Hocalı ‘dan Öğrenilmesi Gerekenler
Hafızamızdan hiç çıkmayacak olan, aradan 21 yıl geçmesine rağmen acısı hâlâ taze bir olaya değinmek istiyorum. 25-26 Şubat 1992 gecesi yaşanan Hocalı katliamıvicdan ve insaf sahibi her insanın, özelde de Türk dünyasının yüreğini kanatan bir vakıa olarak tarihin kara sayfalarından birini oluşturmaktadır.
O üzücü gecede her ne kadar 613 kişinin öldürüldüğü, 1275 kişinin rehin alındığı ve 150 kişinin kaybolduğu açıklanmış olsa da aslında gerçek bilançonun hâlen bilinmediğini kabul edebiliriz. Çünkü daha sonra, katliam ortamında ve onu izleyen günlerde sağlıklı tespit yapabilecek bir hareket imkanının söz konusu olmadığı anlaşılmıştır. Sadece anlatılanlara bakıldığında bile şehitlerin sayısının 1300 veya üzerinde olduğu görülür.
Hocalı ‘da sergilenen vahşetin yüzünü kavramaya çalışırken tanıkların anlattıkları ve dış basında çıkan haberler yeterli bilgiyi vermektedir aslında. Sadece insanların öldürülmediği, işkencenin her çeşidinin uygulandığı bilinmekteydi.
Parçalanan, yakılan, kolları ve bacakları kesilen, derisi yüzülen, gözleri çıkarılan ve kafaları koparılan çocuklar, o katliamı gerçekleştirenlerin nasıl bir psikolojiye ve kine sahip olduklarını başka ispat aramadan görmemiz için yeterlidir.
Hâlâ başka delil aramaya kalkanlar çıkarsa onlara, vahşete doğrudan ya da dolaylı olarak tanık olan Fransız Jean-Yves Junet ve Fredrique Lengaigne, Amerikan Thomas Goltz, Rus Yuri Romanov ve Viktoria İvleva gibi katliama uluslararası kamuoyunda yazı ve demeçleriyle şahitlik eden batılı gazeteci ve muhabirlerin söyledikleri ve yazdıklarını, bu yetmezse Daud Kheyriyan gibi kısmen insaflı görünen Ermeni gazetecileri okumalarını tavsiye edebiliriz.
Bunlara da burun kıvıran ahmaklar çıkarsa onlara Molte Melkonyan ve Zori Balayan gibi nasıl katliam yaptıklarını övünerek anlatan gözü dönmüş Ermenilerin yazdıklarını veya yazdırdıklarını, o dönemdeki vahşeti hâlen küstahça savunan şimdiki Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan ‘ın söylediklerini, Allah ‘tan biraz insaf dileyerek okumalarını önerebilirim.
Bundan ötesi ahmaklığı da eblehliği de aşar. Tanımı ise bellidir. Onlara bir şeyleri anlatmaya kalkmak lüzumsuz, hadlerini bilmeleri gerektiğini hissettirmek yeterlidir.
Şüphesiz Hocalı ‘da o gece yaşananlar insan olan için yürek parçalayıcı bir trajedi, insan sevgisiyle dolan için gözleri kurutan bir gözyaşı seli, adaletin kulluğuna gönül vermiş deli yürekler içinse zalimlere duyulan öfkenin zirvesi olmuştur. Ancak, kendimizi bunlardan hangisine ait hissetsek de yaşanandan hepimizin öğrenmesi gerekenler vardır.
Şu ana kadar bu katliamla ilgili yazılan kitap, çekilen film ve düzenlenen konferansların sayısı çok sınırlıdır. Ermenilerin, Amerika ve Avrupa bir yana Türkiye ‘de bile artık görünmeyen bir lobi oluşturduğunu düşününce katliamı dünyaya anlatma konusunda yapılanların ne kadar yetersiz kaldığı daha iyi anlaşılmaktadır.
Siyasi kaygılar ne olursa olsun, gerçek her zaman el üstünde tutulmalıdır. Hocalı katliamının sadece bir katliam değil soykırım olduğunu gösteren çok kanıt vardır. O vahşete katılan ve yaptıklarını yazdıran Molte Melkonyan ‘ın Ermenistan ‘da bir kahraman olarak algılanıp heykelinin dikilmesi bile Ermenistan ‘ın kimlere prim verdiğini yeterince gösteriyor.
Zaten Ermenistan ders kitaplarında anlatılanlar ve daha nice örnek, devlet politikasının Türklere karşı soykırım yapabilme hayalini açıkça haykırıyor. Bunun karşısında durmalı, Hocalı ‘da yapılanın soykırım olduğunu gür bir sesle ifade etmeliyiz.
Dostun ve düşmanın en kolay tanındığı zaman kara gündür. Düşman da dost da o gün gelmeden bilinirse acılar yaşanmayabilir. Hocalı ‘da Sovyetler ‘den kalma ve Rusların yönettiği 366. Motorize Alay ‘ın katliama katılmış olması, en azından Ermenilerin dostlarını bildiği kadar bizim de dostlarımızı ve düşmanlarımızı iyi tanımamız gerektiğini hatırlatmaktadır.
Ermenistan her zaman yavuz hırsızı oynayacaktır. Maalesef, Birleşmiş Milletler güçlünün yanında yer almakta, Avrupa ve Amerika ise taraflı davranmaktadır. Birleşmiş Milletler ‘den en az 4 defa karar çıkmasına rağmen hâlen Azerbaycan ‘da Ermeni işgali devam etmekte. Herhangi bir yaptırım olmadığı gibi, Hocalı ‘yı unutma ve unutturmaya dünden hazır görünmektedirler. Bunlara güvenmenin yersiz olduğu bilinmelidir.
Daha çok şey söylenebilir. Ancak, Hocalı ‘da yaşananların benzerinin Bosna ‘da da yaşandığını göz önünde bulundurduğumuzda, kendimizden başkasından derdimize çare aramanın beyhude olacağını anlayabiliriz. Birbirimizin yaralarını sarmaya çalışmamızın önemini, hangi meşrep ve anlayışa sahip olursak olalım, kavramamız gerekir.