Hasan Cemal, İslamcılar Ve Sorumlulukları
On yıllarca- en önemsizine varıncaya kadar- hiçbir konu hakkında “dindarlar ne düşünüyor” deme gereği duyulmadı. Üstelik -her sorunun çıbanbaşı olarak da biz dindarlar görüldük.
Daktiloyu biz engellediğimiz için geri kaldık. Şapka takmadığımız için uzaya gidemedik, başımız örtülü olduğu için Avrupa bizi içine almadı, tespihlerimizden dolayı ihracat gelirlerimiz sürekli diplerdeydi! Keza Arap harfleri yüzünden bilim adamı yetiştirememiştik, göbeğimizi kaşıdığımız için medeni olamamıştık, çember sakal ve sarıklarımızdan dolayı asker darbe yapmak zorunda kalıyor ve demokrasimiz gelişmiyordu!..
Daha öncede eleştirilere hedef olan “Müslümanların Kürt Sorununa Yaklaşımları” ile ilgili eleştiriler önce Sayın Cemal UŞAK’ın -kahir ekseriyetine katıldığım- Radikal gazetesindeki röportajı ve Hasan CEMAL’in Milliyet’teki köşesindeki yazısıyla yeniden gündeme oturdu.
Öncelikle belirtmem gerekir ki hiç kimsenin Kürt Sorunu ve beraberinde gelen PKK süreci ile ilgili faturayı İslamcılara ve dindarlara çıkarma gibi bir hakları yoktur. Bu memlekette en küçük bir sorunun çözümü için dini çağrışımlı bir referans önerildiğinde Sayın Hasan CEMAL’in de -eskiden de olsa- içinde yer aldığı anlayıştan müteşekkil en etkili koro “şeriatla mı yönetiliyoruz” ya da “Arabistan çöllerinde fetva mı alacağız” diyerek başımıza dünyayı onlarca kere yıktılar.
Ülkedeki bütün sorunların İslam dininden ve Müslümanlıktan kaynaklandığını iddia eden ceberut devlet ve aklı varken, hiçbir konuda Müslümanların düşüncesine tahammül edilmezken sorunlara ve özellikle de Kürt Sorununa Müslümanların müdahil olmalarına izin verilmezken, olup bitenlerin Müslümanların tutumundan kaynaklandığını iddia etmek ciddiye alınacak bir tespit değildir.
Müslüman dindarlar bu ülkede herkesten daha çok ezildiler. 1920’li yılardan itibaren Hilafete olan kin ve düşmanlık dindarlara patladı. Keza katı ve “militan laikçi” ilke dindarları ezmekle uygulamaya konulmaya çalışıldı. En anti demokratik yöntemleri, zulümleri aratan dayatmalarla “militan-demokrasi” adına dindarlara dayattılar oluşturmak istedikleri militarizm uğruna.
Yani,
Bu ülkede bütün olumsuzluklar dindarlığımızla ilişkili hale getirildi ve komşuluklarımıza dahi razı olunmadı bir avuç mutlu azınlık tarafından.
Düzenin iki krimine kitlesi vardı; dindarlar ve Kürtler. Bunu ben değil, ülkenin Cumhurbaşkanları ve başbakanları dile getirdi. Hal böyleyken dindarlara kim ne danıştı da dindarlar katkı sunmadılar diyebilelim. Hatta dindarlara fikirlerini söyleme serbestîsi tanındı mı ki dindarlar beyandan kaçındılar?
Hasan CEMAL Cemal UŞAK’la yapılan röportajda “Dindarlar 1990’larda Kürtlerin haklarını ciddi biçimde savunmuş olsalardı, gün farklı bir yerde mi olurduk?” sorusuna Sayın Cemal UŞAK’ın:
“Kesinlikle. İslami hassasiyeti olduğunu söyleyip bugün bir yerlerde yazıp çizen bazı kişiler hâlâ bunu görememiş vaziyette. Neredeyse ‘E çok oluyorlar, yetmez mi bu kadar hak’ diyecekler...” cevabına atfen “inşallah kulaklar çınlanır” demiş. Öncelikle Sayın UŞAK’ın konu ile ilgili duyarlılığından dolayı çok mutlu olduğumu belirtmek istiyorum. Sayın UŞAK’ın içinde yer aldığı saygın ve etkili topluluğun bu konuda çözüme katkıda etkili olmaları barış sürecini ciddi bir şekilde hızlandıracağına inanıyorum.
Yukarıda Sayın Hasan CEMAL’in de Sayın UŞAK’ın da görmedikleri ya da şu an için dikkatten kaçırdıkları bir noktayı nazarı dikkate sunmak istemiştim.
Anlatmak istediğim biz dindarların/İslamcıların silahlı bir mücadele tarzını red etmemiz temel prensibimizdi. Bu yüzden devlet bizi asla muhatap kabul etmedi, bizi sindirmeye çalışırken en acımasız işkence ve yöntemlerle ezmeye çalıştı. Sadece benim (1985 yılında) yaşadığım bir olayı anlatarak konuya açıklık getirmek istiyorum.
Sıkıyönetim komutanının emriyle memleketimdeki bir bakkalda dahi çalıştırılmama izin verilmeyince Nisan 1985’te Antalya’ya bir tanıdığımın yanına çalışmaya gitmiştim. PKK eylemlerinin başladığı 1. yıldı, otogarda gözaltına alındıktan sonra aç-susuz 4 gün 4 gece işkenceye maruz kaldım. İşkencede bir tek şey söyleniyordu; “Allah’ın kulları eşit öyle mi? Yani biz sizin gibi yobazlarla ve üstelik Kürtlerle eşitiz öyle mi…” devamını yazacak/söyleyecek takatim yok. En büyükleri ise “buralarda ne işin var? Gidip dağda savaşsana…” velhasıl her fırsatta bizi silahlı mücadeleye zorladılar ama hamd olsun başaramadılar. Bunun yanı sıra kendi öldürdüklerini bize mal ederek dünyanın üstümüze yıkılmasını sağladılar. Muammer AKSOY, Bahriye ÜÇOK, Turan DURSUN, Uğur MUMCU ve diğerlerini öldürenlerin ETÖ gibi örgütlerin kaos ve vesayet için öldürdüklerini o yıllarda biliyorduk ama gelin görün ki “it iti ısırmadığı” için bizi ısırmaları işlerine geliyordu.
Kimse bu ülkede dindarların, hele hele İslamcıların bir şey yapmadığını iddia edemez. Doğru, bir şey yapmadık; silahı elimize alıp düşüncemizden-inancımızdan dolayı bizi perişan edenleri öldürmedik. Bunu yapmayınca da bütün çaba ve cehdiniz birileri için çok anlamlı olmayabilir.
Demem o ki,
Bu ülkede sosyalistler benim inanç özgürlüğüm için ne kadar çaba gösterdiyse, Kemalistler düşünceme özgürlük için ne kadar çabaladıysa, Milliyetçiler bana haklarımın verilmesi için ne kadar gayret ettilerse, Komünistler ise ben eğitim hakkımın ihlaline karşı dururken ne kadar destek verdiyse dindarlar-İslamcılar da onlara en az o kadar destek verdiler. Bir farkla;
İslamcıların inançları gereği Kürt Sorunu ve diğer konularda daha bir gayret göstermeleri gerekiyordu.
Kıymetli büyüğüm Ahmet Ay (Yaşınıza ve tecrübenize hürmeten yoruma böyle başlamayı uygun gördüm)
Biraz sabrederseniz eğer, yazınıza uzunca bir yorum yaptım ve sizden sonuna kadar okumanızı rica ediyorum...
Niyetim polemiklere girerek, ne sizin emeğinizi, ne de şu aşağıda yazdığım yoruma verdiğim emeği zayi etmek değildir...
Sadece tespit ettiğim, TARİHİ YANLIŞLARI düzeltmek adına yapılmış bir yorumdur...
İtiraf edeyim yazınızı beğenmedim...
Benim için bir yazının beğenilmesi kıstası şudur;
*Yazar alabildiğince gerçekleri yazar ve okura tüm gerçekleri bütün çıplaklığı ile sergiler*
Oysa ki, gerçekleri, yarı duygusal,çeyrek romantik, biraz da demogojik olarak, gerçeğinden saptırarak yazmanız, bu yazıyı perişan etmiş. (Tabi bu benim düşüncemdir-Bundan dolayı da Yargılanamam)
Dilerseniz, yazının analizini kelime kelime, cümle cümle yapalım, siz de daha iyi anlayın, okurlarda...
Demişsiniz ki;
''hiçbir konu hakkında "dindarlar ne düşünüyor" deme gereği duyulmadı!''
Burada tarihi bir yanılgı sezdim,
Kurtuluş savaşı esnasında, İngilizlerin talimatı ile, uçaklardan fetvalar atanlar, acaba bu fetvaları kime atmışlardı... O dönemin ülkücülerine mi? Yoksa solcularına mı? Yoksa liberallerine mi? Hedef kimdi? Ve o fetva'da insanlar neye davet ediliyordu? İnsanların topyekün olarak milli bir kıyamet yaşadığı dönemde, istilacıların, uçaklardan fetvalar atarak amacı neydi?Kanaatimce, bu tarihi bilmeden, bu yazı kaleme alınamaz! HATTA yukarıda ki talihsiz cümleniz kurulamaz...
''çember sakal ve sarıklarımızdan dolayı asker darbe yapmak zorunda kalıyor ve demokrasimiz gelişmiyordu!..''
Burada vicdansızca yapılmış bir dezenformatif algı sezdim...
Türkiye'de yapılan tüm darbelerin menşei BATIDA gizlidir!
Bunda hem fikir miyiz?
Dolayısıyla, ordu hiçbir zaman, ''vay efendim, bu ülkede İslamiyet hortluyor!'' diye darbe yapmamıştır, yaptıysa da o sloganlarının arkasında başka rant hesapları vardır! 12 Eylül'ü hatırlayın! Ve bu döneme de nasıl geldiğimizi...
Yani burada demogoji sezdim...
''Müslüman dindarlar bu ülkede herkesten daha çok ezildiler...''
Sevgili Ahmet AY büyüğüm! Bu ülkede ve bu ülkenin insanına , Haybeden laf üretmek kolaydır! Sizi Türkiye İstatistik Kurumunun web sayfasına girmeye davet ediyorum... Orada 80 küsür yıllık bütçe ve ödeneklerin tutulduğu istatistikler mevcuttur. Diyanet İşleri Başkanlığının bütçe den ne kadar pay aldığını düşünün. Yıllara vurun. Bu ülkede camii inşaatlarına harcanan paraları bir düşünün! Dini vakıfların mülklerini düşünün! Bu da yetmezmiş gibi, bunlara rağmen, MAĞDUR edebiyatı yapan bir kitle düşünün, ne demek istediğimi anlayacaksınız...
''1920'li yılardan itibaren Hilafete olan kin ve düşmanlık dindarlara patladı.''
Teali İslam Cemiyetinin, bu ülke insanına yaptığı hıyaneti göz ardı ederek, böylesine rahat bir cümle kurulabilir...
Bu cümlenin arkasındaki gizli ajanda ise şudur; ''Kemalist ateist modernist Laik unsurlar, İskilip Atıf Hoca'yı şapka giymedi diye öldürmüşlerdir...'' yalanıdır...
Sevgili Ahmet AY,
Halk arasında, ''At yalanı, seveyim inananı'' gibisinden güzel bir lafımız vardır. İskilipli Atıf'ın başına gelenler, onun Teali İslam Cemiyetinin ikinci başkanı olmasından dolayıdır. Bu örgütlenme İstiklal Mücadelesi zamanında, Mustafa Suphi ile beraber, ecnebiye/içimizdeki ecnebilere karşı direnen milli güçlere karşı, , ''katli vaciptir!'' fetvası yayınlamadı mı? İskilipli Atıf'ın bu bildiride ikinci başkan olarak imzası yok mudur? Bunları neden gizliyorsunuz? İskilipli Atıf, şapka kanununa muhalefetten yargılanmış ve beraat etmiştir. Ama aynı zamanda görülen ikinci davasından, yani Teali İslam Cemiyeti davasından hüküm giyerek idam edilmiştir. (KANITLARI 1924 Ankara Samanpazarı İstiklal Mahkemesi Zabıtlarında açıkça bulabilirsiniz-Çok merak ediyorsanız, TBMM kütüphanesinde-ki halka açıktır, bu zabıtların nüshalarını bulabilirsiniz)
Yani kısacası, yukarıdaki cümleniz, gerçeği yansıtmamaktadır!
Bu ülkenin göz bebeklerinden bir tanesi olan Deniz kuvvetlerine ait gemilerdeki sancak direklerinin en üstüne KURAN konduğunu bilir misiniz? Bu adet, yeni değildir! Ama buna rağmen, DİNSİZ ORDU yaftası halen çok revaçtadır!
''Hatta dindarlara fikirlerini söyleme serbestîsi tanındı mı ki dindarlar beyandan kaçındılar?''
Kısaca, bugüne kadar görev yapmış Başbakanlarımızın, Cumhurbaşkanlarımızın, bir kaçının menşeilerini iyicene araştırmadan, bu cümleyi kurmak, tarihi bir yanlıştır!
''Bu yüzden devlet bizi asla muhatap kabul etmedi, bizi sindirmeye çalışırken en acımasız işkence ve yöntemlerle ezmeye çalıştı''
Bakın buna katılırım. Devlet, bir şeyi unutmuştur! İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın! Öğretisini, göz ardı etmiştir! Yanlıştır! Şeytancadır! Ancak, biz derken, kastettiğiniz kesim? Bu ülkede işkence her zaman olmuştur! MAALESEF! NE YAZIK Kİ! Buna karşı hep beraber durulur! Ama tüm yapılan kötülükler, propaganda aracı haline dönüştürülüp, bir kitlenin ekmeğine yağ sürmemelidir!Bugün bu işkence olayını, gündeme alan kitlenin amacı bellidir. Keza, PKK'da 80 yılı sonrasında, kundaktaki bebekleri şehit ederken, hep Diyarbakır cezaevinde işkenceye maruz kalan Kürtleri örnek göstermiştir. ROJ TV bunun örnekleri ile doludur.Yani burada da ıskalamışsınız...
İnsanlığa yapılan işkencenin her zaman karşısında durulur!
Ama işkenceden rant sağlamak, insanca değildir!
Son olarak;
Yazınızın başlığında kullandığınız, İSLAMCI kelimesi ile DİNDAR kelimesi arasında da büyük bir ÇELİŞKİ olduğu kanaatindeyim. Zaten bu çelişkiyi fark etmiş olsaydınız, böyle bir yazıyı kaleme almazdınız...
Şöyle ki; Kırım göçmeni olan rahmetli Dedem, Kazım Yücel Beyefendi, şu hayatta tek bir şeyinden vazgeçmemiştir.Namazından! Ve benim anladığım Dindarlığı ilk onda görmüşümdür. Ama merhum Kazım dedem,hiçbir zaman bu özelliğini ön plana çıkartıpta yaşamamıştır! Çektiği acılara rağmen, yaşadığı fakirliklere rağmen, bir kez olsun, muhabbetlerinde DİNİ kullanarak, insanları ikna etme yoluna gitmemiştir. Türkiye'de Kazım Dedem gibi nice dedeler, nineler, amcalar, halalar, teyzeler vardır. Ve dikkat ederseniz, bunlar ALLAH RIZASI için yaşarlar. Pek te öyle yaygara kopartmazlar! Bir sorun gördüğünde, ALLAHA sığınırlar.Ve bu kişilerden asla, ''Benim alnım secdede iken, TÜRK KOLLUK KUVVETLERİ geldi de beni rükumdan/secdemden alıkoydu'' lafını duyamazsınız...'' Halbuki İSLAMCI dediğimiz olgu, yani bu yukarıda saydığım gerçek MÜSLÜMANLARIN adını lekeleyen KARŞIT GRUB'un bu ülkede yaptıkları da bellidir(Keza yukarıda bunlardan uzun uzadıya bahsettim) İSLAMCI kelimesinin, TDK karşılığı şudur... İslam: İslam dinine inanan kimse... İslamcı: İslam dinini satarak, bir grubun yada ferdin menfaatlerini gözeten kimse...
Kısacası DİNDARLIK ile İSLAMCILIĞI birbirine harmanlayarak karıştırmak, bu ülkede VİCDANLARI ile ALLAH'a yönelen diğer insanlara karşı TARİHİ bir SUÇTUR!
Sevgiler-Saygılar
Ekim 13th, 2011 at 10:53Sevgili Ali,
Ekim 13th, 2011 at 11:38Bu yorumu ben onayladıp yayına verdim.
Cevap vermek istemiyorum çünkü hakikaten cevap verilecek gibi değil.
Neden mi?
Şu an, bu yorumu yazarken bir cümleniz/yargınız karşımda; "islamcı: İslam dinini satarak, bir grubun yada ferdin menfaatini gözeten kimse..."
TDK'dan aldığınızı söylüyorsunuz. Eğer bu TDK'dan alınmış bir karşılıksa "Bu ülkenin gelişemeyişinin müsebbibi dindarlar/islamcılar değil, TDK gibi kafasını kuma batırıp ülkeyi de batırma noktasına getirenlerdir" İlkokul mezunu biri dahi İslamcılıkın bu olmadığını bilir. Neyse.
Bir de en başta, ilk itirazınıza değineceğim;
Resmi tarihin çarpıtmalarına inanmamakla beraber
Konumuz "Kurtuluş Savaşı sırasında uçaklardan ne atılmış" değil ki. Konumuz Cumhuriyetin ilanı sonrası. Hatta 1924 sonrasıdır.
Bir de ortalardan alacağım bir itirazınızla konuyu bitireyim;
Bugüne kadar ki başbakan ve cumhurbaşkanlarının kökenini araştırmamı önermişsiniz. Araştırdım;
1-2 kişi dışındakilerin tümü özgürlük düşmanı, din düşmanı, batı uşağı, zavallı kılıklılardır.
Sevgi ve saygı bizden de
Sizin yazınıza, cevaben bir yazı kaleme alacağım. En kısa zamanda, okuyacaksınız.
Sevgiler
Ekim 13th, 2011 at 12:06Sayın Yazar,
Ekim 13th, 2011 at 21:33Yazınız gerçekliği tüm çıplaklığı ile dile getirmiş.Bunun için size çok teşekür ederim.Lakin sizin dile getirdiğiniz bu gerçekleri ters yüz etmeye çalışan benden önce yazılmış Sayın Ali Rauf Yürür'e bir çift sözüm var.Neyi çarpıtmaya çalışıyorsunuz.Hani nerdesyse bu ülkede dindarlar ayrıcalıklıydı diyeceksiniz.Yahu o kadar bedel ödedik o kadar acı yaşadık ki bu ülkede hangisini anlatayım.Bu ülkede okul otobüsünden başörtüsünden dolayı indirilen 14 yaşındaki bir çocuk sadece inancından dolayı bunu yaşadı,annelerimizle okul bahçesine giremedik 28 şubatlı günlerde.Eşlerimizi amirlerimizden kaçırdık görürlerde bize bir zararı olur diye.Kimileri bu yüzden ordudan atıldı.Kız kardeşimin karakolda zorla başı açıldı,yolda yürürken kılığımıza laflar atılıyor birçok yerde hala.Annelerimiz kız kardeşlerimiz ilkokuldan sonra cahil bırakıldılar,başörtülü vekil meclisten kovuldu bir vebalı gibi.Aşağılık hakaretlere uğradık yıllarca.Sayısız örnek verebilirim.Zira acının istatiği yoktur.Kalkmış cami sayısıyla bizi kandırmaya çalışıyorsun.Yahu camiyi biled bize bırakmadılar.Ezanımıza karışılmadı mı bu ülkede?Diyanetin bütçesi dindara yaklaşımın bir ölçüsü müdür?Diyanet bir devlet kurumu,din ise kişinin özerk alanına aittir.Asıl oraya yapılan müdahalelere bakın siz.Asıl dümen orada çünkü.
Sayın Gürhan,(Yaptığınız o müthiş muazzam akademik değeri yüksek bilimsel yorumu az önce okudum)
Takıldığım tek bir kelime var
Kandırmak!
Gel şimdi buna bir bakalım...
Benim düşüncemi yazmam, kaynaklar belirtmem,tarihi bilgileri öne sürmem çarpıtma ya da kandırma olarak algılanıyor!
Oysa ki,bu ülkede amaçları uğruna papaz elbisesi dahi giyenler, seni kandırmıyor öylemi?
Statükocuların koltuklarını alaşşağı edeceğiz derken, kendi statükolarını yaratanlar seni kandırmıyor öyle mi?
Cari açık,mari açık derken,tepene her geçen gün binen ZAMLARI yaratanlar, seni kandırmıyor öyle mi?
Dinlerarası diyalog, Ilımlı islam derken, senin dinini aslında bir hiç haline getirecek olanlar, seni kandırmıyor öyle mi?
Bunlar seni kandırmıyorsa, evet ben seni yukarıda yazdığım bilmem kaç satırlık yorumumla kandırdım!
Oh olsun!
(Lakayıt üslubuna karşılık aynı lakayıt üslupla cevap verilir bunu unutma!)
Ekim 14th, 2011 at 09:22