Hani İhaleler Şeffaf Olacaktı?
Hepimiz biliyoruz ki, AK Parti iktidara gelmeden önce 3 Y ile mücadele taahhüdünde bulunduğunu!..
Neydi bu 3 Y?
Yasaklar... Yolsuzluk... Yoksulluk.
3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde, Türkiye’nin kanayan yaralarından sadece üçüydü bu taahhütler.
Yıllar yılı ülkemizin kanayan yaralarından ilk akla gelenlerdi bu 3 Y!..
Bu millet, yasaklardan da, yolsuzluklardan da, yoksulluktan da çok çekmiş, canı çok yanmıştı.
Derdine ilaç olacağı için de, hiç düşünmeden kendisini bu ıstıraptan kurtaracak AK Partiye oyunu vermekte herhangi bir sakınca da görmemişti tabii.
Konuşan Türkiye diyenlerin, konuşma yerine yasakların ardına saklanması, bunun yanı sıra yasaklar kapsamında, dokunulmazlıkların da kaldırılacağının mesajlarının bolca verilmesi, özgürlük ve demokrasi beklentisi içerisinde olan halkımızın da gönlüne ferahlık veren mentol etkisi yapıyordu sanki.
Tüm bunlara işini bilenlerin, başta devlet olmak üzere her türlü yolsuzluklarla kendi katmerlerine ilave katmerler eklemesine karşın, bu yolsuzlukların maddi faturasının da halka çıkarılması, doğal olarak sefaleti de, rezaleti de, hepsinden önemlisi fakirliği de beraberinde getiriyordu.
Yolsuzluk yapanlar, banka batıranlar, holding kapatanlar, Miami de sefa sürerken, bu açıkları ödemekle yükümlendirilen gariban halk da, cefasını çekiyordu doğal olarak.
Eh, böyle bir cefanın ardından da yoksulluğun gelmesi de kaçınılmaz bir gerçek olarak yansıyordu.
Evet, bunları taahhüt edip de, her icraatın halkın gözü önünde son derece şeffaf bir şekilde gerçekleştirileceği sözlerinin verilmesi, yeni bir umut arayışı içerisinde kıvranan Türk halkına da son derece cazip geldiğinde, beklentilerinin gerçekleşmesi amacıyla, bu sözleri veren partiyi de iktidara getirmek görevini üstlendi.
Kısa bir süre sonra da genel seçimlerin ardından yerel seçimlerin de gerçekleşmesi ve bu hizmetler zincirinin de devam edebilmesi için yerel yöneticilerin de AK Partili olması yönünde mesajların verilmesi, halkın da bu yönde etkilenmesini beraberinde getirdi sonuçta.
İstenenler, beklenenler bu doğrultuda gerçekleşince, genelde de, yerelde de AK Parti’nin büyük çoğunluklu iktidarı da başlamış oldu.
Gelelim Bandırma’ya...
Yılların siyasetçisi, eski milletvekili Cemal Öztaylan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tavassutu ile belediye başkanı olunca, kentte de yeni bir misyon ve vizyon başladı.
Belediye Meclisi’nin ilk toplantılarında, açıklık, şeffaflık ve alenilik mesajları veriliyordu bolca.
Özellikle yolsuzluklardan çok çekmiş bu halka verilen açıklık mesajlarının ihalelerde alabildiğine uygulanacağı, her isteyenin ihaleleri takip edebileceği özellikle altı kalın çizgilerle çizilerek vurgulanıyordu.
Bu takibe, basından tutun, sade vatandaşa kadar dahil ediliyordu.
Amma, unuttuğumuz bir şey vardı ki, o da “Burası Türkiye”ydi!.
Bugüne kadar verilen hangi sözler tutulmuştu ki, bu sözler de tutulsundu?
Sonuçta bir kez daha aslımıza rücu ettik ve yine siyasilerin bu halka vaadettiği taahhütlerin kurbanı olduk.
Yine siyasetçilerin yalancılıklarıyla karşılaştık...
Her zaman olduğu gibi...
Tekrar bir hüsran ve gönül kırıklığı yaşadık.
Çünkü, verilen sözler bu ülkede çok çabuk unutulduğu gibi, halk adına seçimle göreve gelen vekiller bile engellenerek, takip etmesi gereken olaylardan kuvvet kullanarak uzaklaştırılmaya başlandı.
Belediye meclis üyeleri de yerelde halkın temsilcileri olarak, halka karşı olan sorumluluklarını, icraatleri yakından takip ederek yerine getirmek zorundaydı. Ancak, kendilerine izin verildiği ölçüde!..
Önceki gün, Bandırma Belediyesi’nde, kentin kaderini etkileyecek çok önemli bir ihale vardı.
Eski garaja yapılacak bir takım yatırımlar konusunda encümende kamuoyuna duyurulan bir ihale gerçekleşiyordu.
Önce basın alınıp, fotoğraf çekilmesi istendi ve ardından da kapı gösterildi!..
Bununla da yetinilmedi, bu kez ihaleyi izlemek isteyen iki CHP’li belediye meclis üyesine de, ihale salonunu terketmeleri istendi.
Küçük bir direniş karşısında, zorlama yapıldı.
Ve, sonuçta kapı dışarı edildi...
Yani kibarca falan olmayan bir tavırla...
Peki gizlenmek istenen neydi?
Hani, bu yönetim tüm icraatlerini şeffaf bir şekilde halkın huzurunda gerçekleştirecekti?
Nerede kaldı şeffaflık?
Yoksa, hizmet etme sözünü verdiğiniz bu halktan gizlediğiniz bir takım ard düşünceler içerisinde misiniz?
Ya da, böyle bir tutumla, kapalı kapılar ardında bir takım rant kaygılarını mı gizlemeye çalışıyorsunuz?
Nedir?
Bilmiyor musunuz, böyle bir tutum sergilediğinizde tepki göreceğinizi?
Bilmiyorduk diyemezsiniz! Çünkü çocuk değilsiniz.
Bildiğinize göre, herkesi kapı dışarı ettiğinize göre!..
Demek ki, halkın duymasını istemediğiniz bir durumu gizlemeye çalıştınız!.. Öyle mi?
Peki, yarın hangi yüzle yine bu halkın önüne çıkıp, açıklıktan ve şeffaflıktan söz edeceksiniz?
Ya da sizlerin sözüne artık kim itibar eder ki?...