Hoşgeldin Aylar Güzeli..
Üçaylar dediğimiz beşinci mevsimin gelmesiyle beraber, önce peşpeşe birer ay müddetle misafirimiz olan iki elçisi geldi. Ardından yavaş yavaş teşrifinin ayak seslerini hissettik ve nihayet gönüllerimizde hazır bekleyen tahtına geldi oturdu. Kudûmiyle şerefyâb olduk.. Hoş geldin, safâlar getirdin aylar güzeli; hem safâ bulduk, hoşbulduk!.
Ömür denen bu yolculuğun her bir yıllık menzilinde bizi bir ay müddetle bağrına basmak üzere Lâmekân illerinden ayağımıza gelip kurulan Kervansaray.. Bu yıl da bizi menzilsiz, konaksız, barınaksız bırakmadın, hoşgeldin!.
Ünsiyeti kurbiyete dönüştürmeyi başarabilenlere onbir ay yolunu gözleten; ya mazereti ya gafleti sebebiyle hakkını veremeyenlerin bile yüreğini sızlatan ay, hoşgeldin!.
*******
Isfahan makamında oruç nasıl tutulur, sırrını bilsem.. Böyle bir imkan var mı acaba!. Dahası; her gününün orucunu başka bir makamda tutsam.. Sahur peşrevi ile başlayıp akşam ezanı ile beraber iftarda saz eseri ile nihayete eren bir takım gibi vecd ile icra edebilsem.. "Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde" misali.. Hânendesi, sâzendesi, dinleyicisi sadece gönlüm olan, her günü ayrı makamda irticalen bestelenip icra edilen bir takım gibi.. Böyle bir besteyi yapabilme kudretinde olsam saz semaisinin son hanesini herhalde çay kaşığının şıngırtıları teşkil ederdi.
Bu da nerden çıktı derseniz; doğrusu, bir taraftan Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi'nin "musikî, ahlâk-ı beşeri tasfiye eden (saflaştıran) bir ilm-i şeriftir" sözünden, diğer taraftan orucun insanı ruhu ve bedeniyle davet ettiği tasaffî (saflaşma, arınıp temizlenme) yolculuğundan hareketle böyle bir noktaya varılabileceğini hayal ettim.
Dedim ya, ısfahan makamında oruç nasıl tutulur, sırrını bilebilsem.. Bu, herşeyden evvel imsaktan iftara akord tutabilen bir gönül ister herhalde. Ne zor iş yahu!.
*******
Ramazan-ı şerif her şehirde bir başkadır. Birçok yönüyle her aile için özeldir, hatta her kişi için öyledir.. Yazıda yabanda güneş altında tırpan sallayan için ne ise, klimalı odasında rahat koltuğunda gölge deviren için aynı olması elbette beklenemez. Ama kastettiğim çevre şartlarından kaynaklanan farklılıklar değil, kişinin oruçla ne derece hemhal olup onun derinliğine ne kadar nüfuz edebildiği ile ilgili farklılıklardır.
Bu bakımdan benim en çok ilgimi çeken hususlardan biri, çocukların kırk yamalı bohça gibi anneleri tarafından birbirine eklenen birkaç saatlik oruç dilimlerinin idraklerinde nasıl şekillendiği, diğeri de çok arzu etmelerine rağmen mazeretleri veya sağlık sorunları yüzünden oruç tutamayanların hüznüdür.
En kızdığım şey ise, onbir ay dinin her türlü tezahürüne bilinçli bir şekilde mesafeli duran kimi paragözlerin, Ramazan geldiğinde bu ayı voli vurma mevsimi gibi görüp segah tekbir nağmelerini fon müziği olarak kullanarak her türlü tüketim alanına kâr bulmuş kapitalist gibi abanmalarıdır. Medyadan gıdaya her sektörde bu ikiyüzlüleri görmek mümkündür.
Bunları görmezden gelip sanki hiçbir şey yokmuş gibi değirmenlerine su taşımaya devam edersek Ramazan-ı şerifi incitmiş olur muyuz, bunu da sizlerin takdirine bırakıyorum.
*******
Şüphesiz Ramazan-ı şerif çeşitli devirlerde ve değişik beldelerde farklı farklı yaşanmış, kezâ bu ay boyunca yapılan dini ve lâ-dini faaliyetler de her devrin, bölgenin, toplumun meşrebine/anlayışına göre şekillenmiştir. Hepimizin hafızasında gerek bizzat yaşadığımız kendi geçmişimizden gerekse daha önceki nesillerin anlattıklarından çeşitli Ramazan Manzaraları vardır. Genellikle belli bir yaştan sonra adettir; "nerede o eski Ramazanlar!" dedikten sonra herkesin kendince özlemini çektiği yaşanmışlıklar ardarda sıralanır.
Bu bahiste benim ençok hayıflandığım şey, eskiden oruç tutanlarla tut(a)mayanların birbirine gösterdiği anlayış, karşılıklı saygı ve incitmeme hassasiyetini bugün göremiyor olmaktır. Evet, oruç tutanın tutmayana, velev ki ima ile olsun, herhangi bir baskısı yahut dahli olmaması gerektiği düşüncesindeyim. Kendi kusurlu küsurlu ibadetimizin makbuliyetinden emin değilken başkasının ibadeti hakkında ahkam kesmenin bize ne faydası var!.
Diğer taraftan kendince bir sebeple veya mazeretle oruçtan uzak olanların da uluorta bir şeyler yiyip içmelerinin, saygınlıklarını zedelemekten başka neye hizmet ettiğini bir kere daha düşünmeleri gerekir. Ancak bu durumda olanlardan, oruç tutanları rencide etmemek adına yeme içmelerini gözlerden saklamak konusunda biraz daha insani hassasiyet beklemenin yersiz olmayacağını düşünüyorum.
Vesselam, kudûmünle şerefyâb olduk.. Hoş geldin, safâlar getirdin aylar güzeli; hem safâ bulduk, hoşbulduk!.