılarım vardır bu şiir mevzularından. Daha sonraki yıllarda da tabii ki güzel, kötü, ilginç anılarım çoktur. Çok da iddialı olmayayım fakat .. ilk gençlik yıllarımda yaşadığım bir olayı 15-20 yıl sonra bir filmin konusu olarak karşımda görmem de ilginç bir anıydı benim için. Gerçi ben filmdeki gibi kimseyi öldürmüyordum fakat iddia ediyorum benden çaldılar onu! Şaka tabii bu.
Şaka olmayan şeyler de var tabii.
Kadınlar daha çok hoşlanır şiirden. Elbette erkekler de hoşlanırlar fakat kadınların bir farkı var: sevdikleri bir şiirin onlara yaşattığı duyguları-dünyaları erkeklere nazaran daha derinden hissederler. Ve hayal motorları daha iyi çalışır. Hayal gücü deyince anladığımız genişlik, kadınlar daha sabırlıdır kesin bilgisiyle de direk ilgilidir. Çok hayal edebiliyorsan çok da tahammül edebilirsin ve en önemli şey: her şeye istediğin biçimi verebilirsin. Kadınlarda bu daha çok vardır. Bu güç.
Şiiri(okumayı veya yazmayı) kadın-erkek eksenine almayı istemek gibi bir düşüncem yok. Çağrışımlar vardır bir şiirde. Yani bu çağrışımlar her şeyle örtüşebilir, her şeyle bir harmoniye girebilir. Bir sözün söylenebilmesi için, haliyle bir söyleyeni bir de söyleteni olmalıdır. Kadınların daha çok söyleten gibi durması, belki sadece bizim ülkemizde, kadınların konuşmasının-hayallerinin-ideallerinin bastırılmasından kaynaklanır. Kadın rahat konuşamaz fakat günü gelir öyle bir bakar ki gökyüzüne, sen de onu görürsün, binlerce şey görürsün bakışında. O gördüklerin de, sana yazdırır. Tabii, bu en son söylediğim şey, şiirin sadece kadın-erkek ekseninde yazılması gerektiğini vurgulamıyor.
Görüngüler birbirine benzer ve ille de anlatmalıyızdır. Küçük bir iskeleye bağlı eski ve küçük bir tekne. Halatını çekiştirip duruyor. Bir adam sahilde, teknenin çok yakınında, uykusundan uyanıyor. Yabancılıyor uyandığı kumsalı. Sanki başka bir sahilde uyumuştu. Tekne,çekiştirip duruyor halatını.
Bu son dizeler bir şiirden alıntı. O şiiri okuyan kim bilir nereye gitmek istediği için aynı sersemlik içinde uyanıyor şiirde. Halatını çekiştirip duran küçük tekne. Binsem de gitsem diyor okuyan. Yeni bir kıta hayali de görüyor, kim bilir okuyan. Gitmesi için çözmek yeterli halatı.
O şiir kısa bir şiirdir. Şair'in o şiiri neden yazdığını öğrendiğinizde ölümü bu kadar güzel karşılayabilen biri daha var mıdır diye sormadan edemiyorsunuz. Düşünebiliyor musunuz? Şiir, ölümü bile karşılayabiliyor hayatlarımız ölümü bu kadar kolay karşılayamıyorken, biz hep kaçarken.