Haram Olsun!…
“Adalet, Hürriyet, Müsâvat, Laiklik, Demokrasi, İnsan Hakları, ....” gibi temel kavramların; Tanzimatla başlayan Batılılaşma/Bâtıllaşma/Çağdaşlık gayretlerinde, sistem ve geleneklerinde yeteri kadar geçerli olmadığı, ideal ve ideolojiler tarafından kullanıldığı, siyasi baronlar tarafından istismar edildiği kanaatini taşıyanlardan biriyim.
65 yıldan beri söyler, yazarım, fikirlerim değişmemiştir, görünen köy olarak ta değişmeyeceği inancını taşıyorum.
Türkiyenin en büyük yazar portalı ile benim sitede yayınladığım bir yazımda şöyle demiştim:
“Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi manasına gelir. Haklı ile haksızın birbirinden ayırt edilmesi ancak adaletle sağlanır.
Adalet kavramı temelde hukuk kaidelerine olan uygunluğu içerir. İnsanların toplum içinde yapmış oldukları davranışlarıyla alakalı olduğundan ahlak ve din kaideleriyle da ilişkilidir ve tarih süresince genellikle tartışmalı bir alan olmuştur.
Düşünürler daha önceki çağlardan beri adalet kavramıyla ilgilenmişlerdir. Mukaddes kitapların hepsinde adalete ve adaletli olmaya ait bölümler bulunur.
Eski Yunanlı düşünür Platon’a göre adalet en yüce erdemlerden biri, insanın ve devletin temel davranış kaidesidir.
Aristoteles’in hareket noktasını ise eşitlik kavramı oluşturur. Ona göre, herkese eşit davranmak adalet için yeterli değildir. Bir hukuk düzeni güçsüzleri savunduğu ölçüde adil olabilir. Mesela, son zamanlarda kişinin tükettiği rastgele bir maldan alınan katma değer vergisi adaletli bir vergi değildir. Zira kişinin gelir düzeyini dikkate almaz. Buna karşılık, kişinin geliri üzerinden alınan ve gelir düzeyi yükseldikçe vergi oranının da arttığı gelir vergisi daha adaletli bir uygulamadır.
18. asırda Aydınlanma Çağı düşünürleri adalet kavramını daha dar biçimde tanımladılar. Onlara göre hukuka ve hukuki eşitliğe uygunluk adalet için yeterlidir. Ne var ki, hukuk düzeni her vakit adaletli olmayabilir. Zira hukuk yasaların her vaziyette aynı biçimde uygulanmasını gerektirir. Oysa yargıç rastgele bir olayda yasayı uygularken, vaziyetin özelliklerini de göz önünde bulundurmak zorundadır. Böylelikle genel bir nitelik taşıyan yasanın eksik yanları uygulamada giderilebilir ve adalete daha çok yaklaşılabilir.”
Genel Kültür ve Hukuk Terimleri Ansiklopedisinden aldığım bu bilgiler, adalet kavramını dile getirir.
Adalet olmayan yerde âdil davranmak, haklıya hakkını vermek zor bir olaydır.
Mahkemelerin bulunduğu binalar, adalet sarayı olarak adlandırılır. Sayıları her geçen gün artmaktadır.
Adalet, yüce bir değer; adillik de, kutsal bir haslettir. Türkiye'de hâkimleri hak adalet merkezinde oturan insan olarak niteleyen anlayış, bunun apaçık göstergesidir.
Yargı'nın bu mertebeye layık görülmesi, tarafsızlığına duyulan inanca dayanır. Bu nedenle, tarafsızlık, yargının bir özelliği değil, adeta özüdür. Tarafsızlığını kaybetmiş bir makam, yargı olarak nitelenemez.
Bağımsızlık ve yargı tabularının Türkiye’de tarafsızlığı tartışılır hale gelmiştir. Bir zamanlar paralel yapının eline geçen adalet mekanizmalarının bu memleketi, adaleti, yargıyı ne hale getirdiği, nasıl zararlar verdiği bellidir, tarihe geçmiş kara bir leke olarak anılmaktadır.
“Görevli memura sen kim oluyorsun demeyi bile sövme sayan; ulan, terbiyesiz, adam olmamışsın sözlerini hakaret kabul eden Yargıtay hedef tahtasında. Tabii mahkemelerin ve Yargıtay'ın hangi ifadeleri düşünce özgürlüğü kapsamında gördüğü hangisini görmediği da ayrı bir sorundur. Halkın yargıya düşmanlığı önemlidir. Halkın yargıya güvensizliği daha da önemlidir. Eğer güvensizlik doğarsa, işte asıl felaket o zaman başlamıştır.”diyenler, yazanlar haksız değildir. “
Bu ifadeleri yıllardan beri söyler, yazar, şiirlere de dökerim.Ölünceye kadar da devam edeceğim. Karar Hakta ve Nizâm terazisindedir.
Vatandaşa hizmet için o koltuğa getirilen, sorumluluklarını bilmeyen bir doktor vatandaşa ağza alınamayacak sözlerle hakaret ettiği için müdahale etmiş, haddini bildirmiştim.
Münakaşa, münazara, netice güvenliğe kadar intikal etmiş, soluğu karakolda bulmuştum. Aradan bir yıl geçti, “Paralel Yapı” adamlarından biri olduğu söylenen ve görevden alınan bir savcının iddianamesine göre, bir yıl sonra mahkeme celbi ve ilk celsede 750 lira “Basit Tehdit” iddiasıyla cezalandırıldım.
Bilgi/Belgelere, tarafsız şahitlere dayanmayan, itiraz ettiğim halde sözlerim itibara alınmayan, sanki bir kasıt ve intikam alma hırsı gibi, düşündürücü, ibrete haiz bu kararın temyiz yolununda kapatılması, ayrı bir tezat, ayrı bir olay..
Hakarete maruz kalan ben ve vatandaş olduğu halde, sanık olarak mahkûm oldum, helal etmeyeceğim para cezasına çarptırıldım.
Belirtilen doktor görevden alındı, hastahane yetkilileri şahsımdan özür diledi ve ilgili bir form doldurdum.
Olayı bütün teferruatıyla köşemde yazdım, Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluna kararı veren hakimi şikâyet ettim. Netice ne olur, adalet tecelli eder mi, bilemem. Bildiğim tek şey; türkiyede,günümüzde bu tür binlerce olay oluyor, karar veriliyor, adalet yara alıyor, lekeleniyor.
Dava dosyamda bulunan, Yüksek kurula yaptığım şikâyet dilekçesine ek olarak da sunduğum bir şiirimle yazımı noktalayayım:
ÇERÇEVELİK ŞİİRLER
“Adalet bazen topaldır, aksak yürür. Ama gideceği yeri mutlaka bilir”
( TRT1 FİLİNTA DİZİSİNDEN )
ADALET
Âdil olmazsan, kandır,
Uyut, hem de uyandır,
Kıvılcımlar çak, yandır,
Malı çal, al, dolandır,
Katıyı al, sulandır.
ŞEYTAN’IN UŞAKLARI,
GÜNAHKÂR KUŞAKLARI.
………………………
Adalet: Binlerce yaz,
Âdil olmazsa niyaz,
Mevlâ ediyor ikaz,
Mızrapsız olmaz ki saz.
ADALET MÜLK TEMELİ,
DAİM HELÂL YEMELİ.
………………………..
Hem okudum, hem yazdım,
Adalet anlatmak zor.
Nefsime çukur kazdım,
Zalimler için bin kor.
ADALETSİZ BİR İNSAN,
DAİM EDİYOR İSYAN.
…………………………
Adalet sarayları,
Bir masaldan ibaret.
Kanunsuz halayları,
Deliliğe sirâyet.
ADALET HAK KILICI,
HAK EDİYOR ALICI.
………………………
KEMÂLİ’den bir sopa,
Kilodan ağır okka,
Adalet değil toka,
Sakın girmeyin şoka.
ADALETİ ARARIM,
BUDUR KESİN KARARIM.