Herkes Ağa Herkes Çoban Olamaz
İnsanların birbirini küçük, basit ve hakir görüp tepeden bakması ne kadar yanlışsa, yaşadığımız dünya hayatında herkesi bir görüp her şeye olduğumuz yerden bakıp, onları oldukları gibi kabul edip görmekte bir o kadar yanlıştır.
Her bireyin kendine özgü iyi ve güzel olan karakteristik kişilik özellikleri olabileceği gibi, iyi olmayan kötü ve çirkin özellikte karakteristik kişilik özellikleri olanlarda olabilir. Çünkü doğal hayat içinde her şey birbirinin karşıtıyla oluşup hayat bulduğundan, insanlarda da her şey birbirinin karşıtıyla iç içe oluşup hayat bulur.
Onun için yaşadığımız dünya içinde oluşan her şeye, her vuku bulan olaya yüksekten bakıp dıştan müdahil olacaksın ki, insanlarla olan beşeri ilişkilerde iç içe olup yaşarken, yaşadığın dünya hayatına da daha yakından bakıp içindekilerle birlikte yaşayıp paylaşım içinde olursan, kendini, insanı ve hayatı daha doğru anlayıp daha güzel yaşayabilirsin.
Yoksa her şeyden uzak durup, uzak yaşayarak ne insanı ne de içinde yaşadığın dünyayı doğru öğrenip doğru yaşayabilirsin. Ne de onu doğru algılayıp, doğru anlamlandırarak ona yeterince mana katıp güzelleştirerek doğru yaşayabilirsin. Yaşayamayacağın için de senin için hayat karma karışık, tatsız tuzsuz olur. O da insanı huzursuz ve mutsuz eder. Sonunda da yaşadığın hayat, kâbusa döner.
Onun için bizler, yaşadığımız dünyaya ne verirsek, dünya da bize onu verir. Tıpkı bizim aynaya baktığımızda, aynanın bizi göstermesinde olduğu gibidir. Yoksa yaşadığımız bu dünya hayatı bize hiçbir şey verip kazandırmaz. Bizi mutlu etmediği gibi, bizimle birlikte yaşayanları da mutlu etmez.
Huzur bulup mutlu yaşamamız için önce kendi hayatımıza, sonra tüm insanların hayatına daha sonrada iç içe olup birlikte yaşadığımız tüm dünyadaki varlıkların hayatına değer verip onlarla birlikte doğru yaşamasını öğrenmeliyiz. Yaşarken de tüm varlıkların doğal hayat içinde yaratılışları gereği var olup yaşamalarını sağlarken aynı zamanda da hayatımıza değer katmaları için elimizden geldiğince onlardan en iyi şekilde yararlanıp onları telef edip ölçüyü kaçırmadan doğru bir hayat yaşamasını öğrenmeliyiz.
Yoksa doğal hayat bizi dünyada doğru dürüst yaşatmaz. Çünkü yaratanın oluşturduğu doğal hayata hiç kimse karşı gelip, karşı koyamaz. O her şeyi istediği gibi, şekillendirip biçimlendirir. Ancak ona uygun yaşayanlar bu dünyadaki hayatlarında daha çok huzur bulup mutlu yaşarlar.
Peki, bizlerin bu dünya hayatına yönelik doğru yaşamı, bu şekilde akledip düşünerek yaşamamız için illa ki önce hata yapıp, sonra mı doğruları öğrenip yaşamak zorundayız?
Elbette ki hayır, bizim için öncelik, yaşadığımız bu dünya hayatını kusursuz ve doğru bir şekilde yaşayıp tamamlamak olmalıdır. Bu bir büyüklük, kibirlik ya da kendini beğenip diğer insanlardan üstün görmek asla değildir.
Bu, Allah'ın bizlere lütfedip verdiği aklın görevi, aklın sorumluluğudur. İnsan bunu böyle akledip düşünüp yapmakla da bu görev ve sorumluluğunu en iyi şekilde yerine getirmiş olur.
İnsan olarak elbette ki hiç kimse kimseden üstün değildir. Ama her bilen bilmeyenin öğretmeni ve çobanıdır. Çünkü yaratılma ile var edilen bu dünyadaki hiçbir varlık, ne boşuna yaratılmıştır. Ne de başıboş bırakılmıştır.
O nedenle de yaratılmış her varlığın öncelikle şuursal bir görevi olduğu gibi, her varlıktan üstün olarak yaratılıp var edilmiş olan insanın da kendisine verilen akıl derecesinde görev ve sorumlulukları vardır.
Herkes kendisine verilen şuursal ve akli yetenekleri ölçüsünde üzerlerine düşen görev ve sorumluluklarını yapıp yerine getirmeleri halinde insanlık âlemi bir adım daha ileri giderek her gün biraz daha güzel bir hayat yaşamaya başlarlar.
Herkes görevlerini yapıp, sorumluluklarını yerine getirdiklerinde insanlık âlemi her gecen biraz daha güzelleşerek birbirine yaklaşır ve kaynaşır. Bu bir üstünlük taslamak değildir.
Bu insanın farkında olup görev ve sorumluluklarını yerine getirme bilincidir. İşte asıl olan, İNSANLIK DA BU OLSA GEREK.
Yoksa herkesin, herkesle eşit olup yaşaması İNSANLIK değildir. Çünkü hiç kimsenin aklı ve yetenekleri ile yaşadıkları hayatları birbirinin aynısı olmadığı gibi, birbirine eşit de değildir. Her insanın aklı kendi başına yeterli olduğu için toplumda herkes ağa, herkes çoban olamaz.
Yok, hep eşit olacağız dersek, işte o zaman da bu şekildeki gibi yaşanılan bir İNSANLIK ÂLEMİNİ YOK EDERİZ.
Asıl olması gereken İNSANLIKTA ÖLÇÜ; ağanın çobana, çobanında ağaya yaklaşarak birlikte yaşama gayret ve çabası içinde olmalarıdır. Yoksa hiç kimse akli yeteneklerine bağlı görev ve sorumlulukta birbirine eşit olamazlar. Olursa da dünyanın bu günkü düzeni bozulur.
İnsan olan herkes kendini tanıyıp haddini bilecek. Kendi hayatını yaşarken de başkalarının hayatına da değer verip saygı göstererek sevgi içinde yaşayacak.