Hayatı Okumanın Dayanılmaz Pratiği
Bu kurban bayramında şöyle bir kutlama mesajı aldım: Canlının canlıya kurban edilmediği bir bayram kutlaması dileğimle, diye başlıyordu.
Kurban kesimine itirazların genellikle bilimsellikten uzak, soyut, düşünsel ve ideolojilerin kup kuru bakış açısından kaynaklı olduğu görülmektedir.
İtiraz noktaları çok kısıtlı şu maddelerde toplanmaktadır:
- Canlının canlıya kurban edilmesi,
- Hayvan katliamı yapılması,
- İnsan denen varlık et yememeli (Existansiyalist bakış açısı)
Bu şekilde itiraz edenler hayatı bir bütün olarak ele almadan, psikolojik, sosyolojik, ekonomik, tıbbi, fiziksel, insani, evrensel ve tarihsel arka planını düşünmeden sadece duygusal olarak yaklaşmaktan kaynaklı, aceleyle verilmiş evreni “oku(ma)ya” yönelik bir çaba ve karar değil midir?
Bayram sona yaklaştığına göre, şimdi bu ibadetin ne gibi sonuçları olmuştur, biz insanoğluna ne kazandırmıştır inceleyelim?
İnsan “kan dökücü” (Bakara-30) bir tabiata doğuştan sahip olduğu kadar, başkalarıyla barış ve karşılıklı yardımlaşma ile birlikte yaşamaya yatkın bir tabiata da sahiptir.
Dinlerin amacı genelde varlığı, evreni, dünyayı özelde insanın barışçı yanını takviye etmeyi amaçlar. Önce şu tespiti yapmamız kaçınılmaz: Kurbanın ne etleri, ne kanları Allah’a ulaşır. O’nun bunlara ihtiyacı yoktur.
Aslında insanın Allah ile yakınlaşması, arasını düzeltmesi için hediyeler sunma seremonisini, insana yönlendirmiş ve Allah'a sadece samimiyet ve sevgilerini bırakmıştır.
İlahi emirler, insanı hayatı boyunca en güzel yaşatmak, dünyalarını cennete çevirmek, bin yıl olan ömürlerini kendi kendine yapıp ettiklerinden dolayı kısaltan insanı “ecel-i müsemma’ya ulaştırmak” için onu eğitmektedir.
Bilindiği üzere insan unutkan bir varlıktır. Sürekli ona hatırlatılmadığı zaman şaşırır, unutur ve hayatını zindana çevirir; zira onun ruhu bu dünyaya ait olmayan ve dolayısıyla buraya sığmayan bir ilahi cevherdir. Yabancısı olduğu bu ülkede kaybolur.
Eşyayı yerli yerine yerleştirmek, insan ruhunun anlamlı kapasitesine yükseltmek ve adapte etmek, varlığı yanlış okumaları bertaraf etmek, varlığa yeni ve orijinal anlamlar vermek için oruç, hac, zekât, namaz, kurban gibi pratikler emretmektedir.
Öte yandan cimrilik, müsriflik, içki, kumar gibi negatif yüklemeleri yasaklayarak işleyen dev mekanizmasının sekteye uğramasına müsaade etmemektedir.
Canlının canlıya kurban edilmesi yönündeki itiraz, aslında yaratılışın ilk günlerinden günümüze kadar insanların kurban edilmesine olmalıydı. Yâda ineğe tapınan insana yönlendirilseydi daha isabetli olurdu.
Oysa varlığın yaratılışı gereği, fıtrata uygun olan insanın et yiyen bir varlık olmasına itirazın olmaması gerekirdi.
Kurban ritüelinin ilk mesajı zaten, insanın Tanrıya kurban edilmesi yönündeki yanlışa dur demek ve bunun hayvanlara yönlendirilmesiydi. Bütün ibadetlerin asli veçhesi evreni anlamaya yönelik olmasıdır.
Böylece, Kuran insanı emir ve komutasına verilen varlıkların esiri durumuna gelmekten kurtarıp, varlık ve oluş üzerinde hâkimiyetin yolunu göstermektedir.
En basit gibi görülen konuları milyonlarca sebebe bağlayarak kavramlara yeni boyutlar getirmektedir İslam. İnsanların, kurban etmek adına duydukları kan dökme arzu ve ihtiyacı şuuraltının derinliklerinde alabildiğine köklüdür.
Kanın hayat vericiliğine inanan, ilkel bir toplumun dinsel ayin vecdi içinde, mesela 1789 Fransız İhtilalı’nın veya modern dünyadaki şu veya bu hareketin insanları boğazlaması arasında andığımız şuuraltı bakımından bir fark yoktur.
İlk kan dökmenin Âdem’in çocukları arasında, kardeşkanı olduğunu da bilmekteyiz. Şimdi, kurban kesen toplumların bu ibadetle aldıkları neticeleri sıralayalım, hayatları boyunca yapacakları bu davranış ve pratikte nasıl bir eğitimden geçeceklerini görelim:
1-İnsanın şuuraltında kan dökme gibi doğuştan var olan bu psikolojik tatmin şeklindeki duygunun, bastırılmasıyla rehabilite oldular. (Buna inanmayanlar öfkelendikleri bir anda, ilk akıllarına karşıdakini öldürmek geldiğini bir düşünsünler )
2-Kurban kesen toplumlar insan öldüremezler. Şu halde, genelde öldürmenin; özelde insan öldürmenin ne kadar kötü bir davranış olduğunu test ederek öğrendiler ve hatırladılar.
3-Putlara, hayvanlara tapmaya meyilli insanlara, Allah’ın insanın hizmetine amade kıldığı bir varlığı tapınma aracı olmaktan çıkartıp varlık hiyerarşisine riayeti ve her şeyi Allah’ın koyduğu yere koymayı ve Allah merkezli bir evreni okumayı, tasavvur etmeyi öğrendiler.
Puzzlenin dağılan parçaları gibi eşyayı yerlerine yerleştirmeyi öğrendiler. (Dünyada 500 milyon insan hâlihazırda ineğe tapınmaktadır)
4-Yeryüzünde bir buçuk milyar insan, bu bayram vesilesiyle kardeşliğini, büyük bir aile olduklarını anladı. İnsanları barışmaya çağırdı. Yeryüzünde büyük bir şölen kurdu. Aile olmanın, akraba ziyaretinin, sıla- rahim yapmanın neticelerini tattırdı.
Sadece Türkiye’de 10 milyon kişi yer değiştirdi.
5-Karşılıksız paylaşımının, ötekini düşünmenin, bir arada yaşamanın, sosyal barışın yolunun nasıl olması gerektiğinin talimini, terbiyesini verdi.
6-Ekonomik olarak büyük bir hareketlilik, paranın başka ellere akışını sağladı. Bizim yüzümüzden ne kadar aç açık varsa onların bulunduğu evlerin adreslerini öğretti. Dağılımın dengesizliğini ortaya çıkaran Kapitalizmin tersine, ihtiyaçların sınırlı, nimetlerin sınırsız olduğunu ispatladı.
Dinden başka her sistemin yeryüzüne düzen değil; düzensizlik getirdiğini ispatladı.
7-Hicret etmeyi, yer değiştirmeyi öğreterek başka hayatları örnek gösterdi.
8-Kurban kesenler Varoluşçu düşünürlerin ve sapık felsefi grupların aksine, fıtri olarak insanın et yiyen bir varlık olduğunu ispatladılar. İnsan vücuduna gerekli en önemli proteinleri almanın bir zaruret olduğunu hatırladılar.
9-Herkesin, ancak kendisi için ölebileceğinin bilincine ulaştılar.
10-Dünyadaki her şeyin insana hizmet için olduğunu bildiler.
11-Varlık hiyerarşisi içinde her şeyin birbirine muhtaç ve bağlı yaratıldığını çözdüler. Bu vahşi gibi görünen davranışın bir kaos yaratmadığını aksine bir aşkın bilgiyle yürütüldüğünü fark ettiler.
Bütün bunları yaptılar ki, insanın ulaşması murat edilen bin yıllık ömre, ecel-i müsemmaya ulaşması sağlanabilsin. Kurban emrine muhatap insan sıkı bir eğitimden geçti ve neticeleri binlerle ölçülebilecek bir semere elde etti. Hatta kurban kesmeyenler de bu süreçten nasiplerini aldı.
Barışa ve kardeşliğe şahit oldu. Netice itibariyle itirazların anlamsızlığı sadece bir tercih ve irade düzeyinde kaldı.
Bu eğitim sürecine dâhil olmayanlardan beklenen, şuurlu varlık olmalarından dolayı iradelerini kullanmaları beklenebilirdi; ancak tercihlerine saygı gereği yapılmaması da söz konusu eğitimin bir parçasıydı.