content

05 Tem

Hapçı Olmuşuz Haberimiz Yok

Sitemizde dün yer alan bir haberde, Türkiye Psikiyatri Derneği Dış İlişkiler Sekreteri Dr. Halis Ulaş, sinir sistemi ilaçlarının kullanım sıklığının her geçen gün arttığını belirterek ’’Sinir sistemi ilaçları, Türkiye ilaç pazarında antibiyotik, kalp damar sistemi ve romatizmal ilaç grubundan sonra dördüncü sırada yer almaktadır’’ demiş. Habere göre antidepresan kullanımı son dört yılda yüzde 85 oranında artmış. 2003 yılında 14 milyon 138 bin, 2006 yılında 22 milyon 651 bin ve 2007 yılında ise tam 26 milyon 246 bin kutu antidepresan yutmuşuz. Benzer bir artış eğilimi antipsikotik ilaçlarda da varmış. Bu rakamlara hiç şaşırmadım.

Birincisi ruhsal hastalıkların tüm dünyada her geçen yıl daha çok insanı etkilediğine şüphe yok. Nitekim Dünya Sağlık Örgütü de depresyonun 2020’ li yıllarda kalp hastalıklarından sonra hayatımızı tehdit eden ikinci önemli hastalık olacağını tahmin ediyor. Tabii ki Türkiye de bundan muaf değil.

Her geçen gün zorlaşan hayat şartları ve bozulan insan ilişkilerinin ruhsal sıkıntıları artırmasını çok tabii bulmakla beraber, bunların teşhisinin giderek daha ‘rahat’ konduğunu da gözden kaçırmamak lâzım.

Modern psikiyatride sıradan hüzün, coşku ve heyecanlar… ‘patolojik’ yani hastalık hâli olarak kabul edilip ilaçla tedavi edilmeye kalkıyor.

Meselâ, bizim çocukluğumuzda ‘yaramazlık’ zekânın bir işareti olarak kabul edilir, haşarılık akıl fazlalığı ile ilişkilendirilirdi: Akıllı çocuk yaramaz olur, diye bilinir, asıl yaramazlık yapmayan çocukların akıl sağlığından endişe edilirdi. Anne-babaların eskiden ‘iftihar vesilesi yaparak öğündükleri’ arkadaşının defterini karalayan, öğretmenin sandalyesine raptiye koyan çocuklar, bugün ‘hiperaktif’ oldukları gerekçesiyle ilaç bağımlısı yapıldılar. Ders dinlemeyi sevmeyen, ödev yapmaktan hoşlanmayan çocuklar da ‘dikkat eksikliği’ teşhisi ile damgalanıyorlar.

Tüm bunlar depresyon için de geçerli. Bu hastalığın çağımızda bir virüs hastalığı gibi yaygınlaşmasını normal karşılıyorum ama gelip geçici bir can sıkıntısının, günlük üzüntülerin… bile depresyon teşhisi için yeterli olmaya başladığını da görüyorum üzülerek.

Aman siz, siz olun sakın kimsenin yanında ‘oflayıp puflamayın’ veya Fenerbahçe’ li olduğunuzu falan söylemeyin… depresyon damgasını yersiniz alimallah.

İlaçlar şarkılara girdi

İlaç tüketimindeki artışın ikinci önemli sebebi de her türlü ilaca erişimin kolaylaşması. Her doktor basit bir ağrı kesici yazar gibi antidepresan da yazabilmektedir.

Oysa depresyon mutlaka bir psikiyatri uzmanı tarafından teşhis edilmeli ve tedavisi de onun tarafından yapılmalıdır. Çünkü göz doktoru prostattan, ortopedist sinüzitten ne anlarsa, diğer hekimler de depresyondan o kadar anlar.

Hadi ondan da vazgeçtik; bu ilaçları parasını ödedikten sonra reçetesiz olarak istediğiniz kadar almanız da mümkün. Bir de buna ilaç endüstrisinin müthiş pazarlama oyunlarını ilave edin; şarkılarda bile ilaç reklâmı yapıldığını hatırlayın:

Aşk sevişmekten çok hoşlanır

Heyecanlanır, yorulmaz üstelik

Aşk Pasiflora’ dan çok hoşlanır

Uyutmaz, uyuyamaz hiç üstelik

Bunun için de kadınların kabul günlerinde birbirlerine kek, börek, kurabiye… yanında artık ilaç da ikram etmelerine de hiç mi hiç şaşırmayın.

Antidepresanlar leblebi değil

Etki mekanizmaları birbirinden farklı birçok farklı gruptan antidepresan var. Hangi hastaya hangi ilacın uygun olduğu, ilaç dozu, tedavi süresi ancak bir uzman doktor tarafından belirlenebilir.

Her ilacın olduğu gibi antidepresanların da bazıları ‘hayati önemi haiz’ yan etkileri ortaya çıkabilir. Meselâ, bir grup antidepresanın intihar eğilimini artırdığı biliniyor; bazısı böbreklere bazısı karaciğere dokunabiliyor.

Bir de, başka ilaç da kullanan hastalarda ‘ilaç etkileşimlerinin’ dikkate alınması da çok önemli; özellikle çok ilaç kullanan yaşlılarda ciddi sorunlarla karşılaşılması mümkün.

Nasıl sadece ensülin veya bir şeker hapı yazmakla diyabet tedavi edilemezse veya nasıl nefes açıcı sprey yazmakla astım iyileştirilemezse depresyonu da sadece bir antidepresan yazarak tedavi etmek mümkün değildir.

Başarılı bir tedavi için hastayı depresyona sokan sebeplerin ortaya çıkarılması, bunların yoluna konması, hayat tarzının düzenlenmesi, psikoterapi… gibi bir psikiyatri uzmanının katkısını gerektiren yardımcı tedaviler de olmadan olmaz.

Gelelim neticeye

Depresyon teşhisi mutlaka bir psikiyatr tarafından konulmalı ve onun tarafından takip ve tedavi edilmelidir. Antidepresan ilaçlar da reçete ile satılmalıdır; yoksa hapı yutmamak işten bile değildir. Bu iş ‘Depresyondayım’ diye şarkı söylemeye benzemez.

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank