content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

18 Şub

Hocanın Büyüsü

Çocuklar, şehrin varoşunda, evlerin ve fabrikaların bir birine girdiği sokaklarında fabrika atıklarına aldırış etmeden oynuyorlardı. Kadınlar ise kapı önlerinde sohbetiydi. Evler iki katlıydı ama çok kat çıkmaya da her an hazırdı. Beyaza boyanmış, hocanın evinin dış kapısı, mavi desenli demirdendi. Sema, kapının tokmağına dokunduğunda, hocanın hanımı, yalnızca gözleri gözüken siyah çarşaf içinde kapıyı açtı. Randevulu misafirleri hocanın üst kattaki özel odasına götürmesi arasındaki konuşmaları çarşafın gerisinden pek anlaşılır gibi değildi. Ürkek adımlar, pürüzlü merdivenlerden terliksiz çıkıldığında, dogman aslığın ürpertisi adımları yavaşlattı. Arapça yazılı tabloların çokluğu hocanın odasına kadar devam ediyordu. Tahta ve renksiz kapının açılmasıyla, egzotik ortam küçük bir odaydı. Masa ve etrafındaki kanepe eskiydi. Sarı lambanın vatı ise oldukça düşüktü. Hocanın beyaz sakalları, avurtlarının çöküklüğü ile sıska vücudunu saran üzerindeki eski ceketinin düğmeleri değişik ve buruşuktu. Gözlüğünün kalın çerçevesi ardındaki gözleri ise neredeyse kaybolmuştu. Sema ve arkadaşı etrafı süzmenin ürpertisini üzerlerinden atamadan hoca seyrek dişleri arasında söze girdi.

“ Evet, hoş geldiniz kızlar, anlatın bakalım. Kimin sorunu var?”

Sema:

“Hocam, eşim benden ayrılmak istiyor.”

“ Ne zamandan beri senden uzak?”

“ Şey!.. Hemen hemen, iki senedir bana hiç yaklaşmıyor.”

“ Hiç üzülme. Bu çok kolay. Onu hemen evine bağlarız. Yalnız, istediklerimi hemen yapacaksın.”

“ Tamam hocam, yeter ki bana bağlansın da, ne derseniz yaparım.”

“ İlk önce, bana büyük bir bıçak ve eşinin fanilası lazım. Telefonda söylediğim gibi onları getirdin mi?”

“ Evet ”

Hoca, aldığı bıçağı bir ters, bir düz yaptığında, dudaklarının arasından ne okuduğunu anlamak mümkün değildi. Masanın üzerine yatırdığı bıçağın üzerine, divit benzeri bir sapla yazmaya başladığı Arapça harfleri titrek eliyle sonlandırdı.

“ Kızım, bu yazdığım bıçağı erkeğinin en çok yattığı yere gizlice koyacaksın. Şimdi de fanilasını ver bakalım.”

Uzatılan fanila üzerine okuduğu duasının ardından terleyen yüzünü birkaç kez sıvazlaması burnunun ucuna kayan gözlüğüne engel olamadı.

“ Evladım, bu okunmuş fanilaya bıçağı sarıp, söylediğim gibi eşinin yattığı yere gizleyeceksin. Şimdi sıra geldi şu okunmuş suya. Bunu da bitinceye kadar eşine içireceksin. Ondan sonrada Allah’ın izniyle gelişmeleri bekleyeceksin.”

Sema, titrek sesiyle:

“ Peki, bu toplu iğneleri ne yapacağım ?”

“ Onları da eşinizin yattığı yere ve yatak odasının görünmeyen yerlerine iğneleyeceksin.”

“ Borcum ne kadar hocam?”

“ Ben bu işi parayla yapmıyorum ama…”

“ Buyur hocam. Allah sizden razı olsun.”

“ Allah’a emanet olun.”

Sema, elindeki büyülü torbanın ürpertisi ile eve geldiğinde, içinin titrediğini hissetti. Fanilaya sarılan bıçağı korku ve özenle poşetinden çıkarttı. Yatak odasına mı, yoksa eşinin her zaman uzandığı kanepeye mi koysam diye tereddüt etti. Sonunda kanepeye koymaya karar verdi. Kanepenin etrafında dolanıp, eşinin yattığı baş tarafını terzi ustalığında söküp, tekrar dikiş attı. Toplu iğneleri ise odanın ve eşinin ceketlerinin gizli bölmelerine yerleştirdi. Okunmuş suyu da mutfakta, görünmeyecek bir yere gizlediğinde ‘işte şimdi benimsim koca oğlan’ diyerek keyiflendi.

Sabahın başlangıcıyla, bitişi, dünyanın bir kez daha dönmesine neden olmuş, bir gece daha yine sessizliğe teslim olmuştu. Evin içinde karabasanlar dolaşmaya başladığında Volkan, nereye kaçacağını bilemedi. Sonunda dayanamadığı karabasanın sorularına teslim oldu.

“ Söyle bakalım eşine neden kötü davranıyorsun!...? Bir daha böyle şeyler yapacak mısın?”
“ Kesinlikle hayır!... Hayır!... Bin kere hayır!...

Yalvarmasına aldırış etmeyen karabasan iki eliyle Volkan’ın boğazına çöktüğünde,
“ Yapma!... Lütfen yapma!... çığlıklarına eşi Sema yatak odasından fırlayıp güçlükle yetişebildi.
“ Uyan!... Uyan!...” sesleri arasında ancak kendine gelen Volkan, elleriyle boğazını kurtarmanın çabası içinde kanepede öylece kalakaldı. Sema, her geçen gün hedefine yaklaşmanın gururu ile Allah’ına şükrediyordu.

Evi terk eden Sema’nın yarattığı dağınıklığı toplamaya eli gitmedi. Hem erkek elinin de pek yakışmayacağını düşündü. Böyle de ev taşınmazdı ki, insan hiç olmazsa etrafı bir toplarda gider. Hem bu oğlumun çizmeleri de ne demek oluyor? Benim özlem duygularımı doruğa çıkarıp da, beni mahvetmek mi istiyor? ‘Kurnaz kadın!...’ diye nefretini bir kez daha kustu. Evi temizleyecek birisi varsa o da yengesi Sevgi’ydi. Cumartesi olması da avantaj diye sevindi. Hemen telefona sarılıp, karşısına çıkan ağabeyine:

“ Yengem evde mi ?”

“ Burada. Hemen veriyorum.”

“ Kusura bakma yenge. Evin içini bok götürüyor. Temizlememe yardım eder misin?”
“ Hemen geliyoruz.”

Sema’nın geride bıraktığı eşyalar toplansa bir oda etmezdi. Sevgi küçük bedeniyle arkasını temizleyeceği kanepeyi, eşinin yardımıyla salonun ortasına getirdiğinde, belinin incinmesine aldırış etmedi. Kanepenin altında aylarca biriken tozların uçuşmasından ağzını kapatarak kaçtığında:

“ Kusura bakma da Volkan, Sema’da temizlik denen hiç bir şey yokmuş.”

“ Ben size söylemiştim ama sizler seni hiç anlamadınız. Benim ne kadar titiz olduğumu bildiği halde, onun bu duyarsız olması beni çileden çıkartmaya yetiyordu. Çevresine yaptığı pisliği kendisine de yapıyordu. ‘ Pasaklı kadın ne olacak. Kendine de hiç dikkat etmezdi.” Kanepenin altını temizlemeye devam eden Sevgi, bağırışı ile boş salonu çınlatmıştı.

“ Koşuuuuun!... , koşuun!... “

Diğer boş odalarda dolaşan Volkan ve ağabeyi, bir solukta kanepenin yanına geldiklerinde ağabeyi:

“ Kızım bizi korkuttun, ne oldu ki? Ayağını kanepeye mi çarptın?”
“ Baksanıza kanepenin sonradan dikilen şu yerine!...”

Volkan, merak içinde:

“ Yenge sök bakalım da, görelim. Belki bizimki aldığı maaşları dolara çevirip buraya stok yapmıştır. Gerçi o günahını bile saklamaz ama yine de ne olur ne olmaz” Sevgi, kanepenin dikilen yerini söküp, elini içeri daldırdığında, içinde ne çıkacağını merak etti. Beyaz fanila içindeki Arapça yazılı bıçak, herkesi olduğu yerde dondurmuştu.

“ Yenge, bu ne!...”

“ Neye benziyor sence?”

“ Bıçağın üstünde Arapça yazı var. Ben anlamam ki Arapça’dan.”

“ Büyü işi. ”

“ Şimdi anladım, bu kanepede ki kâbus dolu gecelerimin sırrını. Hem de her gece saat dörtte, kan-ter içinde uyanmam boşuna değilmiş. Ohhhh… Beeeee!.. Şimdi içimdeki sıkıntılardan kurtulup kuş gibi hafifledim. Ohh bee!.. Şimdi çok rahatladım.!…” Elinde bıçakla öylece donuk kalan Sevgi:

“ Bunu ne yapalım?”

“ Bu işlerle uğraşan benim bir tanıdık bayan var. Geçenlerde, işyerinde arkadaşlar tanıştırdı. Bunları olduğu gibi ona götürelim. Neler olup bittiğini o zaman anlarız.” Evin temizlenmesi sonrası hedef bayan büyücünün eviydi. Büyücünün evi bahçeli ve iki katlı olmasına rağmen bakımlı ve gösterişliydi. Sevgi ve Volkan, büyüye inanmanın potasına girdiklerinde oldukça tedirgindiler. Sevginin eşi Erdal ise, oldukça rahattı. Böylesi şeylerin saçmalığını biliyordu. Sevgi, eşinin inadına konuşmalarına, “ Sen inanmasan da böyle şeyler var. İçeri de kadının karşısında da abuk sabuk konuşma. İnanmasan da yalnızca dinle.” Volkan, kabus dolu gecelerin vücudundan çıkacak ruhun, inancı içinde tedirgindi. Yüzündeki kızarıklığı hisseden Sevgi:
“ Volkan, Allah aşkına ne bu halin? Biraz rahat olsana, Allah, bize korku duygusunu verdi ama aklı da beraberinde verdi. Korku çözüm değil. Çözüm cesaretli olmakta. Sevgi ile Volkan iki elleri dizlerinde saygı ile büyücü kadının içeri girmesini beklediler. Erdal ise; bu tür şeylere inanılmamasını, her şeyin Allah’tan istenmesini mırıldanması arasında güzel ve şık giyimli büyücü kadın içeri girdi. Hoş ses tonuyla etkileyiciydi.

“ Bu gösterdikleriniz bizim kitabımızda ölüm büyüsü anlamına geliyor.”

Demesiyle birlikte, inananlar, geriye doğru çekilip, ‘ Bismillah!..’ dediklerinde, Erdal, olayları komikçe seyrediyordu. Büyücü kadın, yumuşak konuşmasına devam etti.
“ Evet, biz buna ölüm büyüsü diyoruz. Eşlerin birbirlerine bağlanması için yapılır. ”

“Allah!... Allah!...” sesi odanın içinde mistikti.

“ Odalara iyi baktınız mı? Yirmi bir tane toplu iğne olması lazım. Yattığınız yerlere

ve elbiselerinize iyi bakın.”

“ Benim ki evi boşaltıp terk etti. Yatak odası filan kalmadı. Yalnızca, kabus dolu geceleri paylaştığım kanepem kaldı. Belki onun etrafına koymuş olabilir.”
“ Olabilir, onları bulmanız lazım. Bir de, size hazırlayacağım okunmuş suyu her gün içeceksiniz. Ondan sonrada üzerinizde sıkıntı kalmayıp, rahatça uyuyacaksın.” Büyücüden, ruhunun derinliklerine kadar rahatlamış olarak çıkan Volkan,
“ Kadın, toplu iğnelerin sayısını nereden biliyor?” Ağabeyi hemen söze girip,
“ Bu işi yapanların topuda bir. Büyünün nasıl yapılıp, bozulduğunu Dünya Büyücüler Konferansında karar almışlardır. Bunlar var ya, Allah bilir işçi-memur sendikalarından bile birbirlerine daha bağlıdırlar. Hepsi de, neyin yapılıp, neyin yapılmayacağını önceden çok iyi biliyorlar. “

“ Öyle söyleme ağabey, çarpılırsın vallahi”

“ Oğlum, ne yani, var mı dinimizi kullanarak köşe olmak? Bu konuda hadisleri okursan daha iyi anlarsın. Televizyonlarda izlemiyor musun, adamlar büyü adına ne şaklabanlıklar yapıyorlar. Milletin en zayıf noktasından vuruyorlar. Çaresiz, cahil, çıkış yolu kendince bulamayan insanların, paralarıyla, bedenleriyle, her şeyi ile oynamaya kalkıyorlar. Bu tip insanlara itibar etmemek lazım.”
“Sen anlamıyorsun ağabey” sözcüğü oldukça rahattı.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank