Her Hastalığın Arkasından Bağırsak Mikropları ve Beslenme Çıkıyor
İki yeni araştırma, “mikrobiyota” olarak adlandırılan bağırsak bakterilerinin sağlıklı yaşamamız için ne kadar elzem olduğunu bir kere daha gözler önüne serdi.
Proceedings of the National Academy of Sciences isimli dergide yayınlanan ilk araştırma annenin bağırsak bakterilerinin erken doğum riskini belirlediğini ortaya koyuyor (1).
Araştırma, Stanford Üniversitesi uzmanları tarafından 15’ i erken doğum yapan 49 gebe kadın üzerinde yapıldı.
Bunların 40’ ından vajina, bağırsak, tükürük ve diş ve dişetlerinden gebelik süresince haftalık ve doğumdan sonra aylık olarak alınan toplam 3.767 örnekteki bakterilerin türleri araştırıldı.
Gebelik süresinde dört farklı yerden alınan örneklerde taksonomik kompozisyon ve çeşitliliğinin değişmediği görüldü.
Bunlar içinde “Lactobacillus” türü bakterilerin prevalansının erken doğumla ters ilişkili olduğu, bu bakterilerin az olduğu kadınlarda erken doğum riskinin arttığı belirlendi.
Lactobacillus türü bakterilerin K vitamini ve amino asit sentezinde önemli rolü var.
Lactobacillus bakterilerinin azlığı ile beraber “Gardnerella” ve “Ureaplasma” türü bakterilerin fazlalığının riski daha da yükselttiği tespit edildi.
Kadınlarının çoğunda doğumdan sonra vajina bakterilerinden Lactobacillus türleri azalıyor, Peptoniphilus, Prevotella ve diğer anaerop bakterileri ise artıyordu.
Bu değişikliklerin gebelik süresi ile ilgili olmaması ve 1 sene kadar böyle kalması, kısa aralıklarla doğum yapan kadınlardaki erken doğum riskini de açıklayabilir.
Her sene 15 milyon erken doğum oluyor
37 haftalıktan kısa sürede dünyaya gelen bebekler prematüre olarak adlandırılıyor ve Dünya Sağlık Örgütü’ ne göre her sene 15 milyon bebek dünyaya erken geliyor.
5 yaşından küçük çocuklardaki ölüm sebepleri içinde erken doğum komplikasyonları ilk sırada geliyor ve bunlara bazı hastalıklara daha yatkın oluyor.
Çoğul gebelik, annenin yaşının 17’ den küçük veya 402 dan fazla olması, enfeksiyonlar, hipertansiyon ve diyabet gibi kronik hastalıklar, stres, sigara, alkol ve madde bağımlılığının erken doğum riskini artırdığı biliniyor.
Henüz bir sebep-sonuç ilişkisinden söz edilemez
Bu ilk sonuçlar, bir sebep-sonuç ilişkisini değil bir birlikteliği gösteriyor.
Bu ilişkinin daha büyük araştırmalarla ispatlanması, gebeliğin ilk döneminde vajina bakterilerinin incelenerek erken doğum riski yüksek kadınların belirlenmesi ve buna göre tedbir alınması da mümkün kılabilecek.
Mikrobiyotaları erken doğum riskini artıran özellik taşıyan kadınlara özel antibiyotik veya beslenme programları uygulanması bu riski azaltabilir.
Bu çok önemli zira gebeliğin başlangıç döneminde erken doğum riski belirlenemiyor.
Üveitte de mikrobiyotanın rolü olabilir
Araştırma, yüksek miktarda retina-reaktif T hücreleri sayesinde oto-immün üveit gelişmesi mümkün olan genetiği değiştirilmiş fareler üzerinde yapıldı (2).
Henüz üveit belirtileri gelişmeden önce yapılan incelemelerde aktive T hücrelerinin lenf düğümlerinde normalken bağırsaklarda arttığı ve bunların üveitteki hasarı artıran bir protein salgıladıkları tespit edildi.
Bu farelere antibiyotik verilerek bağırsaklardaki bakterilerin çoğu ortadan kaldırıldığında üveitin kontrol grubundaki farelere göre hem daha geç geliştiği ve hem de daha hafif olduğu gözlendi.
Üveite yatkın fareler bakterisiz bir ortamda büyütüldüklerinde de üveit geç başlıyor ve hafif seyrediyordu ama bunlar tekrar normal bağırsak bakterilerini edindikleri ortama getirildiklerinde üveit tüm haşmetiyle tekrarlıyordu.
Araştırmacılar, bağırsaklardaki bakterilerin T hücrelerine retinadaki bir proteine benzeyen ürettiklerini ve T hücrelerinin de retinaya giderek oradaki proteine hücum ettiğini düşünüyorlar.
Çünkü T hücreleri bağırsaklardan elde edilen bir grup proteine maruz bırakıldıklarında retina için spesifik T hücrelerin aktive oldukları, bunlar üveite yatkın olmayan normal farelere zerk edildiğinde onlarda da üveit geliştiği görüldü.
Bu araştırma da, hem üveitin hem diğer tiroidit (Hashimato) gibi son senelerde çok aratan oto-immün hastalıkların oluşum mekanizmasının anlaşılması ve tedavisi için yeni umutlar veriyor.
Tabii ki vücudumuzdaki bakterilerin yok edilmesi gibi bir şey düşünülmez ama oto-immün üveite yol açan spesifik bir bakteri keşfedildiğinde sadece bunu hedefleyen bir tedavi geliştirilebilecek.
Not: Üveit, gözün üvea denilen ve gözü besleyen damarların bulunduğu, iris, koroid ve siliyer cisimden oluşan kısmının iltihabıdır.
Gelelim neticeye
Bağırsak bakterilerinin çeşit ve miktarlarının sağlıklı yaşamak için ne kadar önemli olduğunu giderek daha iyi anlıyoruz.
Mikrobiyotanın sürdürülmesinde en başta gelen etken de yediğimiz ve içtiklerimizin “sağlıklı” olmasıdır.
İşlenmiş şeker ve un ile trans yağlar ve bunların en çok bulunduğu hazır gıdalar mikrobiyotanın düşmanlarıdır.
Sağlıklı olmanın hastalıklardan korunmanın olmazsa olmaz şartı “adam gibi beslenme” dir.
Kaynaklar