content

20 Haz

Hangi Zeka, Hangi Deha?

Gitgide ‘deha’nın ‘dava’ ile doğru orantılı olduğuna dair olan inancım pekişiyor.

Bilmem nedendir, piyasa işi ‘deha’ tarifleri, bunu modern psikolojinin tanımlarına, beyin araştırmalarına yaslamalar, deha deyince biraz deli, biraz kaçık, Einsteinlar, Edisonlar tasarlamalar bana ucuz, derinliksiz geliyor.

Bir kere, deha’yı sadece ‘zeka gücü’ne indirgemek yanılgıların başında geliyor. Bu indirgeme aynı zamanda zeka ve akıl arasındaki farkı gözardı etmekten, hatta aklı zekaya irca etmekten kaynaklanıyor. Modern bilimlerin ve itikadi düşünmeyen dünya görüşlerinin zeka tarifi, evvelemirde insanı bir metabolizma olarak tarif eden anlayıştan nemalanıyor. Yani modern psikolojiye ve hatta sosyal bilimlerin en temel insan tarifine göre insan; yiyen, içen, boşaltım yapan, üreyen ve geberen, terliksi hayvanın ya da amipin bir ileri mertebesini teşkil etmektedir. Eh son zamanlardaki parapsikolojik gelişmelerden, yeni psikoloji anlayışlarının giderek mistikleşen teamüllerinden de bihaber değilim.

Diyeceğim o ki, zeka ve akıl arasında farklar vardır ve fikrimce aslolan zeka değil akıldır. İnsana yakışan akıldır. Çünkü, zeka zaten aklın peşinden gelir. Hangi zeka? Kalpteki aklın menfezlerinden süzülüp eşyaya, zatında nasılsa öyle anlamaya, hatta sezmeye ayarlı zeka… Parçayı hızlı ve çabuk kavrarken bütünü kaçıran, kainatı Sahibinden koparıp nesneye indirgeyen, habire teknik üretmeye koşullanmış, sorgucu uzun, mütehakkim zekadan el aman. Ki ona Zekavet-i Betra diyoruz.

İtikadi düşünme biçimi, kalpten koparılmış zekayı yücelten ve yegane belirleyici belleyen Küfri düşünme tarzından işte tam da bu noktada ayrılır. Yani mümince tefekkür, öncelikle aklı kalbin bir hassası (bu kelimeyi anlamayan dostlar lütfen lügate baksın, armut piş ağzıma düş demesin!) bilen, bu nedenle aklı hikmetin ve irfanın menbaı sayan bir anlayışla donanmıştır, donanmalıdır. Sloganımız şudur: Her akıllı olan zekidir, fakat her zeki olan akıllı olmayabilir. Akıl, sadece bu dünyaya bakmaz, akıl o akıldır ki öteyi de hesaba katar, görünenin ötesindeki görünmeyene atf-ı nazar eder.

Eğer bu kriterlerin gözlüğünden bakarsak deha deyince aklımıza sadece, Salvador Dali, Einstein, İbn-i Sina, Edison gibi isimler gelmez. Deha’yı akleden kalbe olan intisapları nisbetinde Hüda’da bulmuş; oradan kendini, varlığı, alemi, yaradılışın sırlarını ve akıbetin nice olacağını idrake yönelmiş Hace Yusuf Hemedani’ler, Seyyid Şerif Cürcani’ler, Muhyiddin-i Arabiler, İbn Teymiyyeler, Sadreddin Koneviler, İmam Gazaliler, Mevlanalar, İmam Rabbaniler, Molla Sadralar, Said Nursiler zihnimizde cıvıldaşır, cıvıldaşmalıdır.

Deha’yı hüda’ya bağlayan ipin de ‘dava’ olduğunu söylemek istiyorum. Davanız neyse, aklınız ona yönelir, zekanız ona hizmet eder. Davanız sadece dünyadaki keyif için büyük paralar kazanmaksa, büyük şirketler kurmaksa, dünyayı baştan başa imar etmekse, insanlar nezdinde egonuzu ölümsüz kılacak eserler bırakmaksa, aklınız hüdadan koparak zekayı daha da kamçılayacak ve belki de sizi alanınızda bir dahi konumuna getirecektir. Ama bunun kıymet-i harbiyesi nice olacaktır?

Eğer davanız, insan olmak davasıysa, kalbinizi ve kainatı yeniden yeniye keşfetmek davasıysa, dünyadan ot gelip kazıp gitmemek davasıysa, şefkat ve merhametle diğer mahluk ve insan kardeşlerine ahiret adına elini uzatmak davasıysa, gayret ve himmetimiz cuşa gelecek, akleden kalbin sinesindeki deha uyanacak, deha kendini hüda havuzunun içine atacak ve orada eriyip bütüne karışacaktır.

Bugün dehayı zıvanadan çıkmış zekanın esaretinden kurtarmanın günüdür. Sırf icat yaptı diye, iyi resim çizdi diye, iyi fizik biliyor diye bir kısım insanların deha ilan edilmesini neşter altına yatırmak zamanıdır. Kalbsiz akıldan ve zekadan sadece karanlık çıkacağını, huzursuzluk çıkacağını nursuz entelektüellere hatırlatma zamanıdır.

İki gündür Van’ın havasını teneffüs ettiğim şu demlerde bu karmaşık düşünceler zihnimde oynaştı, bir türlü yerini bulamadı lakin bir şey var ki bende billurlaştı: Van Kalesi’nde ayağı kaydığında ‘davam!’ diye bağıran Maneviyat Kahramanı’nı ‘dahi’ yapan şey dağı taşı inleten feryadıydı. Davanızın büyüklüğüydü sizi dahi yapan, dehanızın hüdaya hizmetiydi sizi insan yapan.

Ne mutlu büyük duaların davasında nefsinin ve dünyanın iddialarında vazgeçip adanan hüda ehline…
 

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank