İçimizdeki Kavgalar
Yaşamda herkesin öğrenmek zorunda olduğu çok önemli dersler var. Yapılacak olanı sükûnetle, dikkati çekmeden, gürültüsüz ve herkese ilan etmeden yapmak; bir örnektir.
İçimize derinden baktığımızda, ruhsal durumumuzdan dolayı duyduğumuz gurur bazen gözümüzü kör edebilir. Bu gurur bizi eksiklerimizi gördüğümüz gibi yolumuzu keserde…
Çoğu zaman gurur, öğrenmeyi bekleyen çok önemli dersleri öğrenmemize engel olurda…
Oysa her zaman öğrenilecek çok önemli çok güzel şeyler vardır. Alçak gönüllülük ve derin minnettarlıkla ihtiyaçlarımızın karşılanmasını beklememiz ve öğrenmekten asla vazgeçmemeliyiz.
Hiçbir şeyden korkmamak gerek… Kaya kadar sağlam olmalı ve inanmalıyız. İnançla uygulama bizi daha güçlendirir. Ve yaşamaktan korkmamalı… Bulutların üstünde yaşamak değil kastettiğim.
Eğer inanç yoksa… Bu ayağımızı dipten kesmemiz ve yüzmemiz gibi, ayağımız dibe basmış, yüzüyormuş gibi yaparak, sadece sığ yerde kulaç atmak da değil kastettiğim…
Eyleme geçip dolu hayatı korkusuzca yaşamak…
Nohut taneleri!
Hiç kimse hafife alınmayı istemez. İncinmeyi, incitilmeyi sevmez… Hor görülmek, ya da sevilmediğini ve istenmediğini hissetmekten hoşlanmaz.
O hale neden insanlar diğer insanlara sevgi ve saygıyla davranmıyor? Onları anlamaya çalışmıyor ve gerekirse onlarla daha fazladan iki kilometre fazla yürümeye istekli davranmıyor?
Hoş görülü ve sabırlı ve çok seven biz olamıyoruz.
Çok iyi örnek olarak… Başkalarının bizden böyle istediği için değil, yapmak istediğimiz için, yaptığımız ve yapacağımız, söylediğimiz ve düşündüğümüz için… Düşündüğümüz her şeyden en iyisini vermeye bütün gönlümüzle özlem duyarak…
İstediğimiz inancımız çok büyükse gerçekleştirmek kolay aslında. İnancımızdan şüphe duymuyorsak eğer…
O kadar kolay ki…
Orta halli ya da yarım gönülle yapılmış hiçbir iş gerçekleşmez gerçekleşse de hoşnut olunmaz.
Yaptıklarımızın en iyi olması, amacımızın temiz olması ve yaptıklarımızın bencilce ve kendimize dönük olmaması… Yapılması gereken bu…
Kendimiz olmalıyız. Başka birine benzemeye çalışmadan…
Çeşitlilik esastır. Tıpkı bir koca tabakta aynı birbirine benzer nohut taneleri gibi birbirine benzemek değil.
Her birimiz kendimiz olarak…
Kendi işimizi yaparak, bize düşen görevleri; özel rollerimizi oynayarak ve bütünüyle kusursuz ama birbirinden farklı olmak…
Ama şuna dikkat çekmek isterim; Hepimizin farklı olması, uyumsuzluk anlamında olmamalı…
Bir orkestrayı düşünün. Birbirinden farklı çeşitli enstrüman var… Ama her birinin bütününde yeri ayrıdır ve onlar bütünle uyum içinde çalarken, kusursuz kaynaşırlar.
Her biri ayrı telden çalarsa, İyi bir maestronun akordu olamadan, bütünü düşünmeden, göz önünde tutmadan kendi ölçüsünün dışına çıkarsa… İşte uyumsuzluk ve karmaşa bundan doğar.
Tıpkı hükümet yönetimindekilerin ve muhaliflerin, ayrı telden çalması yani düşünmesi gibi…
Karmaşa ve uyumsuzluk… Bütünün (Halkın) başıbozuk hale gelmesi…
Ve acıların en büyüklerinin yaşanması…
Neden insanlar kendi iç kavgalarını böyle önemli bir görevde unutmuyorlar?
Neden kendileriyle kavga etmeye son verip kendi bencilliklerinden vazgeçmiyorlar?
Bütün yapacağımız kendimiz olmak. Ve diğerler insanları kendimizle bir tutmak.
Aslında o kadar kolay ki, istenirse şayet…
Evet Maide Abla,
Mayıs 8th, 2009 at 01:55Toplum bence sizlerin dediği gibi bir orkestradır. Bu orkestrayı yöneten önemli olduğu kadar, orkestranın çaldığı melodinin akışının gönüllere dolması da çok önemli olmalı bence... Melodinin akışını çalan elemanlar, orkestranın bütünlüğünü düşünmelidir,ama nafile şöyle bakıyorum ki insanların gönüllerine, bir konu da dahi herkes ayrı tellerden akor basıyor... AMA BEN SİZİN BASTIĞINIZ AKORLARIN değerini, sesini taaa uzaklardan sevgi ile duyuyor sizi ve yüreğinizin sıcaklığını kucaklıyorum... Kaleminizin o güzel akışı, gönüllerin pasını siler ve toplumun her yanını sevgi ile sarar...