Hop Demeyle Olmuyor!…
Geçen gün bir arkadaşım “sistem değişiyor, Türkiye yeni bir yol ayırımına giriyor diyorsun ama bir yandan da daha uzun yıllar(belki on yıl belki de yirmi yıl) ülkemiz çalkantılarla geçirecek, bu ne çelişki” dedi. Çelişki filan yok sözlerimde, “ha demeyle varılmıyor” derdi rahmetli babam,”ha demeyle varılmıyor !..”.
Cumhuriyet kurulduğunda malum kurucular belli sistemler üzerinde (ki burada sistemi tartışmayacağım konumuz değil) ülkemizi inşa etmek istediler. Lakin yaklaşık doksan yıl geçmesine rağmen istedikleri sonucu alamadılar. Her ne kadar belli kurumları ve anlayışı oturtmayı başardıkları söylense bile; ancak (kurumsal anlamda) geçmişten aldıkları mirası biraz daha çağdaş hale getirmekten öte bir şey yaptıkları pek söylenemez. Yani amacına uygun düzenleyip içini dolduramadılar/ doldurmadılar.
Bu düşüncem size biraz uçuk ve atmasyon gelirse , aklınızdan hemen çağdaş kabul ettiğiniz bir kurum seçin ve kuruluş yılına bakın.Ben size bir örnek vereyim, hem de demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından birini, Büyük Millet Meclisini örnekleyelim. Kuruluşu kaçtı? (Meclis-i mebus an’ı saymazsak) bin dokuz yüz yirmi değil mi? Yani cumhuriyetin kurulmasından üç yıl önce ve cumhuriyetin kurucu unsuru.
Demokratik düzeni oluşturan, yaşatan ve geliştiren kurumlar zaten vardı. Cumhuriyet bunların içeriğini çağdaş hale getirmeli ve geliştirmeliydi. Acaba öyle mi oldu?
Tam tersi içeriği itibarı ile demokratik olmayan kurumları güçlendirdi, hem de demokrasiyi kollama ve koruma adına. İyi de güdük olan demokrasinin nesini koruyacaklar? Kaldı ki eğer kendilerine bunu vazife addetmişlerse (ki bu onların vazifesi değil) neden daha demokratik bir sistem ve düzen için gerekli tedbirleri almadılar?
Bana “yahu kim bunlar?” derseniz, “ilahi bugüne kadar nerede yaşıyordunuz?” derim ve devam ederek sorarım “demokratik sistemin ana unsuru olan meclisimiz ve ona bağlı olarak partilerimiz neden hep güdük kaldılar?”, şeytan dürttü komplo üreteceğim şimdi ”birileri öyle mi takdir etti acaba?”
Aranızdan bazılarınız “siyasiler beceriksizse ordu ne yapsın” dediğini duyar gibi oluyorum. Bakın yine yahu diyeceğim” yahu memleketin en akıllıları hep asker mi olurlar?”
Aslında baştaki konudan saptığımın farkındayım, daha doğrusu yeni farkına vardım, kendimi kaptırmışım. Bende makas değiştirip baştaki konuya dönüyorum.
Ülke kanunlarla yönetilir şüphesiz, ama kanunları uygulayan kurumlardır. Kurumları yönetenler de insanlardır. Yani insanlar kolay-kolay alışkanlıklarından ve fikirlerinden hemen vazgeçemezler, bu birincisiydi.
İkincisi ise, kurumlar zannettiğimiz gibi hep kurum içinden yönetilmezler, bunun mutlaka sosyal ve ekonomik ayakları yani çıkar çevreleri vardır. Kurum razı olsa/olmak zorunda kalsa bile, kurum üzerinde etkin olan çıkar çevreleri kolay-kolay değişime izin vermezler. Çünkü bu çıkarlarının elden gitmesi demektir. Malum olduğu üzere kimse buna izin vermez, bindiği dalı kesmek istemez. Bu çevrelerin etkinliğinin kırılması yıllar alır.
Ayrıca sistem değişikliği demek yeni çıkar çevreleri demektir, yeni sosyal ve kültürel anlayışlar demektir. Bakalım bunu diğerlerinin doksan yıldır oturtturamadığı, kabullendiremediği gibi bu değişikliği kamu kabullenecek mi, yada ne derece kabullenecektir?
Bu muammaya tahmin yürütmek kolay ama kestirmek zordur. Her ne kadar kestirmek zor ve bazı tereddütler olsa bile şu bir gerçek ki eskisinden çok daha demokratik ve halka yakın olacağı bir gerçektir.