Hepsi Bir Nefes..
Suskunum hala. Tutunamadım daha bir dala. Ömrümün yarısı geçti nerdeyse. Günlerin alıp götürdüğü yerlerin ortasında bir su arıyorum ama hep serap görüyorum. İnanıyorum suyun olduğuna, sonra yanına gittiğimde susuz bir çöle benziyor ayak bastığım her yer. İlerliyorum yine her zaman olduğu gibi. Durursam hayatın biteceğinden korkuyorum. Adım atmadığım her saniye benim için değersiz saniyelerden ibaret geliyor. Hep bir şeyler üretmek başka bir işle uğraşmak istiyorum. Yaptığım ve yapacak olduğum her ne varsa mantıklı bir açıklama sunuyorum kendime. İçimde benden başka biri var sanki. Onu ikna etmeye çalışıyorum. İnanmadığım ne varsa mantıksız buluyorum.
Çok keskin çizgilerim olduğunu düşünüyorum bazen. Çizgiye bastığım zamanlar bile kendimi hatalı görüyorum. Oyun dışına çıkmış gibi hissediyorum kendimi. Hem kendi hayatımın oyuncuyum hem hakemi. Bazen öyle bir hakem oluyorum ki kendimi kırmızı kartla cezalandırabiliyorum ve bir müddet oyundan soyutlanıyorum.
Gördüğüm ve göreceklerim kendi oyunculuğum sayesinde oluyor. Oynamasam diskalifiye oluyorum. Oyun içindekiler benim yokluğumu fark ediyor mu acaba? Fark yaratabiliyor muyum bu kısa ama bizim için sonu gelmeyecekmiş gibi görünen oyunda? Aldığım oksijen hesap sorar mı bana? Beni ısıtan güneş? Bir gün gelip de haklarını alırlar mı benden? Çünkü varlığım bir şey üretmedikten sonra onlara yük olmaz mı? Hakem olarak doğru yönetiyor muyum hayatımı? Diğer oyuncuların haklarını yemek istemiyorum çünkü. Sütten olmak istemiyorum ben bu hayatta. Sarı kart gördüğümde sanki görmemiş gibi aynı davranışları devam ettirmek olmamalı benim felsefem. Uyarı karşısında kırmızı kartın tedirginliğini yaşamalıyım. Oturup dinlenmek bile yoruyor beni. Bir şeyler yapmamanın tedirginliği sarıyor etrafımı. Dinlemeye de ihtiyacım oluyor fakat onu bir ihtiyaçtan ziyade boşa geçen saniyeler olarak değerlendiriyorum.
Değerlendirdiğim daha o kadar çok olay var ki… Gözüm yükseklerde değil aslında ama adım atmamak bana göre değil. Kafam hiç müsait olmuyor. Düşünceler kemiriyor beynimi. Bu kadar sıkboğaz edilmeyi hak ediyor muyum bilmiyorum ama tek bildiğim bu süreçte çağımızın tek derdi olan kişilik bulmacasını çözmeye çalışmak. Teknolojinin gelişimiyle ters orantılı bunun çözümü. Sürü psikolojisinin de tuzu var bu çorba da. Farklı olmaktan ziyade doğru olanı yapmanın peşinde olmak gerektiğini düşünüyorum.
Konuşsam tesiri yok sussam gönül razı değil diyor Fuzuli. Konuşuyorum kendimle ama pek etkili olmuyor sanırım. Susunca da vicdanım rahatsız oluyor. İkisi arasında gidip geliyorum. Bir türlü ortayı bulamıyorum. Dedim ya çizgilerimin dışına çıkamıyorum. Çıksam gönlüm razı değil çıkmasam hiç tesiri olmuyor. Bu aralar ne yerdeyim ne gökte. Sanki ortayı mı buldum ne? Ne yerde ne gökte olmak ne demek? Bulunduğum yerle mi alakalı bu yoksa düşüncelerimde mi saklı bunun cevabı? Yine bir sonuca ulaşamam bu gidişle. En iyisi susmak. İçten içe konuşmak. Susarken nasıl konuşabilir ki insan. En iyisi düşünmek. Değişmez gerçeklerin peşinde olmak. Arkadaş eş dost akrabadan ilham alarak kendini tek gerçek olarak kabul edip kendine özgü bir yaşam tarzı seçmek. Yöneltilen sorulara cevap vermek yerine kendine yönelttiğin sorulara cevap verebilmek ve bundan tatmin olabilmek. Yeri geldiğinde suskun kalabilmek ama her daim içinde doğruluktan bir güneş doğurabilmek.
Varlık sebebini iyi analiz edebilmek ve bu uğurda inanmak yaşama. Yaşadığına inandığın sürece inanmış olduğun gerçeklere göre yaşamak biraz da. Umutsuzluğa inat mutlu olabilmeyi başarabilmek. Karamsarlığın esir aldığı zamanlarda tutunabilmek hayata.
Yaşadığın ve yaşattığın hayat... Hepsi bir nefes.
Sana sesleniyorum... İçimdeki güneşe…
Kendi hayatını yazmadığın sürece senin hakkında anlatılanlara inanmak zorunda bırakma bizi.
"Farklı olmaktan ziyade doğru olanı yapmanın peşinde olmak gerektiğini düşünüyorum" demişsin. Bence doğru olanı yapmak farklılığı getirir... Çünkü bunu yapan sayısı o kadar az ki!
Aralık 17th, 2009 at 18:36