Herkes Adaleti Kendisi Sağlasın!
İlk iş olarak; kamunun avukatı olan Cumhuriyet Savcıları ile kamu adına hüküm veren Hâkimlerin puan, kıdem, tayin ve diğer özlük haklarını tertipleyen Hâkim Savcılar Yüksek Kurulu’nun başkanlığını, 4 seneliğine TBMM’ye girmiş ve hükümet üyesi birini başkan yapalım. Yetinmeyelim, yardımcısını da aynı kişinin müsteşarı olarak tayin edelim. Böylece Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının mesleki kariyerlerine siyaseti sokmuş olalım. Sonuç olarak Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının istikballerini yargının bağımsızlığı ilkesi değil, bugün var yarın yok hükümetler temin etsin. İyi mi?
Çoğu adı saray, kendisi virane adliyelerin fiziki koşullarını, duruşma salonlarını, arşiv depolarını falan bir tarafa atalım. Çalışan zabıt kâtibi ve idari personelin çalışma koşullarını filan da öteledikçe öteleyelim. UYAP diye bir programla hepsini hallettik, hamdolsun diyelim. Böylelikle tensip zabıtları, müzekkereler, tebligat parçaları, pullar ve dilekçeler kaybolsun, adrese ulaşamasın, PTT’de buharlaşsın. Neticede iki duruşma arası 3 ay boyu, bilmem hangi müştekinin adres tespiti için debelenip dursunlar. Bu nasıl, iyi değil mi?
Memleketin yarısı diğer yarısından davacı iken, tarlasına inek girmişten, ataması iptal edilmiş memura kadar kim varsa hepsini Yargıtay-Danıştay binalarına yığalım. Tetkik hâkimleri otursunlar, akşama kadar dosya, kâğıt, cümle, usul, esas, içtihat, kanun, tüzük, kararname, emsal falan inceleyip dursunlar. Onlar inceleyedursun, biz binlerce dosyayı daha yığdıkça yığalım. Arada bir de diyelim ki; ‘Yargıtay istese, iki dakikada dosyaları çözer!
Ülkenin en temel suçları olan Rüşvet, Yolsuzluk, Adam Kayırma, İrtikâp, Görevi Kötüye Kullanma gibi suçlara aman dokunmayalım. Bunlar seneler öncesinin eski püskü Farsça halleriyle gidedursunlar, biz yirmi-üç defa Yargı kararı ile görevine iade edilmiş bir amiri, nasıl olup da tekrar görevinden alabileceğimize dair kanun taslaklarıyla boğuşalım. Alkollü, ehliyetsiz ve yetmezmiş aşırı hızla çarptığı analı-çocuklu bir aileyi ezip geçen yüzlerce düşük zekâlı sürücüyü serbest bırakmak zorunda kalan Yargı için adam gibi bir Trafik Kanunu yapmayalım da, Türbanla KPPS’ye girilir mi, girilmez mi diye yüksek yargının kapılarını aşındıralım duralım.
Bir kıdem ilerlemesi davasında davacı lehine verilen kararları bütün emsallerine kendiliğinden uygulamak yerine, her dilekçe yazan memura Adliye’yi gösterelim. Herkes ayrı ayrı dilekçeler, ayrı ayrı duruşmalar, tanıklar, belgelerle ve yazışmalar debelensin dursun. Kamu İhale Kanunu yüzünden astarı yüzünden pahalıya gelen binlerce işin hesabını sorabilmek için yeni düzenlemelerle uğraşmak yerine, İmam Hatipliler polis olsun mu olmasın mı hesaplarıyla TBMM’de komisyonlar kuralım.
Yargının her kararından TV. lere çıkıp yüksek yargıyı dalgaya alalım. Gelip geçici bir hükümet ve siyasi bir yapı olduğumuzu göz ardı edip, bin yıllık hukuku paçavra gibi görmeye çalışarak, kendimize göre eğip bükelim. TBMM’nin çıkardığı kanunlara göre hareket etmek zorunda olan Hâkimler, sanki kendi kendilerine karar alıyorlarmışçasına, işimize gelmeyen kararların vebalini onlara yükleyelim.
Silahlanmak için can atalım, göz yumalım, silahlanmayı normal karşılayalım. Öyle bir TBMM olsun ki, belinde-evinde silahı olmayan vekili olmasın. Yetinmeyelim, buyur vatandaş; sen de silahlan diye kanunlar hazırlayalım ve hiç utanmadan TBMM Genel Kurulu’na getirebilelim. İçkiye geldi mi reşit sayılmayan ve en az 24 yaş sınırı aranan ‘gençlere’ 18 yaşına geldi mi buyur Smith-Wesson, hayırlısı olsun diyelim.
Katil, çıkacağını bilerek adam öldürsün. Mütecaviz, affedileceğini bilerek fermuarını çeksin. Trafik canavarı, 3–5 ay sonra özgür kalacağını bilerek bassın gaza. Terörist, bayramlarla karşılanacağını bilerek çıksın dağlara, Şeytan’lar, pasaportlarını devletten alacaklarını bilerek sıksınlar domuz bağlarını.
Ben silahlıyım. Hem evde, hem arabamda hem de belimde, ‘dolu’ geziyorum. Üçü de amiyane isimleriyle Saddam Tabancası. Yukarıda anlattığım tabloya bakarsanız; size de bir an önce yeni silah yasasına EVET demenizi tavsiye ediyorum. Bilip bilmeden o kadar EVET dediniz, artık buna da bir EVET çekersiniz. Madem koskoca hükümet aylardır düşündü, taşındı ve yeni bir Silahlanma Yasası yumurtladı, EVET demek boynunuzun borcudur, değil mi?