Hayata Küsmek
Hayata küser miyiz, eğer küsüyorsak neden küseriz?
Aslında küskünlüğümüz hayata değil, hayatın içindeki değeri üç kuruş etmez insanlaradır. İnsan yaşamını olumsuz etkileyen olaylaradır. Akıtılan gözyaşlarına, kırılan kalpleredir. İçindeki hırs ve arzuları tatmin etmek bahasına çılgınlık yaparak başkasının ölümüne bile sebep olabilen insan görünümündeki insan olmayanlaradır. İçinde yaşadığımız toplum kurallarına harfiyen uyarak mükemmel bir vatandaş görünümü sergilediğimizde bizleri enayi görenleredir.
Evet, ama bizim küstüklerimize başka kiler küsüyor, onlara başka kimler sitem ediyor.
O gruptaki insanların pek çoğu el üstünde tutulmuyorlar mı işledikleri suçların karşılığında hiçbir ceza görmeden tekrar suç işlemekten bile kaçınmayan bu insanlar kendilerine en iyi yerleri bulmuyorlar mı? Hal böyle iken kime küselim kime kızalım.
Çoğu zaman yalnız kaldığımızda gözlerimizi kapatıp hayal kurarız keşke şunlar olmasaydı hayatta, keşke herkes saygı sevgi değerini bilebilseydi.
Sıralanır ardı ardına bu keşkeler ama bir türlü arkası gelmez. Hayatın bir çile olduğunu kabul edersek yaşadığımız sürede bu çileye tahammül etme gereği vardır. İnsan yaşamında sefanın da cefanın da yeri vardır. Tek düze olamıyor insan bir türlü.
Öyle olaylar yaşıyoruz ki bunların çoğuna ağlamak için gözyaşı da gerekmiyor. Bazen bir hüzün çöküyor üzerimize sanki dağlar sırtımıza binmiş altından kalkamıyor gibi oluruz. Yaşadıklarımıza gördüklerimize ya da duyduklarımıza çözüm bulmaya çalışırız kendimizce iyi ve güzel den yana yorumlamaya çalışırız. Olanların içinde kötü ve çirkin olanları iyi ye ve güzele çeviririz. Hayal ederiz bir bir her şeyi ama güzel olan her şeyi, insanca olan her şeyi.
Kendimizi başkasının yerine koyarız onun gibi bakmayı deneriz hemen vaz geçeriz hayır ama şöyle olsaydı daha güzel olacaktı, gözyaşları akmayacaktı, yürekler sızlamayacaktı deriz kendi kendimize.
Demesine deriz ama dediklerimiz yerine gelmez bir türlü. Dürüst olmanın bedelimidir bunlar acaba ya da insanca yaşamak istemenin cevabımıdır. Kime danışalım, kimden öğrenelim.
Her gün izlediğimiz haberlerde benzer olaylar sebeplerine baktığımızda havadan sudan şeyler.
Uzmanlar yorumluyor, görüş bildiriyor olması ve olmaması gerekenler açıklanıyor.
Analar ağlamsın yeter artık deniliyor, gözyaşları akmasın artık deniliyor. Fakat bunu kim dinliyor kim anlıyor ya da kim uyguluyor.
İnsanı insan gibi göremediğimiz sürece saygı sevgi kurallarını görmediğimiz sürece böyle devam edip gidecek.
Peki, şu faydalı olamaz mı?
Okullarımızda faydası ve önemi olmayan programların yerine bu tür programlar uygulansa yarının büyüğü olacak çocuklarımıza her şeyin iyisi güzeli öğretilse zamanla pek çok olumlusuzluklar düzelmezimi?
Mademki bir millet eğitimle ayakta kalacaksa bunu da eğitimle düzeltebiliriz. Henüz İlköğretim öğrencili remiz de bile bir başıboşluk, saygısızlık, aldırmazlık almış başını gidiyor.
Müfredat programları hükümetlerin isteğine göre değil de teknolojik gelişmelere uygun olarak Türk milletinin yapısına, coğrafyasına, gelenek ve göreneklerine uygun bir şekilde düzenlense daha iyi olacağını düşünüyorum.
Yeni neslin daha duyarlı, anlayışlı değerlerine saygılı, insanı insan gibi gören ve değerlendiren düşünce de yetişmesi tek arzumdur.
İstiyoruz ki artık analar ağlamasın, istiyoruz ki sabah evinden okuluna ya da işine giden insanımızın akşam evine döneceğinden endişesi olmasın. İstiyoruz ki kimse kimseyi enayi yerine koymasın. İstiyoruz ki özel arzular için başkaları hiçe sayılmasın. İstiyoruz ki kılık kıyafetimiz den dolayı başkaları bizi farklı gözle görmesin. İstiyoruz ki yöneticileriz basit çekişmeleri bırakıp ülkemiz insanının huzur ve refahı için çalışsınlar.
Bunları isteyen bir ben değilim tüm insanlık alemidir.