Hemşire Değil, Hekim!
Ülkemizde tıp eğitiminin çok sorunlu olduğunu, bunun kişisel çabalarla düzeltilmesinin mümkün olmadığını ve kısa zamanda mutlaka yeniden düzenlenmesi gerektiğini anlatmaya çalışan pek çok yazı kaleme aldım.
Bununla ilgili olarak ne iktidarın, ne muhalefet partilerinin ve ne de bu işin asıl sorumlusu üniversiteler ve YÖK' ün hiçbir çalışmasından haberdar değilim. Eğitimdeki yanlışları, eksiklikleri, başıbozukluğu umursayan yok görünürde. Demek ki herkes halinden memnun.
Sadece zaman zaman aklı başında tıp fakültesi öğrencilerinin sesi daha doğrusu feryadı duyuluyor.
Geçtiğimiz günlerde www.medimagazin.com sitesinde Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi' nden İnt. Dr. Nedim Uzun da "Hemşire değil, hekim!" başlıklı yazısında intern doktorların bir başka sorununu dile getirmiş.
"Hacettepe Hastaneleri’nde Türkiye'nin en zeki insanlarının en değerli zamanları hemşire ve yardımcı personel açığını gidermeye yönelik harcanmaktadır, angarya işler intörnlere görev olarak dayatılmaktadır. Sözde Türkiye'nin en iyi Tıp Fakültesi'nde Tıp Eğitimi adı altında zamanımızın büyük bir kısmı Hemşirelik pratiğiyle geçmektedir. Sağlık Bakanlığı'nın Hemşirelik Yönetmeliği'nde hemşirelerin görevi olan;-Veri Toplama başlığı altındaki
--Balgam örneği alınması
--Burun-Boğaz kültürü için örnek alınması
--EKG çekilmesi
--Gayta kültürü için örnek alınması
--Gayta örneği alınması(gizli kan)
--Glukometre ile kan şekeri ölçümü
--İdrar kültürü için örnek alınması
--İdrar örneği alınması(Tam idrar tetkiki)
--Yaradan kültür için örnek alınması
--Pansuman Yapma
--Bası yaralarının bakımı
.....
gibi bütün Hemşirelik pratiklerini Türkiye'nin en iyi Tıp Fakültesi'nin şanslı(!) hekim adayları olarak itinayla yapıyoruz, başarılıyız ve gururluyuz(!). Bazı arkadaşlarla konuşurken bunları çok iyi yaptığından, Hacettepe eğitiminin çok iyi olduğundan hatta olayı abartıp kan alma becerisinin bir nevi cerrahi beceri olduğundan dahi bahsedenler var.
Çoğu arkadaşım “Hemşirelik”i “hekimlik” olarak benimsemiş durumda maalesef. Bir yıldan daha kısa bir süre sonra doktor olacak arkadaşların daha "Doktorun görevi nedir?" ondan haberi bile yok. Bunu söylerken kimseyi kınamıyorum çünkü şu ana kadar benim de haberim yoktu. Hacettepe'de "hemşirelik" bize "doktorluk" olarak benimsetildi.
Altı yıldır Tıp Fakültesi'nde okuyorum kimse gelip de doktorun görev ve sorumlulukları şudur demedi. Ama "İntörn"ün görevleri şudur, budur diye ahkam kesen çok gördüm. Hesapta hekimlik pratiği yapıyoruz diye yutturuluyor ama yaptığımız "Hemşirelik" pratiğinden başka birşey değildir.
Bahsini ettiğim Hemşirelerin Görev ve Sorumluluklarını düzenleyen yönetmelikte Hemşire "Hastanın laboratuvar tetkikleri için kan, idrar, sıvı ve doku örneklerini toplar; laboratuvara gönderir, değerlendirir ve hastanın hekimine bilgi verir" deniyor ama Hacettepe'de bu görev İntörnlere verilmiştir ve sözde muheşem eğitim yöntemi olarak sunulmaktadır. Angarya dediğimde, keyfilik dediğimde, hukuksuzluk dediğimde, öğrenci istismarı dediğimde abartıyorsun diyenlere tavsiye ediyorum Google'a "Hemşirenin Görev ve Sorumlulukları" yazsınlar ve karşılarına çıkan yönetmeliği bir okusunlar. Türkiye'nin beyin takımına verilen değer de yaptırılan işler de ortadadır. Bu verilen değeri gösteren trajikomik bir anektodu paylaşmak istiyorum;
Birgün serviste hastanın ateşi çıkmış kültürlerini aldım (hemşirelik vazifemi yerine getirdim) posta bey'e de "bunları götürürmüsün" dedim. Cevap olarak yemek saati olduğunu sonra götürebileceğini söyledi. Ben o akşam yemeğinde ayaktayken iki tane armut yemiştim, "ben daha yemek yiyemedim helal olsun sen ye" dedim. Buna karşılık posta bey; "sen de az okusaydın da yemeğini yeseydin" dedi.
Cevap verme konusunda beni tanıyanlar mahir olduğumu bilir ama sadece gülümseyebildim çünkü sözün bittiği yerdeydim. Hacettepe'de çok okuduğumuzdan dolayı bize verilen değer işte budur. Yirmibeş yaşındayım yirmi yıldır okuyorum, Türkiye'nin en iyi(!) Tıp Fakültesi'ni kazandım neticede eğitim adı altında bana "hemşirelik" yaptırılması ağrıma gidiyor, bu durumu kendime yediremiyorum. Yoksa çalışmaktan korkan birisi değilim, hayatımın üç yazı hariç yaz tatillerim çalışmakla geçmiştir.
Performans yasasına karşı Hacettepe Band tarafından bestelenen parçada "Doktor ne demek?" diye soruyor bence Hacettepe'de doktor, hemşire demek. Hastanede herkes “Doktor Bey” diyor ama yaptığımız hemşirelik. Bütün bu yazdıklarıma ikili konuşmalarımda arkadaşlarımın geneli hak veriyor ve destekliyor ama meydana çıktığımda iki üç kişiden başka kimse kalmıyor yanımda.
Dayım; "1980 darbesi silindir gibi geçti bu milletin üzerinden" derdi ben tam ne demek istediğini kavrayamazdım. Şimdi çok iyi anlıyorum ki babalarımızın sütten ağzı yandığı için biz yoğurdu üfleyerek yemeye çalışıyoruz. Çoğu arkadaşım okulu uzatmaktan, ceza almaktan korktuğu için düşündüklerini ve bildiklerini açıklamaktan da yazmaktan da çekiniyor. Oysa Düşünce ve İfade özgürlüğü temel bir insan hakkıdır bu hakkı dahi kullanmaktan çekinmek yoğurda üflemektir.
Haklısın ama;
-Otuz yıllık düzen diyorlar
-Dahiliyen yanar diyorlar
-İntörnlüğün uzar diyorlar
-Sık dişini az kaldı diyorlar
-Bu düzeni sen mi değiştireceksin diyorlar
-Sesini çıkarma biat et diyorlar
-Biz de bu yollardan geçtik sen de geç diyorlar
Ben de diyorum ki; Bu hukuksuzluğa, bu keyfiliğe, bu angaryaya, öğrenci istismarına karşı otuz yıllık değil otuz bin yıllık düzen olsa, dahiliye stajım intörnlüğüm değil dünyam yansa da her türlü hukuksal hakkımı sonuna kadar kullanmaktan tereddüt dahi etmeyeceğim.
Biz bu keyfiliği yaşıyoruz istiyorum ve diliyorum ki; bizden sonraki arkadaşlar bunu yaşamasın. Bizim hayatımızın en değerli zamanları "hemşirelik" yaparak geçiyor bizden sonrakiler "hekimlik" yapsın. Bizim onurumuz ayaklar altında bizden sonrakilerin onuru ayaklar altında olmasın. Ben ateşi yaktım bizden sonrakiler bu ateşi devam ettirsin. Ben kendime olan saygımı kaybettim bizden sonrakiler kaybetmesin.
Belki ben otuz yıllık bu çağ dışı düzeni değiştiremeyeceğim ama istedim ki taraf olayım. Ben oku fırlattım bundan sonra ben utanmam hedefi bulmayan ok utansın."