Hz. Hüseyin’e Üzüldüğünü Söyleyip Günümüz Hüseynilerin Safında Olmamak!
İslam’ın ilk döneminde, sadece uhrevi mertebelerin oluşmasına katkı sunacak şekilde dünyayı değerlendiren bir anlayış hâkimdi.
Daha sonra hem dünyevi hayatın huzurlu bir şekilde idamesini hem de uhrevi hayatın selametini sağlayacak şekilde dünyayı ahretin mezrası olarak algılayıp birleştiren yorumlamanın neticesinde bir İslam anlayışı oluştu.
Fakat bu anlayış, Asr-ı Saadet döneminden uzaklaştıkça tarihi süreç içinde gelişen siyasi gelişmelerin de etkisiyle birçok değişimi beraberinde getirdi. Zira egemenlik ve iktidar olma hırsı dünyevileşen bir anlayış tarafından yeni yeni yorumlamaların önünü de açmıştı. Dünyevileşmiş egemen elitlerin hırs ve makama ulaşmaları adına ön açıcı olacak şekilde yapılan ‘yeni’ yorumlamalar neticesinde oluşan bir ‘İslam Anlayışı’ gelişti. Bu da İslam toplumunda Kûfelileşmeyi beraberinde getirdi.
Günümüz Müslüman toplumları Hüseynilerin yanında durmamakla Kûfelileşen bir karaktere büründüklerinin farkına varmadan aslında bir nevi kendi sonlarını da hazırlamakta olduklarının farkına varamıyorlar.
İnsanı hayata bağlayan; hırs, korku ve sevgidir. Şayet bazı özel riyâzât eksenli pedagojik eğitim ve destek alınmazsa bu her üç ‘duygunun’ pozitif yanı kadar, negatif getirileri de vardır hayatta… Örneğin; sevdiğiniz için başkasının canının yanmasına göz yumabilir veya sıkıntı çekmesine vesile olabilirsiniz… Bu, birisinden korktuğunuzda da böyledir… Fakat hırs için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. O daha da negatif neticelerin sebebidir. Onun negatif yansımaları için başkasının yani sevdiğiniz veya korktuğunuz ikinci veya üçüncü şahısların bulunmasına gerek yoktur. Hırs duygusunun oluşması için siz yeterlisiniz…
Kerbelâ’nın asıl sorumlularının Yezid, valisi Ubeydullah ve onu önce davet edip ardında da bizzat katleden Kûfelilerin olduğu hususunda tarihçiler arasında genel bir ittifak vardır.
Fakat aslında Hz. Hüseyin; biri(leri)nin kendi hırsına mağlup olması neticesinde, başkasının hırsına hizmet için öldürülmüştü…
Burada bizleri düşündürmesi gerektiğini düşündüğüm önemli bir anekdotu aktarmakta yarar görüyorum:
“Hz. Hüseyin kafilesinin Kerbela’da konaklamasının dördüncü gününde Ömer b. Sa‘d b. Ebî Vakkâs, emrindeki orduyla bölgeye ulaştı. Sa‘d, kısa süre önce vali Ubeydullah tarafından Rey valiliğine tayin edilmişti. Ancak Hz. Hüseyin’in harekete geçtiği haberi alınınca vali, bu hadiseyle ilgilenme görevini Sa‘d’a havale ederek, kendisine şayet bundan kaçınırsa Rey valiliğini unutmasını söyledi. Sa‘d, her ne kadar ısrarla bu vazifeden affını istediyse de muvaffak olamadı. Yakınlarının Hz. Hüseyin’in kanına bulaşmaması uyarılarına rağmen Rey valiliğinden vazgeçemediği için gönülsüz bir şekilde Hz. Hüseyin üzerine gönderilen ordunun komutasını üstlendi.
Muharrem’in 10. günü her iki taraf sabah namazını kaldıktan sonra savaş vaziyeti aldı. Hz. Hüseyin saldırı emri bekleyen Kûfelilere tekrar uzun bir konuşma yaptı. Kendisinin bizzat Kûfe ordusunda bulunan kişilerin davet mektupları sebebiyle burada olduğunu söyledikten sonra Mekke’ye mektup gönderenlerin isimlerini saydı. Ancak oradakiler biz böyle bir şey yapmadık diyerek Hz. Hüseyin’e yaptıkları davet çağrılarını inkâr ettiler. Bu esnada ilginç bir olay gerçekleşti: Mekke-Kûfe yolunda Hz. Hüseyin’i karşılayan ve onun geri dönmesine engel olan ilk Irak birliğinin komutanı Hürr b. Yezid, Ömer b. Sa‘d’ın ordusundan ayrılarak Hz. Hüseyin’in saflarına katıldı. Daha önceki davranışlarından dolayı kendisinden özür diledi ve onun yanında savaşacağını bildirdi.
Hürr’ün Hz. Hüseyin tarafına geçmesinin ardından Kûfe birliğinin komutanı Ömer b. Sa‘d’ın Hz. Hüseyin tarafına atmış olduğu okla savaş başladı. Hz. Hüseyin’in yanında bulunanlar onu korumak amacıyla etrafını sarmış vaziyette savaşıyorlardı. Bu hususta en fazla gayret gösterenlerden birisi de Kûfeli Hürr b. Yezid idi.”
‘En güçlüye’ âşık olunan bir toplumda ahlaktan, erdemden bahsetmek!
Sevginin ve Sevilenin güce dayalı belirlendiği bir toplumda sevgiden söz etmek!
Tarihe dönüp, şayet Hz. Hüseyin güçlü olsaydı, Yezid’in yanında saf tutanlar yine Yezid’in safında olacaklar mıydı? sorusunun cevabını arayacağımıza günümüzde Hüseynilerin yanında saf tutup tutmadığımızın cevabını vermemiz daha anlamlı ve yararlı olacaktır diye düşünüyorum.
Hz. Hüseyin'e Üzüldüğünü Söyleyip Günümüz Hüseynilerin Safında Olmamak!
Tabii Hz. Hüseyin'i seviyor gibi görünmek başka, günümüzün Hüseynileri yanında saf tutmamak bambaşka.
Nerede durduğuna bakmaksızın güçlüden yana tavır alan toplumlarda erdem, adalet ve hak prensiplerine bağlı kalarak; hak, adalet ve erdemi savunmaya kalkışmak, Hüseyni bedeller ödemeyi göze almakla mümkün olur!
Hz. Hüseyin; bir model ve misyondur. Bu da vizyon sahibi olmakla bağlantılıdır. Vizyonu olmayan kişi, bir misyon sahibi olduğunu sağda solda söyleyerek ne kendini ne de başkasını aldatmasın. Vizyonu olmayanın misyonu da olamaz. Günübirlik çıkara dayalı yaşayanlar, toplumlara liderlik yapamazlar.
Hz. Hüseyin'e üzüldüğünü ve onu sevdiğini söyleyip onun misyonunun günümüz temsilcilerinin yanında saf tutmamak; kendini aldatmaktan başka bir şey değildir. Ayrıca böylesi bir tavır ehli hakkın gözünde; ikiyüzlülüğün de zirvesidir.
Bu bağlamda bir an durup kendi muhasebemizi yapalım. Şayet Hz. Hüseyin bugün yaşıyor olsaydı, acaba Kerbela’da onun safında saf tutuyor olur muyduk?
{ OHAK-DER YKB M. Burhan Hedbi }