Hepimiz Vurulduk, Hepimiz
Acımız büyük, acımız derin, acımız kahrediyor. 27 yıl, 60 bin insanımızın kaybının üzerine 38 masum ve sivil kardeşimizin elem verici bir şekilde katledilmeleri.
27 yılda anlamsız ve kirli savaşta on binlerce ocak söndü. Binlerce dul ve yetim…
Canımız yandı, yüreğimiz kanadı. Şimdiye kadar olduğu gibi ülkemiz insanının ölümü bizi hep kalbimizden vurdu. Bu olay ise bizi bambaşka vurdu. Bu olayla hepimizi vurdular, hepimizi; 74 milyon insanımızın hepsini… Beraberliğimizi, kardeşliğimizi, adalet ve eşitliğe yaklaştığımız geleceğimizi vurdular.
Her türlü şiddet ve öldürmelere karşı biri olarak, devletin koruması altında olan vatandaşların yine devletin uçakları tarafından (velev ki hataen, kazaen olsa da) öldürülmesi acıların en katmerlisidir.
Türkiye “Kürtlerle ilgili hakların verileceğini” konuşurken, Şubat ayında ciddi bir açılım başlatacağını duyururken böyle bir olayın vuku bulmasını sadece “yanlış istihbarattan kaynaklı” olduğuna inanmak oldukça zor olmalıdır.
Daha önce yazmıştık,
Ülke özellikle dış politikada derin dünyanın ekseninden çıkmayı göze alabilmeli ve kendi dış politikasını esas almalıdır. Ama bunun bedellerinin de olacağı muhakkaktır.
Derin dünya -ki dini inançları olmayan hatta dinle alakası olmamakla beraber Yahudi-Hrıstiyan ittifakının oluşturdukları bir yapılanmadır- hiçbir şekilde Türkiye’nin derinliklerinin aleyhine olabilecek bir strateji izlemesine kayıtsız kalmaz.
28 Aralık 2011 akşamı Şırnak Uludere’de sınır ticareti yapan köylüler uçaklar tarafından bombalanarak katledildiler. 38 sivil köylünün katledildiği bu elim olay sıradan bir operasyon olmayıp kökü çok çok derinlerde planlanan bir katliam olduğu kanaatindeyim. Bu sebeple söyleyeceklerim bu “plan”da payı olanlaradır.
Kimdir?
Nedir?
Nedendir sorularını cevaplamaya çalışacağım.
Türkiye kendi gladyosunu temizlerken birilerinin mevzilerini kaybettiği, bu mevzi kaybının dünyayı şekillendirenlerin iç ve dış temsilcilerini rahatsız ettiğini düşünüyorum. Özellikle vesayetçiliğin bekçilerinin pasifize olmalarından dolayı rahatsız olan güçler Kürt sorunu ve PKK üzerinden yeniden kaybettikleri mevzilerini kazanmak için yoğun çaba içerisindedirler. Zira bunlar Türkiye’nin büyük sorunları ile boğuşan, kan ve bu vesileyle can kaybeden bir ülke olmasını istiyorlar. Ancak böyle bir Türkiye onlara hizmetçi olabilir ve kimi zaman da jandarmalık yapabilir.
Olay basit bir “operasyon kazası” olmayıp planlanan bir olay olduğunu söylemiştik. Elbette bu planın birimlerce hazırlandığını iddia ediyorum.
Şöyle ki;
MİT müsteşarının göreve geldiği günden beri sürekli MİT’i zafiyet içinde bırakan olayların olması dikkat çekicidir. Çünkü MİT GLODYO’nun gerçek-yalan-yanlış-gerekli-gereksiz ama en mahrem kalması gereken bilgilerin, projelerin, hükümetleri devirmenin, darbelerin merkeziydi. Bu sebeple MİT hükümete yakın birilerinin mahiyetinde olmamalıydı. Böyle bir MİT onların bütün hesaplarını alt-üst edecekti.
Bunun için,
Önce MOSSAD kaynaklı MİT müsteşarının "İran bağlantıları" gibi saçma sapan iddialar ortalıkta dolaştı. Sonra MİT’in öteden beri istihbarî paylaşımda bulunduğu ülkeler MİT’e yalan-yanlış bilgiler vererek müsteşarı “görevini kötüye kullanan” biri olarak lanse ettiler. Bu da tutmayınca en son MİT-PKK görüşmelerinin ses kayıtlarını sızdırdılar. En son bu olayda da istihbaratın MİT üzerinden paylaşılmasını bilen güçler yalanlarını ve planlı bir şekilde uygulamaya koydular.
MİT’e “28 Aralık akşamı ciddi eylem hazırlığı yapan PKK militanlarının ilgili bölgesinden sınırı geçeceği” bilgisi verildi. Bu bilgilerin “sağlamasını yapılmayacak kadar doğru bilgiler” olduğu da verilen istihbaratta belirtilmişti. Ancak MİT bu istihbaratın doğruluğundan kuşku duydu ve operasyon için bilgileri paylaşmadı. Bu bilgiler ışığında akla gelen soruyu soralım;
Kim bu bilgileri verdi?
Neden bu yalan bilgiler verildi?
Operasyon için emir verenler neden bu bilgilere güvendi?
Şimdi;
Bu bilgilerin kimlerden, hangi kaynaklardan verildiğinin mutlaka vuzuha kavuşturulması gerekmektedir. Çünkü baştan sona yanlış bilgilerle hareket eden yetkililer, her birimin içinden “plan”ın parçası olan elemanları deşifre etmelidir.
Neden?
Tayyip ERDOĞAN’dan rahatsızlıklarını bazı ülkeler gizleseler de İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya, ABD Ortadoğu’da bu kadar sevilen bir Türkiye’den rahatsız olduklarını gizleyemeyecek kadar pervasızca çalışıyorlar.
Bu eylemin öncelikle Tayyip ERDOĞAN’ın şahsına, ikinci olarak da Ak Parti iktidarına, Genel Kurmay Başkanına ve MİT Müsteşarına yönelik olduğu kanaatindeyim. Bu kirli planlarını insanlarımızın kanları üzerinden yapacak kadar alçalanların hükümeti uluslararası güçlerin desteğiyle düşürmeye çalıştıklarını sadece despotluk yanlıları göremezler.
Düşünebiliyor musunuz?
Yıllarca aynı yolu kullanarak (kaçak da olsa) sınır ticareti yapan köylüler bir gece “PKK teröristleri” oluverdiler. O bölgede yapılan “gece ticareti” yüzlerce kere görüntülenmiş, bu görüntülerdekilerin köylüler olduğu bilindiği için de hiçbir gün bir operasyon düşünülmemiştir. Bu istihbaratı alanların o bölgede yıllar yılı köylülerin sınırı geçerek mazot, çay, sigara getirdiklerini pekâlâ biliyorlar.
Ve yine biliyorlar ki PKK elemanlarını “miting yapar gibi” hiçbir zaman bu kalabalıkta sınırı geçmemiştir ve geçmez. Dolayısıyla olay tamamen planlı ve kasıtlıdır.
İşte bunu dikkate almaya gerek duymayacak kadar “güvenli” istihbaratın nerden geldiği, ya da nereden planlandığı ortaya çıkarmak hükümetin boynunun borcudur.
Ne değişti de bu köylülerin kaçakçı değil PKK’lı olduklarına inandırıldı?
Hele hele olaydan sağ kurtulanların “biz başka güzergâhtan dönüyorduk ama askerler bizi bu yolu kullanmamıza zorladılar” bilgisi doğru ise olay yeni bir boyut kazanıyor.
38 sivil masum insan bu kadar pervasızca öldürülebilecekse bunu basit bir “operasyon kazası” olarak, “yanlış istihbarat aldık” diyerek geçiştirmek kendi bacağına değil beynine kurşun sıkmaktır.
Hükümet bu olaydan hareketle sorumluları bulup, yeni provokasyonların önüne geçmelidir. Aksi takdirde yeni acıların bizi içinden çıkılamaz hale sokması kaçınılmazdır.
Yıllar önce MUĞLALI’ya 33 vatandaşını öldürten “devlet”, Bingöl baskınındaki ihmaliyle 33 askerini de öldürtmüştü. Şimdi Uludereli 38 vatandaşını öldürdü. Dilim varmıyor ama maalesef olay bu. Bunları Ruslar değil, İranlılar değil, ABD değil biz vurdurduk ve vurduk, devlet olarak. Acı, çok acı, çok çok acı, acı bile tatlı kalır bu çektiklerimizin yanında. Asker olsun Kürt çocukları olsun ölmesin, ölmemeli.
Artık Türk çocukları ölmesin, Kürt çocukları ölmesin ve bunun binbir yolu vardır. Bize bu binbir yoldan 1 tane, evet sadece bir tane yol yeter;
Kardeşlik neyi gerektiriyorsa…
Not:
Bence yeni yıl böyle "vur çatlasın, çal oynasın" kutlanmamalıydı