Hükümetin Boynunun Borcu: Yargı Reformu
Demokrasilerde işleyiş “erklerin bağımsızlığı”yla dengeli işler;
Yasama, Yürütme ve Yargı…
Bu üç paylaşım bir diktatoryal durumun engellenmesi amacına yöneliktir. Bir erkin tahakkümü faşizan, totaliter, baskıcı yani adil olmayan; çağdaş hukuk normlarını zedeleyici durum arz eder.
Bu sebeple bu erkler demokratik yönetimlerin vazgeçilmezidir.
Şimdi uygar olan ülkelerin çoğunun geçmişinde erklerin ayrılığının olmadığı dönemler ve buna bağlı olarak totaliter yönetimler olagelmiştir.
Bizde de durum aynen böyle olmuştu;
Hukuk değil kanunlar, kanunların evrensel hukukla alakasızlığı, “emniyet” kaygılarından dolayı kısıtlanan, hatta yok sayılan haklar bu ülkenin insanlarının canını çok yakmıştır.
İşin acı tarafı hukuk adına söz sahibi olanların bütün bunlara sebebiyet vermesidir.
Hukuk katlinin hukukçular eliyle yapılması en büyük zul ve zulümdür. Daha dün başta S. KANADOĞLU’nun sebep olduğu 367 ucubesi, anayasa mahkemesinin yasaları denetlerken anayasa maddesini “anayasaya aykırılık” gerekçesiyle iptal etmesi, 28 Şubat postmodern darbesinde yargı mensuplarının brifing almaları ve yansımaları, kimiz zaman gerçekleştirilen katliamların üstüne yargı mensuplarının gitmemesi… örnekleri çoğaltabiliriz, bütün bunlar “hukukun üstünlüğü”nü esas almayan anlayışların yol açtıkları açmazlardır. Bu saydığımız ve daha sayamadığımız pek çok hukuksuzluğun hukukçular eliyle gerçekleşmesi tarihin terazisinde tartılıp gereği olan ibretler çıkarılacaktır.
Ne var ki günümüz Türkiye’sinde hala durum vehametini korumaktadır.
Bir mahkemenin verdiği bir kararı bitişik odadaki yargıçlar bozabiliyor. Bu hukuk normlarına göre doğal bir durum olarak karşılanır. Ancak siyasi konularda, cunta suçlamalarında, terör faaliyetlerinde aynı anlayış söz konusu oluyor ise burada “normatif değerler” ve değerlendirmeler aramak beyhudedir. Zira hukukun üstünlüğüne sahip anlayışların ciddi manada çelişkiye düşmeleri eğer yukarıda saydığımız “suçlar” için ise durumun hukuksal yönünü değil “taraf” olma yönünü ön planda tutar ki bu da hukukla asla bağdaşmayan bir manayı içermektedir.
Hukukçular ve hükümet yetkilileri “pexasların” ağızlarına almakta tereddüt ettikleri cümlelerle ortamı toz-dumana çevirdiler.
Oysa iktidar “iş” yapmalı(ydı): icraat. Hoş yargı hükümetin iş yapmasına da pek izin vermeye niyetli değil(di).
Bugün itibariyle Erzincan Başsavcısı İlhan CİHANER Erzurum “özel yetkili” savcısı Osman ŞANAL gözaltına alındı. Erzurum mahkemesi tarafından da tutuklanması bağlamında oluşan gergin ortam tam manasıyla “hukukun üstünlüğü”ne gölge düşürücü gelişmeleri beraberinde getirmiştir.
HSYK durumdan vazife çıkarıp “özel savcı” ve dört yargıcın yetkilerini elinden almıştır. Hukukçuların büyük çoğunluğu, Adalet Bakanı, akademisyenler bunun hukukla bağdaşmayan bir tasarruf olduğunu dile getirmişlerdir.
Yargıtay Başkanı “HSYK doğru olanı yapmıştır” tespitiyle safını belirginleştirmiştir. Eminim ki Danıştay da benzer bir tutum ve açıklamayla HSYK’nın yanında yer alacaktır.
Peki,
Hukuk bu kadar göreceli midir?
Hukukun standartları yok mudur?
Hukukçular hangi karinelerle bu kadar ciddi yanılgıya düşerler? İnanın gelişmiş bir ülkede bunlar yaşanırsa dünyanın sonu olur. Ne demek?
Aynı meseleyi bir akademisyen;
“okuma-yazma bilen herkes kanunun metnini okursa bu uygulamanın (HSYK’nın tasarrufu) hukukla bağdaşmadığını bilir.
E azizim “siz hukukçular niye bu kadar zahmet çekip okudunuz”? Hukuk okumaktan gayeniz bu çelişkileri bize yaşatmak mıdır?
Bunu için mi bunca yıl okudunuz?
Aklıma bir öykü geldi;
Biraz yaşlıca biri köylüsünün çocuğuna okula giderken sormuş;
Evladım nereye?
- okula amca
ne yapacaksın demiş
- okuyacağım amca diye cevaplamış
peki ondan sonra
- üniveristeyi bitireceği demiş
amca habire soruyor;
üniveristeyi bitirince?
- dokto, doçent, profesör olacağım diye yanıtlamış gencimiz.
Amca;
Peki evladım sonra
Genç düşünmüş;
- ordinaryus olacağım demiş
amca soru sormaktan bıkmadan;
ondan sonra çocuğum ne olacaksın?
genç biraz düşündükten sonra aklına bir şey gelmeyince dudaklarını büküp;
-hiiiç demiş.
Amca istediği cevabın tadını çıkarıcasına;
Evladım bunca tahsili insan “hiç” için yapar mı? Bak, benimkisi şimdiden hiç, demiş.
Şimdi bunca tahsili hukukçularımız bize bu sıkıntı ve çelişkileri yaşatmak için yapmışlarsa hiç gerek yoktu. Zira biz bunu pekâlâ masrafsız, külfetsiz yapabilirdik.
Evet,
Bir yandan hükümet(in adalet bakanlığı) onun gibi düşünen yargı mensupları ve öte yandan yüksek yargı ve muhalefet… bu ülke bu fırtınayı kaldıramaz. Bu bir satranc oyunudur ve ben de iyi bir oyuncuyum. Sonu görebiliyorum. Sayın cumhurbaşkanı ve daha önce sayın anayasa mahkemesi başkanı “bu ülke bu anayasayla yürümez” demişlerdi. Tabii ki pek çok çevreden de benzer beyanatlar olmuştu. Bu devirde despot kafalıların hazırladıkları anayasayla ülke yürümez ve bence bugünkü kavganın esas gerekçesi hükümetin anayasayı değiştirme hazırlıklarının önünü kesmeye yöneliktir.
Zira hükümetin referandumu hedef alıp bir anayasa değişikliğine hazırlık yaptığı ve bu hazırlığın son aşamaya geldiği biliniyor. Kavga buna yöneliktir desem abartmış sayılmam.