Her Şeyi Sıfırlayalım
Yaşanan onca şey sıfırlanır mı? Bunun bir yöntemi ve mümkünatı var mı?
Aslında var. Zihni boşaltıp yeniye yol açarak. Meditasyon yaparak…
Meditasyon daha önceki yazılarımda da anlattım. Yaşamın akışında sessiz kalmaktır. Yani akışa bırakıp hiçbir şey yapmamak… Yani hiçlik… Sıfırlamak…
Yoğun çalışma mecburiyeti olduğumuz hayatımızda hiçlik nasıl olacak bu mümkün mü?
Kastettiğim şey bu değil aslında. Her daim değil! Ya da akışta kalarak her daim…
İnsanlar bu sözleri duyunca uzak duruyorlar. Öyle ya çalışıp çok para kazanacaklar. Hiç bir şey yapmadan durulur mu?
Yaşamın gerçeği bu aslında, çalışmak, herkese göre en doğrusu. Bu konunun izahı ince bir ayrıntıda gizli!
Bazı gerçekleri izah ederken çoğu insan rahatsız olur. Özellikle kendi içindeki gerçekleri duymaktan ya da o gerçek sandıklarından uzaklaşmaktan…
İnsanlar gerçekleri duymaya hala hazır değil.
Onlar hafif ve beyaz tabir ettikleri yalanları duymak istiyorlar. Gerçekleri yutsalar hazmedemeyecekler çünkü.
İnsan içindeki gerçeğe ancak içindekileri boşalttığında varabilir. Hiç olarak, hiçliği bularak yani sıfırı bularak!
Sıfırda hiç var. Var yine… Hiçlikte bile bir şey var, sıfır var. Bu korkutmamalı. Tamamen yok oluş değil ki!
Üstelik her şey ferah ve mutluluk… Bu mümkün mü? İstenirse mümkün.
İyi kötü, tatlı, acı ne varsa hepsi. Yaşanmış ve yaşamak isteyip planladıklarımız… Tümünü sıfırlamak… Ki yeninin en güzeline yer açmak…
Birikimlerin en zararlısı da zamanla dışarı atılamadığından kişiye öfke olarak geri dönmesi… Öfke birikimi… Zihnin doluluğunun yosun tutan kısmının artık dışarı çıkmak istemesi.
Yani zihnin artık hazmedemediğini kusması...
Konu şu an, öfke!
İçimize yanlış ve bize ait olmayan neyi aldıysan o dışarı çıkmak istiyor. Fiziksel sistem bunu gerektiriyor, sisteme uygun olmayan dışarı çıkmalıdır.
Ama bunu başkasının üstüne fırlatmanın bir anlamı yok ki. Ama içinde tutuyor. Neden? Çünkü toplum ona kendini kontrol etmesini söylüyor. O yüzden kendini rahatlatmak için başkasının üzerine atacak.
Aslında kendini rahatlatmasının çok fazla yolları var. En başta bulunduğun yerden uzaklaşma imkânın varsa uzaklaş ve yürü. Alabildiğine, yorulana kadar yürü…
Oradan uzaklaşamıyorsan banyoya gir, aynada yüzünü çeşitli şekillere büründürebilirsin, kendi yüzünüzün komikliği o an öfkeni salıverecek belki kahkaha atacasın.
Ya da bir yastıkla biraz boks yapabilirsin. Üstelik yastığın burnu da kanamaz, sizden davacı da olmaz.
Beş dakikalık bir arınma yeter aslında. Üstündeki yük boşalacak ve bu arada zihnin temizlendiğinden kendinize de kızmayıp, başkasına kin duymayacaksınız. Başkası ne yaparsa yapsın öfkelenen sizseniz bilin ki zihniniz çok dolu ve siz her an alakasız bir şey dahi olsa öfkeleneceksiniz.
Anlamı olmayan bir öfke ne kadar aptalcadır. Öfkenin tek açıklaması budur. Zihnin doluluğu.
Bazı zamanlarda öfkeli olmayı isterseniz, öfkeli olun. Bunda yanlış hiçbir şey yok. Sorun şu ki öfkeyi yaşamazsanız, sevemezsin. Duygular öylesine iç içedir ki; öfkeyi bastırırsak, sevgiyi de bastırmış oluruz. Öfkeyi bastırırsak, şefkati de bastırmış oluruz. Eğer şefkati bırakırsak, öfkenin de ortaya çıkmasından korkarız ki. Böyle bir durumda bütün duygularının en tepesindeyiz ve her an düşmeye hazırızdır.
Öfkemiz sadece daha az sevdiğimizden olsun ki çaresini hemen bulalım. En kolayı sevmek…
Sevgiyle mutlu kalın
Merhaba..
Mayıs 10th, 2010 at 13:51Öfkeyi sevgiyle yenmek,
'Sevgi' sözcüğünün sihrini bilebilmek
ve de
Gülümseyebilmek..
En büyük eksiklerimizden birinin bu olduğuna inanıyorum..
İnsanları tebessüm ettirebilirsek mutluluğu yakalamış ve öfke zincirini kırmış olacağız.
Kaleminize ve yüreğinize sağlık
Maide Hanımenmendi..
Saygılarımla