content
04 Haz

Hangi “Yeni Çağ”, Hangi “Yeni bilinç”?

Uzun zamandır bizim ülkemizi de içine alan farklı zamanda da yazdığım bir konu vardı.

”Paradigma” değişim…

Yeniçağ ve Yeni bilinçle dünyaya bakışımızın köklü bir şekilde değişime uğraması söz konusuydu.

Gelecekteki bilim, teknoloji, felsefe, ekonomi ve politikamızın temellerini biçimlendirecek yeni bir gerçeğin ortaya çıkması…

 İçinde yaşadığımız evren artık temel parçacıklardan oluşmuş mekanik bir sistem değil, karşılıklı bağımlılıkların karmaşık bir dokusu olarak görülüyor.

Bütün biçimler birbirine bağlı ve karşıtlar bir salınım içinde birleşiyor.

Sürekli değişen enerji kalıpları, enerjinin sürekli dansı biçiminde algılanıyor.

 “Yeni bilinç” denilen yeniçağın harekete dönüşmesi özellikle Amerika’da başladı.

Ne var ki, bu akımın bir ticaret metası haline getirilmesi de gene Amerika’nın eseridir.

Kuşkusuz “Yeniçağ”ın bazı önemli düşünürleri Amerikalı, Avrupalı ya da Kuzey Amerika’da yaşayan Hintliler…

O kadar çok kitaplar basıldı ki bu konuda. Ama hiçbir ülkede Amerika’da yayınlandığı gibi çok olamadı.

 Bu kitaplar “Yeni Bilinci” ele alıyor. Gelecek bilimcileri, çevreciler, araştırmacılar, uzmanlıkların dumura uğratmadığı bilim adamları, ellerindeki tıp kitaplarının ötesine bakabilen doktorlar…

Ve bütün uzmanların bize son zamanlarda sıkça vurguladıkları şu; Büyük değişim çağının eşiğindeyiz. Nasıl bir değişim? Sonu insanlığın hayrına mı yoksa sona ermesine mi?

Tek sözü edilen “Yeni bilinç”se yeni bir insan mı ortaya çıkıp her şeyi değiştirecek?

Bizim için bir kurtuluş var mı?

Böyle bir yeni bilinç gelişimi varsa yararı ne olacak?

Etrafımızda, çevremizde, dışarıda her şey inanılmaz biçimde kötüye gidiyorsa bize düşen görevler ne olabilir?

 İnsanların kendi yıkımları için her dakikada milyarlarca para harcadıkları bir çağda, uygarlığımızın son bulması çok mümkün görülüyor bana sorarsanız.

Büyük savaşların yanı sıra, her sene vuku bulan bulaşıcı hastalıklar, yediğimiz hormonlu gıdalardan oluşacak olan biyolojik felaketler, ulusların birbirini yok etme çabaları bizi hızla sona mı yaklaştırıyor diye düşünüyorum doğrusu.

 Her yıl dünyanın büyükçe bir bölümü çöle dönüşüyor. Hayvan ve bitki türleri sürekli kelaynaklar konumunda yok oluyorlar...

Şimdi ise sürekli canımızı yakan ölümler…

 İnsanların çoğunun bu genel ölüm sürecinin kendi türlerinin içine almayacağını düşünmesi gafletten başka bir şey değil aslında.

Ya beyinsiz İsrailli askerlerin pervazsız yarattığı “mega ölüm” düşüncesine ne demeli?

Geçmişi irdeleyip tarihi terse döndürüp tekerrür etmeleri diye yorumluyorum ben.

Zamanında “Günah Keçisi” ilan edilen Yahudilerin bir bölümünün başa bela olması diye de düşünüyorum.

Bu yaptıkları pervazsız askeri beyinlerin yarattığı “ölüm” eylemleri ve düşünceleri yavaş yavaş, ama kesinlikle politikacıların düşüncelerini de etkiliyor kuşkusuz.

Bir sonuç yok! Bir çözüm getiren öneri de yok. Yine tarihte günah keçisi diye adlandırılan Yahudilere kalacak bir koca kamburdan başka bir şey yok.

Başbakanımız alınan kararların çok hayırlı olacağını söyledi. Ben en çok da o hayırların ne olduğunu merak ediyorum.

Bekleyip görelim.

 Sevgiyle mutlu kalalım da… Nasıl mutlu olacaksak yaşan bu acılardan?

Etiketler : , , , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank