Hayalperest İstihdamı
Belediye başkanı seçildiğimin ikinci günü daha önceden tanıdığım ve mimlediğim üç genci davet ettim. Kısa bir hoş-beşten sonra dedim ki "arkadaşlar, eğer 'hayır' demek için ikna edici bir gerekçeniz yoksa şu andan itibaren belediyemizde göreve başladınız!". Kısa bir sessizlikten sonra birisi mazur görülmesini istedi, diğer ikisi teklifimi kabul edip işe başladı.
Ben hemen kendilerinden istemediğim şeyleri sıralamaya başladım: "Benden başka kimseye hesap vermek zorunda değilsiniz, istediğiniz saatte gelip gidebilirsiniz." diye söze başlayıp özlük haklarını, yararlanabilecekleri sosyal/maddi imkanları ve bir personelin merak edebileceği ne varsa hepsini anahatlarıyla sıraladım.
Sözümü bitirince içlerinden elini çabuk tutanı beklediğim soruyu sordu; "tamam da başkanım, biz ne iş yapacağız?". Gülümseyerek cevap verdim; "Hiç!.. Evet hiçbir şey.." ve ekledim; "Sizden beklediğim tek bir şey var, o da hayal kurmak. Bu şehrin ve hemşehrilerimin hayatına iyilik, güzellik, fayda getirecek şeyleri hayal edip bana iletmenizi bekliyorum.
Öylece başladık. Bununla eşzamanlı olarak ilgili birimlerden gözüme kestirdiğim, vasıfları bende saklı bir grup personelden de küçük bir heyet oluşturdum. Bizim hayalperest kerataların hayal hanesine düşen her şey aynı anda hem bana hem de bu heyete intikal ettiriliyor, sıkı bir süzgeçten geçirilerek içlerinden uygulanabilirliği olmayanlar veya başkaca mahzurları görülenler gerekçesi kayda geçirilerek eleniyor, diğerleri değerlendirilebilir öneriler olarak gündeme alınıyordu.
Fikirler biraz daha olgunlaşınca bu defa belediye dışından, konusunda ehil olduğu su götürmeyen başka uzman kişilerden de görüş alıyor ve yeniden bir değerlendirmeye tabi tutarak uygulamaya değer gördüklerimizi gerekirse geniş kapsamlı beyin fırtınaları sonucunda belli bir plan dahilinde hayata geçirmeye koyuluyorduk.
Yine başkanlığımın ilk günlerinde bu hayalperestlere ilaveten ve onlarla irtibatlı çalışmak üzere iki kişilik bir ekip daha oluşturmuştum. Bunların da yegane işi dünyada ve ülkemizde yerel yönetimlerin neler yaptığını, ne tür projeleri hayata geçirdiklerini ve bunlardan nasıl sonuç aldıklarını titizlikle takip edip sunmak idi. Biz de bu araştırmalardan kendimize en uygun olanları ya olduğu gibi alıyor veya kendi şartlarımıza göre tadil edip onları da yukarıda belirttiğim süreçlere tabi tutuyorduk. Bazen de bizim hayalperest delikanlılar bu yolla devşirilen bilgilerden ilham alarak yeni yeni hayaller örüyorlardı.
Seçimlerin üzerinden henüz bir yıl geçmeden belediye olarak biz proje zengini olmuştuk, hem de bunların büyük kısmı özgün fikirlerden gelişen ve uygulandığında ilk olma özelliği olacak projelerdi. Bir hayalet gibi dairede bazen görülen bizim hayalperestler iyi "çalışıyordu".
Hatırlanacak olursa, müteakip seçimlerde 'bir dönem bana yeter' deyip tekrar aday olmayacağımı ilan ettim ve kendi köşeme çekildim. Şimdi bulunduğum köşeden o zamanlar yaptığım deliliğe baktığımda ne kadar akıllıca bir karar verdiğimi daha iyi görebiliyorum. Bugün hemşehrilerimin istifade ettiği, başka belediyelerin gıpta ederek kendi beldelerinde uygulamayı düşündükleri özgün projelerimizin yarıdan fazlasını herşeyden önce bu gençlerin hayal gücüne borçluyuz.
Hâlâ o gençlerle ara sıra buluşur, taze hayallerle birlikte o zaman bana getirdikleri uçuk kaçık hayallerini de yeniden hatırlar gülüşürüz. Yine bir buluşmamızda, bir hayalperesti, hem de bir belediyede istihdam etmemin arkasındaki sebebi anlamak istediklerini söylemişlerdi. Dedim ki onlara; "gençler! Ben gerçekçi bir adamım. O yüzden size görev teklif ettim". Kafaları karışmıştı, devam ettim; "projeyi mayalayan şey ya bir zorunluluğun esaretidir, ya da bir hayalin hür ve engin ufuklarıdır". Anlamaları için bu kadarı yetmişti..
Gençlerle bu buluşmalarımıza mekan olarak, tabiatın ilham verici gücünü bildiğim için genellikle şehrin dağdağasından uzak yerleri tercih ederdik. Bir sonraki buluşmayı kararlaştırdığımız yerde gençlerin gelmesini beklerken, o yılların nasıl da hızla gelip geçtiğini bir kere daha düşündüm. O birkaç güzel yıla ne projeler, ne beyin fırtınaları, ne koşuşturmalar sığdırmıştık ama hepsini toplasan sanki bir göz açıp kapama süresiymiş gibi geliyor insana..
Bu düşüncelere dalıp gitmişken bir elin dürtmesiyle irkildim. Yana doğru döndüğümde bir de ne göreyim; bizim hanım şaşkın şaşkın yüzüme bakarak söyleniyor: "Sen bu günlerde uyku arasında çok sayıklamaya başladın, farkında mısın!?"
Diyemedim ki; "hanım, bırak da bari rüyada başarılı olayım!"