Hayali Korkular, Gerçek Tehlikeler
Hemen belirtmeliyim ki sözüm cemaatin tümünü asla hedef almaz, sadece çeteleşen, paralel devlet kuran kökü “Güney’deki sevdikleri ülke”ye uzanan gurubadır. Bir daha bu tür açıklamaya gerek görmüyorum.
Eğer devletten maaş alan bir memur, bir koruma görevlisi Allah’a değil de abisine/imamına -ölümüne bağlıysa ve bu abi/imamın emriyle ihanet ediyorsa devlete düşen bu hainleri bir bir yargının huzuruna çıkarmaktır.
Devletin memuru, devletinin başbakanını korumakla görevli polisi, güveanliğinden sorumlu olduğu başbakanının odasına dinleme cihazı koyuyorsa bir ülke için, bir millet için, bir devlet için bundan daha büyük tehlike yoktur, olamaz.
İnanan inanmayan bütün insanları bağlayan dini, insani, ahlaki, hukuki emirler, normlar vardır. Birey olsun, toplum olsun bu vazgeçilemez değerlerde bir gedik açarlarsa inandırıcılık ve birlikteliklerde telafisi imkânsız sorunlara yol açar. Eğer bu sinsi ilkesizlik “günü gelinceye kadar” için yıllarca sürdürülüyorsa bundan korkulur hem de çok korkulur.
Bu sinsi kişi/lik/ler bir de René Guénon’ın ifadesiyle “hayali korkular, gerçek tehlikeler” arasında bizi “hayali korkular”la oyalayıp “gerçek tehlikeler”i görmemizi engelliyorsa –“beyaz”ların bu ülkede onlarca yıl yaptıkları gibi- vay halimize.
Hangi tehlikeler mi?
Asırlardır Batı bu topraklar da sörf yapıyor. Dedelerimizden sonra şimdi de biz benzer oyuna tanık oluyoruz. Batının derdi belli; Prof. Yasin Aktay Hocanın söylediği gibi “insanlığın bu topraklara olan ilgisinin bir sonucudur bu kargaşa, bu yoksulluk, bu şiddet.”[1] Bu topraklara olan ilgileri yüzünden asırlardır Batı’nın sergilemediği çirkinlik kalmamıştı. Şimdi de aynı oyun tezgâhlanmakta. Hem de bu toplumun güvendiği ve şimdi de bunlara güvendikleri için günde bin kere tevbe ettiği kardeşleri üzerinden.
Dershane sürecinde “abiler”i “biz bugünden sonra artık hiçbir ahlaki ilke tanımıyoruz” dediklerinde gönlü temiz halkımız da gerçekten “bugünden sonra” diye anlamıştı. Biraz yakından baktığımızda aslında geçmişte de gerektiğinde hiçbir ahlaki ilke tanımadıklarını görebiliyoruz.
Mesela,
Sızmak istedikleri kuruma girmek için kul hakkına tecavüz etmişler; yetmemiş, sızma işi başarıldıktan sonra ise tanınmasınlar diye “imamları” tarafından bu insanlar, kendi mensubiyetlerini gizlemeye mecbur bırakılmış. Yıllardan beridir “imamlar” yargı ve askeriyeye sızdırdıkları elemanlarını oralarda “ilerlemeleri için” türlü türlü haram ve günaha (içki, bar pavyon vb.) zorlamışlar. El an bile Hâkim-savcı ve subayların herhangi bir kurumda çalışmayan başörtülü eşlerine başlarını açmaları için –Ak Partinin başörtüsüne getirdiği onurlu düzenlemeye rağmen- abi/imamları tarafından baskı uygulanıyor, buna uymayan başörtülü eşler çeşitli baskılara maruz kalıyor, kimi zaman iş boşanmaya kadar varıp aileler perişan ediliyor. Bunun üzerine aileler arasındaki İslami akrabalık maalesef önü alınamaz düşmanlığa dönüşüyor.
Bunun adı hizmet, bunun adı din ve ahlak olamaz.
Zira “din güzel ahlaktır”, ahlak(ilik) ahlaklı olmak ayan beyan olup gizlenecek bir şey değildir ve bu örneklik bütün kazanımların üstündedir.
Ayrıca, kendilerine engel olabilecek esnafı, bürokratı, akademisyeni, sanatçıyı, askeri imama bağlılıkta kusursuz çalışan emniyet-yargı-medya vasıtasıyla uydurma, montaj, flu deliller üreterek harcamışlar. Emniyet Genel Müdür yardımcıları Emin Arslan, Mustafa Gülcü, Celal Uzunkaya, Orhan Özdemir ve Sabri Uzun gibi.
Hatta bunlar bazen hiçbir delile ihtiyaç duymadan bir insanın hayatını zindana çevirmekte tereddüt etmemişler.
Buyurun, beraber okuyalım:
“Balyoz davasından hüküm giymiş Kurmay Albay Deniz Türker... Üç dijital dosyayı hazırladığı iddia edilen Türker, dosyaların kaydedildiği tarihler arasında ameliyat geçirdiği için hastanede olduğunu kayıtlarıyla; Balyoz planı yapılan 2003 senesinden 2006'ya kadar da yurt dışı görevi sebebiyle İspanya'da bulunduğunu belgeleriyle kanıtladı. Suçlu olduğuna ilişkin herhangi bir evrakta ıslak imzası yoktu. Hakkında parmak izi, ses kaydı ya da dinleme gibi kanıtlar da yoktu. Tüm bunlara rağmen, mahkeme onu 'teknolojinin geldiği aşama dikkate alındığında...' gibi anlaşılması güç bir niyet okumayla 16 yıl hapse mahkûm etti.” Buna ne denir takdirlerinize bırakıyorum.
Peki, bu paralelciler delil üretirken nasıl bir yol izlerler dersiniz?
Diyelim ki benim harcanmam gerekiyor, bunun için de delil lazım. Bakın delil nasıl bulunuyor:
Evime polis baskını olur bir şey bulunmaz, bıktılar mı? Hayır, bir daha bir daha baskın yapılır yine bir şey bulunmaz. Ama ne hikmettir ki evimizde hiç kimsenin bulunmadığı bir gün, yine hiçbir avukatın hazır bulundurulmadığı bu eve baskın düzenlenir ve delil olarak beraberinde getirdikleri suç unsuru uyuşturucu, silah, CD vs. bulunur! Bunlar bulunurken özellikle parmak izleri birbirine karıştırılır. Her olayda tıkır tıkır çalışan polis kamerası ne hikmetse o gün operasyon esnasında arızalanır! Yakınlarda bulunan mahalle muhtarı dahi haberdar edilmez.
Anlayacağınız önce oturup montaj, hile vs ile delil CD’si vs hazırlanır, beraberlerinde eve götürülür ve “aramada evde bulundu” süsü verilerek beni mahkûm ederler.
İşte size gayretullaha dokunan ahlaki sınırdan yoksun işler.
Sadece bu mu?
Evinize, arabanıza, bürona, cebinize, çantana silah, eroin, yasak belge, para… aklınıza ne gelirse kendi eleriyle bırakır sonra da arama yapıp sizi tutuklatabilirler.
Bunun önüne geçilmeli, devlet devlet gibi davranmalı ve hukuka bağlı kalarak sadece bu bir avuç paralel çeteyi yargının huzuruna çıkarmalıdır.
Buradan özellikle emniyet ve yargı mensuplarına sesleniyorum:
Sizler de insansınız, bizler gibi siz de geçmişte bazı hatalara düşmüş olabilirsiniz ve bu çetenin elinde ses ve/ya görüntü kaydınız olabilir. Bunu size karşı kullanmak isteseler de biz sizi tıpkı kendimiz gibi “her insan geçmişinde bazı hatalara düşmüştür” der tertemiz kabul ederiz. Sizler de “hatasız kul olmaz” ilkesinden hareketle geçmiş geçmişte kaldı deyip temiz Türkiye için kolları sıvayın.
Buradan hükümete de çağrıda bulunmak istiyorum:
Paralel yapının yerine atadığınız bürokratın geçmişte “insanlık hali” diyebileceğimiz hataları olmuş olabilir. Bu beşeri hatalar paralel yapının elindeki ses ve görüntü kayıtlarında olsa da bürokratınızı bu yüzden harcatmayın, bunlara sahip çıkalım ki paralel çete amacına ulaşmasın.
Twitter: @ahmetay_
[1] Yasin Aktay, Sayı: 29, s. 17.