İçimdeki Yalnızlık
Hasreti yazarız hep dökeriz içimizi karlı dağlara ya da haber sorarız gökte uçan turnalardan. Ya bizi bırakıp gidenler yakar içimizi, ya da gelmesini beklediklerimiz. Zordur ikisini de taşımak var etmek bütün düşüncelerimizde.
Açlığımızı bile düşünmeyiz çoğu zaman hasreti ve özlemi düşündüğümüz kadar. Bazen öyle olur ki kimi beklediğimizi, kimi neyi düşündüğümüzü bile bilmeden. Ama hep bekleriz beklenen gelmese de. İçimizdeki yalnızlık iter bizi buna.Sonra adına umut deriz. Ama hep vardır içimizdeki o hasret o özlem. Götürür bizi uzaklara, bilmediğimiz diyarlara. Kim bilir o uzak diyarlarda da belki bir sevenimiz vardır deriz. Derin bir ah çeker göğsümüzü geçiririz. Gözden ırak olanın gönüldende ırak olacağını aklımıza bile getirmeyiz hiç. Sabahı olmayan uzun gecelerimizi ona adarız gözümüzü kapatmadan sabah ederiz çoğu zaman kendi halimizi düşünür, ne yapmak istediğimizi sorgularız. İçinden çıkamadığımız duygular sarar tüm benliğimizi, vay be der geçmişe dalarız. Hem uzaklık dediğin nedir ki? Uzaktan da yakın olamaz mı gönüller. Zaten hasret diye bir şey olmasaydı sevgi değer bulmazdı. Eğer sevgi değerli ise uzaklıkta engel olamaz. Hasret omuzlarımızda ağır bir yük oldukça sevgi daha da kıymetleşecektir.
Art arda dizilen keşkeler ve eyvahlarımız buğulandırır gözlerimizi. Bir çizgi çekmek isteriz geçmişe her gün yeniden başlar deyip avuturuz kendimizi. Felekten sorarız senin derdin nedir benimle, neden bırakmazsın yakamızı diye fakat içimizi ısıtan yüreğimizi serinleten bir cevap gelmez. Kadere sığınırız o zamanda evet yapacak bir şey yok deriz. Yine dalar gözlerimiz uzaklara, döneriz içimizde ki yalnızlığa. O yalnızlıkla baş başa daha da mutlu sayarız kendimizi. Özümüzden dökülmeye başlar derin manalı sözler. Sanki bunca hayatı boşa yaşadık gibi gelir, içimizi kemiren ukdeler rahatsız eder beynimizi. Ruhun ve bedenin verdiği yorgunluk çöker omzumuza iyiden iyiye. İşte o zaman yaslanacak bir omuz, derdimizi dökecek bir dost arar gözlerimiz.
Çokları yanımızda iken biz yalnızlığı yaşarız yine hayallerimizle hayattan beklentilerimizle baş başa. Onu arar gözlerimiz. Asil ve temiz duygularını, bin bir mana yüklü sözlerini, huzur bulduğumuz merhabasını. Bütün umutlar kaybolup gitse de bir saklımız vardır yinede ona olan tutsaklığımız, sadakatimiz ve sıcaklığımız yeniden tazeler ezilmiş gönlümüzü. İçimdeki özlemi ve hasreti anlatan ürkek duygularımı yazmak istiyorum ama öyle bir yere geldiğimde tıkanıp kalıyorum. Sözün bittiği yer burası mı acaba diyorum. Hayır, söz bitmemeli, ben yaşadıkça bitmemeli. Hayattan almadıklarımı almalıyım bende. En çok sevdiğim, söylediğim türküleri bile yeniden dinlemek istemiyorum artık gelecekteki umutlarıma boş bakmamak istiyorum. Bazen bir gariplik çöküyor içime. Paylaşmak istiyorum birileriyle, beni anlayan, içimdeki boşluğu dolduran candan bir dostla. İşte böyle bir yalnızlık benimki de. Bu benim kaderim belki de, eskiden dertliyim ben böyle. Küçük şeylerle mutlu oldum kimseden esirgemedim sevgimi. Saygıda kusur da etmedim aklım yettiğince. Nedense bir şeylerin ters gitmesi incitti beni. Altından kalkamadığım anlarım oldu. Ama bunu paylaşabileceğim dostlarımda oldu. Umut verdiler bana yine sevdim hayatı. Bu bir çaresizlikte değildi aslında benim insan anlayışıma ters düşen davranışlardı beni inciten. Olmamalıydı dediklerimdi. Hak etmedim dediklerimdi. Ama insan bunları da yaşabiliyor demek ki hayatta. Kim bilir belki de hayat bizi deniyordur.