Hayran Kaldım Kırşehirli’ye
İnsanı şair, toprağı şiir
Hayran kaldım sana Kırşehir… 6-7 Kasım 2010 tarihinde Ahiler ve Aşıklar Diyarı Kırşehir’imizde gerçekleştirilen Birinci Aşık Paşa Şiir Şölenine katılmış olmanın onur ve bahtiyarlığını yaşıyorum.Organizasyonu gerçekleştiren sevgili arkadaşım Zübeyde Gökbulut’a verdiğim sözden sonra heyecanla bekliyordum bu günü… Sonbaharın son ayında olduğumuz için soğuklar baş göstermeye başlayınca “eyvah!” demiştim.”Hava muhalefetine uğrar da gönlümüzce şölenin tadını çıkaramazsak” diyerek havaların müsaadesini istemiştim kalben. Sabahın ilk ışıklarında buz gibi bir havada toprağının üzerine bembeyaz çiğ yağmış halde inmiştim Kırşehir’e…
Bir kısmını önceden tanıdığım ve bazısıyla da orada tanıştığım değerli dostların Grand Terme Hotel’deki kahvaltılarına eşlik ettikten sonra programımız başlamıştı. Kimler yoktu ki! Türkiye’nin dört bir yanından koşup gelen şiir ve edebiyat sevdalısı yüce yürekli insanların arasında olmak, her biri birer değerli şahsiyet olan katılımcılarla yakinen tanışmak güzel bir duyguydu benim için…
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum; her gittiğimiz şehirde Anadolu insanından elbette güzel ilgiler alıyorduk ama Kırşehir İnsanı bizi hayran bıraktırdı kendine. Ne de olsa Aşık Paşa, Dadaloğlu, Muharrem Ertaş-Neşet Ertaş, Şemsi Yastıman ve bunun gibi nice aşıkları bağrından çıkarmış bir diyar olmanın doğal sonucuydu. “Bu şehrin geninde var şiir” demekten kendimi alamadım. Üst düzey yönetim kadrosundan, halkına; öğretmeninden öğrencisine kadar şiir yürekliydi. Kırşehir Valisi, Belediye Başkanı, Milletvekili, Emniyet Müdürü, Kültür Müdürü, Müze Müdürü, devletin il ve ilçe teşkilatının her kademesinde görev yapanların biraz şair biraz şiir dostu olduklarını görünce mutluluğumuz doruğa ulaşmıştı.
İlk günümüzde bize tahsis edilen otobüsümüzle önce Kaman’da bizi davullarla karşılayan Abdallar Derneği Başkanı Mümtaz Boyacıoğlu Hocamızın konuğu olduk. Abdallar hakkında bizi aydınlatan güzel bir konuşmasından sonra çalan davullara eşlik ederek oynayan arkadaşlarımızı izleyerek hoşça vakit geçirdik.
Ardından Kaman’da bulunan Japon Bahçesini gezdik.. Bahçe oldukça bakımlıydı. Sonbahar renklerinden oluşan ağaçlar, hepimizin ilgisini çekti. İlahi bir fırça ile boyanmış olan ağaçlarda doğanın en güzel renkleri olan sarı,kırmızı,yeşil ve kahverenginin tonları hakimdi..Kayalar arasından çağlayarak dökülen kar sularının oluşturduğu göletin etrafında zevkli bir tur atıp resimler çekildikten sonra bahçenin içinde yer alan Kalehöyük Arkeoloji Müzesini gezdik. Bu müzenin Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü’nün çalışmaları sonucu oluştuğunu öğreniyoruz müze müdürü Adnan Güçlü Beyefendiden... Çıkarılan eski çanak çömlek gibi kalıntıların sergilerinden başka, müze içinde minyatür bir höyükle tanıştık . Bu maket höyükte geliştirilmiş olan mekanizma ile kronolojik sıraya göre tunç çağından günümüze kadar tarih dönemlerinin bıraktığı katmanlar hakkında bilgiler aldık.
Güzel bir gezintiden sonra Kaman Belediye Başkanlığınca verilen öğle yemeğinden sonra Kırşehir’imizde bir kültür gezisi yaptık. Aşık Paşa türbesi, Ahi Evran Camii, Cacabey Medresesi gibi tarihi yerleri gezerek pek değerli bilgiler kazandık. En başta Aşık Paşa’nın kim olduğu öğrendikçe utandım kendi adıma. Böyle bir değerimiz varmış da neden tanımadım, tanımadık? diye... Oysa dilimizi korumak için 1200-1300lü yıllarda yazdığı on iki bin beyitlik “Garipname” isimli eserin sahibi olan Aşık Paşa’yı her Türk’ün tanıması anlaması gerekirdi.
Hayranlıkla gezdiğimiz diğer bir eser de Cacabey Medresesi oldu. 1272 yılında Selçuklu Hükümdarı Kılıçarslan oğlu Keyhüsrev zamanında yapılan bu medrese, aynı zamanda dünyanın ilk gözlemeviymiş. Asıl dikkatimi çeken tarafı ise, medresenin dış köşelerine yerleştirilmiş köşe sütunlarıydı. Binanın üç dış köşesinde, duvara bitişik, alt tarafları değişik işlemeli füze maketleri vardı. Selçuklu Türkleri tarafından yapılan bu maket kuleler günümüzde kullanılan modern füzelerin uzaya fırlatılma anının görüntüsüne çok benziyordu. Herkesin görmesini dilerim.
Ekonomi ve sosyal hayatta toplum ve devlet ahlâkının gelişmesine katkısı büyük olan Ahilerin Piri Ahi Evran’ın Türbe ziyaretinden sonra otelimize dönüş, dinleniş ve ardından belediyenin sosyal tesislerinde valimizin otantik döşenmiş bir salonda verdiği yemeğin zevki bambaşkaydı. Valinin, milletvekilinin, emniyet müdürünün,kültür müdürünün şairlerle diz dize oturarak sımsıcak ortamda yenilen akşam yemeğinin ardından Kültür Merkezinde şiir gecemizi gerçekleştirdik.
Şiir gecesi deyip geçilmez. Bu gece çok özel bir geceydi bizim için. Protokolde yer alan Kırşehir Valisi Mehmet Ufuk Erden, Milletvekili Mikail Aslan, İl Emniyet Müdürü Osman Öztürk, İl Kültür Müdürü Fuat Dursun ve pek çok değerli şahsiyetlerin yanı sıra salonu hınca hınç dolduran Kırşehirli gençlerin coşkusu ve ilgisi unutulacak cinsten değildi. İstiklal Marşımızın okunmasıyla başlayan olağanüstü coşkulu yürek birlikteliği, program sonuna kadar kopmadan devam etti. Açılış konuşmasını yapan organizasyonu gerçekleştiren emekli öğretmen Zübeyde Hanım’ın anlamlı konuşması oldukça alkış aldı. Hele bir sunucumuz vardı ki; aynı zamanda halk müziği sanatçısı olan Abdullah Gündüz Bey; sempatik sunumuyla geceye damgasını vuranların başında geliyordu bence. Vali ve milletvekilimizin şiir okuyarak gerçekleştirdikleri anlamlı konuşmaların ardından birer tane kendi şiirlerini seslendiren şair arkadaşlarımızın biri birinden farksız, üstün nitelikte şiirlerini bütün salon nefesini tutarak izledi.
Mustafa Firengiz Hocamızın o lâtif üslubuyla yaptığı konuşma ve “Çanakkale Destanı” gözlerden yaş getirtti. Vedat Fidanboy Hocamızın kendine has üslûbuyla “Dandini” şiiri tebessüm bıraktı yüzlerimizde. İlesam Başkanımız Mehmet Nuri Parmaksız Hocamızın gür ve net sesinden şiir dinlemek apayrı bir tattı. Hele de İlesam Kadın Kolları Başkanı İlter Yeşilay Hanım’ın “zeytinin tuzu gibi dudağımda kal biraz” demesi yok muydu o nazik ses tonuyla her şeye değerdi doğrusu. Hangi birini anlatayım. Dedim ya yoktu birbirinden farkı. Sıralamaya asla koyamayacağım değerde olan şairlerden; Ömer Celep, Emin Zeybek, Ahmet Eroğlu,Mustafa Ayvalı, Murat Duman, İsmet Bora Binatlı, Ali Baş, Duran Tamer, Şevki Dinçal, Hikmet Elitaş, Mustafa Turani, Pakize Altan, Ahmet Mahir Peşken, İsmail Adil Şahin, Seyit Kılıç, Sergül Vural, İbrahim Şaşma, Serdar Atabay inanılmaz bir performans sergileyerek ihya ettiler seyircileri. Benim de bayrağımıza hitap ettiğim”Anlatacak Söz Bulsam”isimli şiirimin öğrenciler tarafından beğenildiğini öğrendim ve çok mutlu oldum tabiî ki. Program arasında sazıyla katılan Neşet Ertaş’ın yeğeni olan ama ismin hatırlayamadığım mahalli sanatçıdan türküler dinledik. Program sonunda ise sunucumuz Abdullah Gündüz Bey’in o dehşet güzellikteki sesinden “Çökertmeden Çıktım da Halil’im” sesini duyan Mustafa Frengiz Hocamızın çökertme oynaması gecenin kalitesine kalite kattı. Aslen Kırşehirli olan Cemile Yücel’in harika sesinden “Gel Yanıma Gel Gel” diyen Neşet Ertaş türküsü dinledik. İnanılmaz güzellikte birer ses ve yorumdu ki, hem Abdullah Düzgün Bey’in hem de Cemile Yücel Hanımın ülke çapında tanınmamasına üzüldüm gerçekten. Bu sesleri tüm ülkemizin dinlemesini çok isterdim. Belki ilerde gerçekleşir bu dileğim.
Sahnede plâketlerin, katılım belgelerinin sahiplerini bulması ve hatıra fotoğrafları çekilmesiyle sona eren şiir gecesinin bir ayağı da tekrar gittiğimiz sosyal tesislerde devam etti. Gecenin ilerleyen saatlerinde yerli ozanların sundukları sazlı, sözlü, türkülü ve ikramlı bir aşıklar geçidi izledik.
Böyle bir gece yaşamanın zevkiyle otellerimize dönüp istirahatimize çekildikten sonra ertesi sabah, kahvaltıda buluştuğumuz dostlarımızla birlikte, toprağı konuşturan heykeltıraş Recep Dündar’ın kendine özgü eserlerini tanıtığı ofisine gittik. Her birimizin isimlerini üzerine yazarak bize armağan ettiği Kırşehir toprağından yapılmış mutluluk halkalarımız için teşekkür ettik. Kendisini uluslararası boyutta tanıtmayı başaran, her çalışmasının farklı bir hikayesi olan Recep Beyin anlatacak çok şeyi vardı ama Ankara yolcusu olan arkadaşların acele etmesiyle yarım kaldı sunumu. Benim aklım onun harika çalışmalarında kalmadı desem yalan olur.
Tarihi eser koleksiyonlarıyla evini müze ve bahçesini botanik bahçesi haline getirmiş olan araştırmacı- şair İbrahim Özdemir’in birikimlerini gezerken, Türkiye’nin en genç belediye başkanı özelliğine sahip olan Kırşehir Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci Beyefendinin aramıza katılarak ayak üstü sohbetleri kayda değerdi.
Kültür Müdürü ve Müze Müdürünün refakatiyle Mucur’da yer altı şehrini gezip bilgiler aldık. Ardından eski bir milli futbolcu olan Necdet Özbay’ın villasında öğle yemeği yedik. Necdet Özbay’ın Amerikalı olan eşiyle birlikte bize evlerinin bahçesini gezdirdiler. Güneşin pırıl pırıl tepemizde parlaması bahçe zevkini artırmıştı. Ayak üstü bazı arkadaşların şiir ve şarkı sunumlarının ardından bir grup arkadaşımız vedalaşarak ayrıldılar bizden..
“Başlar ve biter böyle mutluluğun tarihi” demiştim bir şiirimde…aynen öyle mutlu geçen iki günün ardından ayrılık saatiyle de hem hal olduktan sonra Zübeyde ve Uğur Gökbulut dostlarımın sağ olsunlar misafirperver ısrarlarıyla bir gece daha kalmaya karar verdim. O güzel yürekli dostun “bari sen kal da hemen yalnız kalıp boşluğa düşmeyelim” demesi dost yüreğinin yansımasıydı. İki günün kritiğini yaparak geçirdiğimiz gecenin ardından Uğur Beyin isteğiyle programda olup da yetiştirilemeyen Kırşehir Kale’sini gezme şansım oldu.
Onlardan ayrılıp İstanbul yoluna revan olunca uzun uzun düşündüm. Ne efsunlu şeysin ey şiir dedim kendi kendime. Böyle yüreklerle iç içe olmamızı sağlayan bize bu fırsatı veren şiir değimliydi? Hangi para gücüyle satın alınabilir ki böyle bir mutluluk.?
Organizasyonu el ele, gönül gönüle vererek özveriyle şiire, şaire ve ülkesine hizmet için çırpınan iki yüreğin; Zübeyde Gökbulut ve Uğur Gökbulut çiftinin gerçekleştirecekleri organizasyonun başarılı olacağından adım gibi emindim zaten.
Programın asıl kahramanı olan perde arkasındaki o değerli insandan söz etmeden geçmeyeceğim. Sağlık sorunlarına rağmen karısının sağ kolu, yüreği gibi çalışarak organizasyonun maddi manevi asıl yükünü taşıyan ama asla öne çıkmayan bir yürek insandı o…örnek bir Türk erkeği, hakiki kardeş, hakiki vatan evladı o… Uğur Gökbulut Öğretmenim gibi mümtaz bir şahsiyete sahip olduğu için Kırşehir insanı çok şanslı. Onları tanıdığım için ben de çok şanslıyım…Her ikisine nice sağlıklı ömür dilerken bu programa emeği geçen herkese en içten teşekkürlerimi ve dualarımı gönderiyorum. Daha niceleri nasip olsun diliyorum.
ZÜBEYDE GÖKBULUT
Bir yürek var ki onda, sanki coşkun bir nehir
Dosta örnek ver dense ilk aklıma o gelir
Bu kalemle yüreğin, tanınması gerekir
Onda farklı bir yön var, anlamalı Kırşehir
Yalnız çocuğa değil büyüğe de öğretmen
Gönlündeki meşale ışıldıyor gözünden
Vatan,millet Sakarya; dirliğe çağrı onda
Kefilim yüreğine, hilaf çıkmaz sözünden
Gönlünü alçalttıkça kemale değer eli
Engine yelken açmış gidiyor yâli yâli
Yalnız vatana değil insana da sevdalı
Kalemiyle yüreği coşkun şelale sanki
Güzel olan ne varsa, derlemektir amacı
“Bir yürek insan” diye, dileği deler arşı!
Güven,umut,güler yüz gerçek yüzünde saklı
Her şey gönlünce olsun, Gülhani- Gelin Bacı
Yürek sesinize yürekten katılıyorum. Aynı güzellikleri yaşayan birisi olarak. Şairane bir uslüpla yaptığınız bu anlatım hepimizin ortak yürek sesi olmuş
Saygılarımla
İbrahim ŞAŞMA
Aralık 20th, 2010 at 08:35KARAMAN
Evet ortak yürek sesimiz bu yazı..Değerli Kardeşim, teşekkür ediyorum... selam ve sevgiler
Aralık 23rd, 2010 at 20:29