Hüzünlü Sabah
Bu sabah balkonumdan baktığımda laleler yoktu. Hüzün doldu ruhum. Geride kalan birkaç çıplak dal ile elvanı solmuş yapraklardı. Ayak izlerini, veda sözlerini aradı gönlüm. Günlerdir bahçemi süsleyen mağrur sultanlar, bir baharı daha şad edip gittiler. Güzellikleri gözümde hatıra kaldı. “Yolcu yolunda gerek.” demez miyiz? Onlar da başka bahara yürüdüler. Şimdi ağlamaklı değil midir lalesiz kalan mevsim? Sessiz sessiz yağıyor yağmur. Yoksa gök de mi ağlıyor?
Bir dost muydu hasretine daldığım, yoksa tükenip giden bir ömür mü?
Nasıl da alışmışım şu kısacık zaman da. Yoklukları yüreğimi acıttı. Mutlu olurdum onları gördüğüm anlarda. Şimdi hayıflanıyorum, keşke sabahlara kadar otursaydım yanlarında. Keşke onların gecenin karanlığında yıldızlarla sohbetlerini dinleseydim. Başuçlarında durup gökyüzüne bakışlarını görseydim. Şiir kokan nefeslerini koklasaydım doya doya. Bundan sonra ne söylesem nafile, yazık ki giden gitmiştir bir kere.
Bazen bir devir oldu ecdadıma, bazen yazın evvelinde bir umut. Bazen de bir derviş oldu duaya durdu. Ey güzeller güzeli, temsillerin en güzelini sana yükledik! İşte o vakit al rengin kanıma, sarı rengin ruhuma, ak rengin de kalbime doldu. Seni seyrederken aşkı gördüm. Gönülde saklananları gördüm. Sevdiğini gördüm. Ben de sevdanın seyrinde mest oldum.
Yolunu üç mevsim gözleyeceğim güzel! ölüm var, belki de bir daha fani gözlerle göremeyeceğim seni. Kim bilir belki bir başka baharda benim toprağımdan yüzün güneşe dönecek. Tam o vakit seninle olduğum demler yeniden başlayacak. Kirlenmemiş vatan olan gök kubbe altında olacak seyri sefamız. Sen, ben ve toprak… İşte o vakit, bir hasretin vuslatı ki ne kalem yazar ne de dil söyler. Susar bütün kâinat, bir seven kalır bir de sevilen.