Hayata Sessiz Bir Sevda Düşünce
Hayata Sessiz Bir Sevda Düşünce, Kimler Haykırmaz ki...
HAYAT bu ya;
Nedeni bilinmeyen sancıların yaşandığı dünyaya kim/bilir neler sığdırıyordur insanoğlu adımlarına. Sadece kendi hayatlarını kutsayanların, hayatlarındaki sözde yontulmuşluklarıyla bir ah çekmeye bile fırsat bulamayanları sözde sorgulamalarıyla oyalamak istemektedirler.
Bencilliğin gölgesinde yaşayarak hayatın onlara sunduğu gerçekleri ellerinin tersiyle itenlerin etraflarına verdikleri zarar da bütünsellik çerçevesinde uzayıp gidiyor.
Çırılçıplak hayallerin cesaretinde
Can havliyle dur diyebilmek benliğe
Cevabı kendinde gizlenen
Çözümsüz sandığımız sorular içinde… Kırık aynaların cam parçalarını toplayarak saliselerini boşa harcayanların bedenlerine takılıp can yakmasıyla akıttıkları kan kadar zamandan çaldıklarını önemsenmiyorlar bile...
Beyhudelik içinde çizgi dışı yaşayarak dünyaya kazık çakacaklarını zannedenler dünyaya çaktıkları kazığın yerinden oynamasıyla korku ve endişelere düşüyorlar İRADESİZCE.
Hayat bu ya;
Hiç aman vermeyen, acımayan ve sevdiğini zannedipte sev(e)meyen illegal süreçlerin anatomisinde geçip gidiyor.
Tarifsizdir gönül güneşinden devşirilenler
Yinelenen tasvirsiz bitişlerin
Söz fırtınalarındaki başlangıçlarında
Kavrulan yar aşkına hayatın gün dönümlerine yerleşmekte… Yalanın doğruya karıştırıldığı telaşeler içinde sendeledikçe; gülümsemelerini atıyor kulak arkasına, vuruyor hayatın aklına zincirlerini.
Kısık ve sersefil cümlelerle kandırıyor kendini bilmezliklerde.
Sinsi duruşların arkasına gizlenen paçavradan hisler, başucunda ele avuca sığmayan bekleyişlerin arkasından bakakalır çaresiz ve amansızca.
Çığlıklara sessizlik çökmüş;
Yüreğin ezgisi-dir ayrılık hayatın arzuhal noktasında kırılan. Felç olan duyguların kırık notalarında “es” geçilen. Suskundur dudaklar içten içe KIVRANAN.
Gözlerin nakışı-dır bakışlardaki nakaratlar hayata asılan. Sonbahara dadanan bir kış var gözlerinde cananın, ağıtları beyaza bürünmüş sağanak sağanak YAĞMURLAŞAN.
Kızıla boyanmış güneşin saçları ayaz değmiş uçlarına. Her teline yardan sözler el etmiş ilmik ilmik. Sev-gi-li-den parmak ucu dokunuşlar aralıksız ve nefes alırcasına TEN KOKAN.
Hayat bu ya; karmaşık birkaç satırın arasına dağlanan. Her sayfasına beni, seni, sizi, bizi, alemi, canı, ciğeri ve diğerini işleyen. Tadında koşulsuz niyetler ve isteklerle zamana mil çeken HER RENKTE.
Uykuya tutulan bedenin endişelerinde
Kıyamete çeyrek kala aşkın kollarına sarılan
Ellerin, gözlerin, ruhun titreyişleridir
Yar’ı yarana bağlanan… Alametidir insanın sükûtu hayalleri, hezeyanları zamansız heyecanlarının nedametinde. Kalemin sükutu altın bildiği saatlerde harflerin kelimelere yaslanan memleketinde, kırılan cümlelerin parmak izlerine vurulan ve sayıklayan paragraflar ağlıyor SESSİZCE.
Hayat bu ya;
elvedalara elveda diyemeden yokuş aşağı sona doğru bitik ve yitik. Aklı başında olmayan geçmişin yaralı kapılarında, yanaklarından süzülen içeriksiz gözyaşlarında sızım sızım sızlanan can ağlamakta. Ücrası yokmuş devri alemin; devirsiz, desteksiz ve tasasız.
Hayat bu ya;
herkes kendine göre bir virgül veya nokta koy(a)mamakta.
ilginç ve hüzünlü bir yazı.neden bu kadar hüzünlüsünüz
Mart 24th, 2011 at 01:10