Huzuru Ararken Aşkı Bulmak!
Huzuru yakalamak için, yıllarca arar durursunuz. Dua iksir olur, O’nunla konuşmak için. Bütün hayatınız boyunca hep ararsınız. Bıkmadan usanmadan… Hayatın içindeki bu arayışlar, sizi tek bir kapıya götürür. Aşk kapısına… Ve artık vuslatı beklersiniz…
Bu dünya da en çok kıskandığım şey; namazlardan sonra açılan samimi bir el, Allah`a yakınlığı hal ve hareketlerine yansıyan vakarlı gençler ve bütün hayatını sadece O`nu memnun etmeye çalışanlar ve O`nu yaşayan insanların yüzündeki pırıltı... Nur!
Bazen sokakta karşılarım bu insanlara bazen camide, bazen arkadaş aralarında… Kendilerini öyle duaya kaptırmışlardır ki varlığınızı bile fark etmezler. Siz fark etmesini beklerken, O sizi hiç umursamaz, ayağına bassanız, huşusundan ayağına bastığınızı fark etmez. Ve o haline devam eder durur. Bazen bir çocuk olur bu, bazen yaşlı bir teyze, bazen genç bir kız, bazen genç bir kadın. Bakışlarındaki içe yöneliş imrenme seviyemi arttırır bazen de ağlatır. Bazen de kendime doğru yolculuk ettirir. İçimde olanları çarpar yüzüme. En çok da minik yavrular etkiler beni. Minicik ellerini açarken semaya riyasız, şeksiz ve şüphesiz yalvarırlar. İşte o zaman kendimden utanırım.
Zaman ahir zaman ve böyle insanların çocukların, genç kızların, kadınların sayısı azaldı(mı?) Duaya yönelen samimi eller, gönüller ver bize Ya Rabb! Ne zaman dışarıya çıkmaya kalkışsam bir ses durdurur beni. Huzursuzluğun, bütün bedenimde varlığını hissederim.
Amaçsız, emelsiz olan insanların, elini kolunu sallaya sallaya yürümesinden, serkeşliğin bütün havayı sarmasından, laubaliliğin seviyesizliğin görüntülerini izlemeğe korkarım. Ama yinede bu seviyesizlik ve serkeşliklerin arasından seçebildiğim üç-beş insan mutlu olmamı sağlar. Dışarıda onca “ben buradayım” diyen insan varken, aralarında seçtiğim birkaç kişi mutlu etmekle kalmaz, aynı zamanda kıskandırır beni.
Örtüsü ve hareketleri tam bir bütün halini almış, beden dilini de örtmüş insanlara bakmaktan kendimi alamam. Öyle bir halleri vardır ki; sizi kucaklamaya hazır, doğruyu size erinmeden gösterecek kadar aktif, ağızlarından dökülen her cümle mütevazı, bakışlarındaki vakar güven verici, sarmalayıcı. İşte o zaman seviyesizlikler ve serkeşlikler gözümden, ruhumdan silinir. Hiç olmadığım kadar güvende hissederim kendimi. Mutluluk yüzüme yansır, huzurum artar.
Mekânlar da dahi bu huzuru ararım. Gittiğim her ev huzur vermez bana.
Evlerinde bulunmaktan en çok hoşlandığınız, huzurun fevkinde olduğunuz, rahatlığın, konforun süslü eşyalarda değil, eve sirayet etmiş gerçek huzurun şaşaasının coşkusunda bulursunuz. Reklam sloganlarında vardır ya “mutluluk istikbalde” yani eşyalarda. Eşyaların huzuru ancak kibrin memnuniyetinde kalır. Öyle evler vardır ki sade; içi bomboş, ıvır zıvır yok.
Ama içeriye girdiğinizde o evin huzuru hiçbir gösterişli eşyanın olmamasına bakmaz. O evdeki tek gösterişli şey; sunduğu manevi iklimdir. Salonda sehpanın üzerine konulan bordo renkli bir Kur’an-ı Kerim, yanındaki tespihler ve rengârenk namazlıklar bile o odanın atmosferini değiştirir.
Bilirsiniz ki burada manevi iksir canlılık veriyor. Aklınız ve zihninizi kurcalayan huzur incileri ortaya dökülmeye başlar. Birden yaşamanın gerçek anlamını tasavvur edersiniz kalbinizde. Kalbiniz hiç olmadığı kadar sızlamaya başlar. Ve artık aşk kalbe bir cemre gibi düşer ve yavaş yavaş yakmaya başlar sizi.
Bir şeylerin özlemi yakar sinenizi. O’nu bulmuşsunuzdur. Kalbinizdeki cemre, yavaş yavaş bütün hücrelerinize düşer.
Her şey O’nu hatırlatır. “Ben buradayım” diyen insanlar, eşyalar ve sizi cezb edebilecek her şey O’nun pırıltısında O’nun nurunda söner gider. Ağzınızdan dökülen her cümle O’nun rızasını hedefler. Derdiniz, eleminiz, sıkıntı zannedişleriniz bile tatlılaşır. Can sıkıntılarınız, “off “larınız kara deliklere yuvarlanır. Yüzünüze bir sevinç, bir tebessüm gelir. Hayatınızın gayesi zümrütten, yakuttandır artık.
O’nun verdiği her şey anlamlı bir hale gelir, anlam kazanır. Ümitlerinizi ve beklentilerinizi tek bir istikamete yöneltirsiniz. Artık insanlara avuç açmak ve onlardan bir şey beklemeği O’na saygısızlık diye düşünürsünüz. “O varken”le başlayan cümleler kurarsınız. Bakışlar her şey de O’nu görür. O’ nu incitmemek için susarsınız. Ve elleriniz hiç inmez semadan. Mekânlarınız huzurlu, bedeniniz huzurludur. Her yalnızlığınız, her hüznünüz O’nu hatırlatır. Yalnızken de, hüzünlüyken de huzurlusunuzdur.
Bu huzuru yakalamak için, yıllarca arar durursunuz. Ne yalnızlığınızdır ulaşmak istediğiniz, ne de çözüm aradığınız insanlardır. Dua iksir olur, O’nunla konuşmak için. Kur’ an-ı Kerim’ e daha çok sarılırsınız. Her saniye, her dakika, her saat, her gün, her gece, yaşadığınız bütün hayatınız boyunca hep ararsınız. Bıkmadan usanmadan…
Bütün hayatın içindeki bu arayışlar, sizi tek bir kapıya götürür. Aşk kapısına… Ve artık vuslatı beklersiniz…