Hüseyin Şengül’e Kısa Yanıtlar…
«Berktay iyi bir şey mi, kötü bir şey mi yaptı? Yanıtım tek kelimeyle evet…” başlıklı yazımda; ‘Şayet sol için çatışmalar, örgüt içi çatışmalar öylesine vahşice yaşanmasaydı zaten 12 Eylül olmazdı. Ve en önemlisi sol kendi içinde çatışma kültürünü aşmış, dünyayı ve ülkesini anlasaydı zaten bugün Türkiye geç kalmış tarihsel bir süreci yaşamazdı” bölümü ile ilgili iki yazı yazdı.
“12 Eylül darbesinin nedeni neymiş?” başlıklı yazısında; “Tarakçı, dün sözünü ettiğim yazısında, “Şayet sol içi çatışmalar, örgüt içi çatışmalar öylesine vahşice yaşanmasaydı zaten 12 Eylül olmazdı” diye yazıyor. Aynı yazının bir başka yerinde ise, “…yaşanan sol içi çatışmaların faşizme giden süreçte katkılarını ve sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor” diyor ki, buna katılıyorum. Ancak bu cümleyle diğer cümle, iki farklı anlama sahip. İlk cümlede sol içi çatışmalar, 12 Eylül’ün nedeni olurken, diğer cümlede aynı olgu, yani sol içi çatışmalar, 12 Eylül’e gidişe katkılar sunuyor.
Bir şeye neden olmak ile o şeye katkı sunmak arasında dağlar kadar fark var! Zaten yazının tümü okunduğunda, 12 Eylül’ün nedenini ifade eden paragraf, yazının mantığına uymuyor.”
Sevgili Hüseyin Şengül, yazımın bütününe değil, iki cümle üzerinden bir eleştirmiş; iki, haklılığımı teyit etmiş. Şengül yazısının devamında: “Eğer böyleyse, 12 Eylül Darbesi, dünün bu çatışmacı sol’unun birbirini vurup kırmasına son vererek, bu kesimin daha fazla zayiat vermesini önlemiş olur. Bu durumda darbeciler, niyetleri bu olmasa da, yaptıkları ister istemez solun da işine gelmiştir. 12 Eylül sol’u kurtarmıştır! Eğer böyleyse, dünün sol dünyasında bulunan herhangi biri kalkıp 12 Eylül darbecilerinden davacı olamaz! Ona hesap sorma hakkına sahip olamaz! Tarakçı böyle demek istemiyor, ama yazdığının mantıksal sonucu bu kapıya açılıyor!”
****
Bir itiraf yapmanın zamanıdır. Türkiye solunun büyük bir kesiminin yakınları, 12 Eylül ile beraber iddia ediyorum, 12 Eylülcülere dualar etmişlerdir. Çektikleri onca acıya rağmen… Yakınları için çocukları hayatta kaldı. Kimi kadrolar için ise, kendileri hayatta kaldı. Ve bugün yollarına devam ediyorlar.
O nedenle hala bu toplum için, 12 Eylül öncesini yaşayanlar için, bilenler için, 12 Eylül’ün derinlerde daha farklı bir anlamı vardır.
Bugün artık şunu biliyoruz. 12 Eylül faşizminden sonra hayatlarımız değişti. Solun ve tabiî ki kendi yenilgimiz üzerinden tahliller ve eleştiriler yaptık ve zamanın ruhuna ayak uydurarak, yaşadığımız deneyimleri de iyi okuyarak değiştik. Bir bölümümüz zihniyetlerimizi değiştirdik.
*****
Ve bugünün Türkiye’sinde sivil iktidara karşı darbe olsa kimin yanında saf tutarız?
Ve kendine sol diyenlerin bir bölümü darbecilerin yanında olurlar. Aynen 12 Eylül öncesinde orduyu ilerici gören ve onun içersinden sol bir darbe bekleyen pardon; devrim bekleyenler ve 12 Eylül sonrasında millet iradesini yansıtan meşru iktidarlara karşı yaşanan post modern darbelerde olduğu gibi...
Solun çok küçük bir bölümü de mevcut iktidarın yanında olur. Destekledikleri için değil, ahlaki ve zihniyet olarak darbelere karşı oldukları için... Ve iddialı söylüyorum; 12 Eylül öncesinde bugünkü sayı kadar bile o gün mevcut iktidarın yanında olacak solcu bulamazdık.
Düşünün, o günün dünyasında asıl tehlike AP iktidarı ve MC iktidarlarıydı. Kimse gelen darbe üzerine bir strateji kurmuyor. Ve kimilerinin bugün kurmadığı gibi. Aynen 12 Mart öncesinde olduğu gibi sol bir darbe olsa yanında yer alacak sol devrimci örgütler hazır bekliyorlardı.
Zaten solun tüm devrimci güçleri de, dünyadaki kapitalizmin bunalımlarından yola çıkan devrimci durum yaşanıyordu bizde ve diğer ülkelerde.
Hatta kimilerimize göre devrim anı vardı. İktidarı almanın ayak sesleri duyuluyordu. Kim takardı, tüm söylemlere rağmen faşizm tehlikesini. Duyulan ayak sesleri devrimin ayak sesleriydi.
****
Ve bir itiraf yapayım. Bugün tartışılmıyor bile… 12 Eylül faşizmine, faşist darbe dememek için kılı kırk yararak askersel diktatörlük diye bir kavram uydurmuştuk. 12 Eylül faşizmi diye konuşanları, yazanları tasfiye etmiştik, TKP içersinden… Çoğu hain olmuştu.
Faşizm tahlili yapan TKP’nin İstanbul’da önde gelen bir kadrosunun, kendisine yönelik yapılan tasfiyeden dolayı içinin nasıl kan ağladığını yakından bilirim.
Bugün bunu anlattığımızda inanmak bile imkansız. Cezaevinde oluşturduğumuz komünde en son ben tutuklandığım için, dışarıdaki tartışmaları anlatmış ve askersel diktatörlük üzerine zorlama ve uydurma tartışmalar yapıyorduk.
Ne de olsa parti öyle söylüyordu.
*****
Ve o günün devrimci solu, silahlı mücadeleye karşı çıkanlar bile “Devrimci durum, devrimci an”diyerek iki kavram arasında silahlı mücadeleyi, yani zorun uygulanacağı zamanı tartışıyorduk. Sözde silahlı mücadeleye karşı olanlarla, asıl zamanı gelmediği için silahlı mücadelenin uygulanamayacağı üzerinden tartışmalar yapıyorduk.
Anlayacağınız, zamanı gelince biz de elimize silah alacaktık. Bir burjuvazi, egemenler iktidarını kolayca vermeyecekleri için zoru kullanacaktık, ardından da iktidarımızı korumak için zora başvuracaktık. Türkçesi; devrimci şiddete.. Onların ki, faşist şiddetti bizimki ise devrimci şiddetti. Tarih bunun örnekleriyle doluydu.
Sizce bizim Stalinimiz ve Pol Potumuz kim olurdu?
*****
12 Eylül gelmesinde iç ve dış çevreleri yok saymak anlamında söylemiyorum bunları. Gerçekleşmiş faşist bir darbe üzerinden, toplumun üzerinden silindir gibi geçmiş bir darbenin üzerinden, ‘farkında olsaydık asıl tehlikenin’ diyerek, ‘darbeyi engelleyebilirdik’ değerlendirmesini yaparak, bugüne gönderme yapıyorum. 12 Eylül öncesinde yaşananları devrimin ayak sesleri kabul ederek, dışımızda şiddeti tırmandıranlara inat savunma adı altında sol olarak hem dışımıza karşı hem de içimizde şiddeti büyütüyorduk.
Bilmem anlatabildim mi, Hüseyin Şengül?
Bir hayal kurduk ve hayata geçirdik
Bir ay önce, yerel basında ilk defa bir proje başlattık.
Gazetemizin yazı işlerinde bulunan, ilçe koordinatörleri ve köşe yazarlarıyla beraber belediye başkanlarının bir günlük misafiri olacaktık.
Sabah kahvaltısında buluşacak, başkanla beraber kenti gezecektik.
Yapılan projeleri yerinde görecek, yapılacak projeleri başkandan dinleyecek ve sorularımızı yüz yüze soracaktık.
Aynı zamanda Karadeniz TV’nin ekibiyle bir günümüzü kayıt altına alacaktık.
Ve daha sonra Karadeniz TV ekranlarında iki saatlik canlı yayında başkanla söyleşi yapacaktık.
Önce bir hayal olarak düşündük.
Sonra arkadaşlarımızla paylaştık.
Sonra belediye başkanları ile görüştük.
Ve ilk olarak Silivri’de hayalimizi ete kemiğe büründürdük.
Yaklaşık 20 kişilik bir ekiple beraber Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar’ın konuğu olduk. Sabah Silivri’nin en güzel yerinde kahvaltıda buluştuk.
Sonra belediyenin aracı ile kenti gezmeye çıktık. Aracın ön koltuğunda Başkan Işıklar, mikrofondan kenti tanıtıyor ve yaptığı hizmetleri anlatıyordu.
Gerçek Gazetesi’nin her bireyi (bana söyleneni söylüyorum) yapılan ziyaretlerden ve gezilerden dolayı oldukça memnundu. Tabi ki başta ben memnundum.
Kendimi turistik bir gezide zannediyordum. Ve kenti tanıtırken kentin Şehr-i Emini bize rehberlik yapıyordu.
****
Bugüne kadar dört program yaptık.
Silivri, Çatalca, Esenyurt ve Büyükçekmece…
Bu hafta Beylikdüzü Belediye Başkanı Yusuf Uzun’un konuğu olacağız.
Ve nihayet önceki akşam projemizin en önemli ayağı olan Karadeniz TV’deki canlı yayın programını gerçekleştirdik. Kupa maçına rağmen ve tv dizilerinin en babalarının olduğu saate rağmen iyi bir izlenme oranı yakaladık.
Bir ilki gerçekleştirmek, bir hayali hayata geçirmek nasıl mutlu ederse insanı öyle mutlu olduk. Ziyaretlerimizi gazetemizde haberleştirdik. Köşe yazarlarımız izlenimlerini yazdılar.
Ve günü geldiğinde canlı yayında aklımıza gelen ve sms’le gelen her soruyu konuğumuz Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar’a sorarak, kente yaptığımız gezide çektiğimiz görüntüleri göstererek, dinamik bir program gerçekleştirdik.
Ve iddia ediyorum, bugüne kadar televizyonlarda belediyelerle ilgili gerçekleştirilmiş ilk farklı programı yaptık.
Önceki akşam iki saatin nasıl geçtiğini inanın fark etmedik bile...
****
Programın tekrarını bugün saat 13.30 ile 15.30 arasında Karadeniz TV’de; evinde uydu olanlar uydudan, Dsmart olanlar 151. Kanaldan, bilgisayar ve cep telefonlarından ise www.karadeniztv.com.tr adresinden programımızın tekrarını izleyebilirler.
Not: 16 Mayıs Çarşamba saat 20.00’de konuğum; Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara.