Hangi Ülke Parasının Üzerinde Allah Yazıyor?
İmtihan Son Durak!
Ölüm uyanıştır ya hayal âleminden. Yaşam: sahne, dekor, oyuncular ve okunan tekslerden ibarettir. Bu düşünceler kafaya sıyırmanın alamet-i farikası gibi
gelebilir. Ama rutininden farklı bir mekânda uyananlar bu duyguyu iyi bilir. İnsan narkozun etkisinden çıkmadan henüz kendini alıştığı mekânda sanıverir. Sonra birden gözünün merceğine ilişen perde, duvar badanası, nevresim takımının bir parçası “ben neredeyim” dedirtir. Bu gün neredeyim? Aslında her zamanki yerindesin. Dünya denen “imtihan son durak” filminin bu günkü prömiyerindesin.
İnsan Uykudadır, Ölünce Uyanır!
Yeni bir sabah ve ben yine bir uykuya uyandım. Gerçek âlemde ne gördüm, bilmiyorum. Silüetler var sanırım. Yine belleğimi silerek bu dünyaya yollandım. Hayal âlemindeki bu günkü rolüm, sahne, dekor ve doğaçlama teksim her şey rutininde, yeni bir yalana hazırım. Buyurun amirim, uyandım.
Keşmekeş mi Ben mi Varoşundayım?
Her gün olduğu gibi evden çıkıyorum. Avrupa gibi temiz ve düzenli değil Amerika. Karma bir toplum ve her birey görgüsü nispetinde kent çorbasına kendi tuzunu karmakta. Çinlilerin işlettiği marketlerin önünden geçemiyor, her defasında yolun karşı tarafına geçiyoruz. Yani o kadar merak etmeme rağmen içeri girip satılan ürünlere bakamıyorum, bu kokuyu bünyem kaldırmıyor. Canlı kurbağa satıldığını öğreniyorum bir bayandan. “Petshop’da pahalı oluyor kızım için burada alıyorum” diyor. Elbet Çinliler yemek için satıyor kurbağaları.
ABD Parasının Üzerinde “In God We Trust” (Allah’a güveniyoruz) Yazıyor
Amerika’da inanç ve dini hürriyetlere hiçbir kısıtlama yok. Avrupa’da olduğu gibi kiliselere bağlı üniversiteler bulunuyor. İsteyen dilediği ibadethaneyi resmen açabiliyor. Yedi kişinin başvurusu üzerine yüksek sesle ezan okuma izni bile alınabiliyor. Kıyafet konusundada hiçbir yönlendirme yapılmıyor. ABD parasının üzerinde “In God We Trust” (Allah’a güveniyoruz) yazıyor. Ne kadar çağdışı, gerici ve yobazca bir yaklaşım değil mi? Ve insan ne kadar da garip bir varlık! Önce “Tanrı Öldü” diye ilan ediyor. Sonra bakıyor ortalık içler acısı, O’nu tekrar diriltmeye gayret ediyor.
Her Şehirde 30 Kadar Cami Var
Camiler tam hayatın içinde yer alıyor ve kuaförden sinema salonuna kadar her sosyal aktivite alanı bulunuyor. Düzenli yemek bile çıkıyor. Böylece her sınıf insan camilere gidip gelebiliyor. Biz de camilerden soğutmak için paso çalışılıyor. ABD’nin ilk başkenti Pensilvanya’da Osmanlı evlerine benzer yapılar dikkat çekiyor. Zaten araştırmacılar, kuruluş yıllarında Amerikanların Osmanlı sisteminden çok etkilendiğini belirtiyor.
Sokakta, Markette Yahudilerle Burun Buruna Gelmek…
Broklyn’de pek çok radikal yahudi yaşıyor. Sıklıkla yürürken bir yahudiyle karşılaşıyorsunuz. Sokakta gezerken radikal yahudiler kılık kıyafetleriyle gözünüze gözünüze batıyor. Siyah ceket, pantaloon, şapka altından çıkan bukleleri ile son derece iticiler. Daha bir set bakıyorlar bize, yahut bana öyle görünüyor. Onlar insan değil ayetleri geliyor aklıma, beni insan olarak bile görmemeleri rahatsız ediyor. Sürekli lanetlediğiniz bir toplum kanlı canlı karşınızda belirince, elinizde değil irkiliyorsunuz.
Yahudi Okulları Ayrı…
Bunlar dinlerine o kadar bağlı ki, çocukları bozulmasın, sisteme entegre olmasın diye tamamen kendi okullarında okutuyorlar. Genelde siyah ton hakim, kadın kıyafetleri uzun kollu ve diz altı etekten oluşuyor. Evlenen kadın peruk takmak veya saçını kazıtmak zorunda, saçını gösteremiyor. 20’li yaşlarında gencecik bir yahudi kadın görüyorsunuz, beş çocuğu var. çok fazla çocuk yapmak için çok ufak yaşta evlendiriliyorlar. Dışarıdan evlenmek yasak olduğundan yakın evliliklerden çok fazla oranda sakat doğum oluyor. Çok ağır oruçları var. Bu dönem unlu mamülleri asla tüketmiyorlar. Orucun başlangıç zamanı evlerin önündeki varillere, ekmek, un, makarna evde ne var ne yok atıp yakıyorlar. Yorum bile yapamıyorum, düşmanın zaaflarını görmek garip bir acıma hissi uyandırıyor.
Don’t Study Ver Hard! (Kendini Zorlama)
Amerika stresten nefret eden bir kültür. Bizdeki telaşın yarısı yok onlarda. Bizde işverenler özellikle çalışanı telaşa sokar, o zaman daha çok çalışacağına inanır. Ama Amerika’da asıl olan çalışanın işini sevmesi, cahilce ama onlarda işini seven iyi çalışır, üretir, diye düşünüyor. Sonuçta işin devamlılığından çok yenilik ve ilerleme de önemli. O da işini seversen olur.
Amerika’da yaşayan her milletten insan Amerikalı olmakla gurur duyuyor. “Önce Amerikalı, sonra İspanyolum” diyor örneğin. Tıpkı Osmanlı olgusu gibi müthiş bir bayrak sevgisi var. Çinlisi, Hintlisi, Arabı her fırsatta evinde, arabasında bayrak açıyor. Ama aynı Amerikalılar bayrağı iç çamaşır olarak da kullanıyor. Burada sevgi, saygı, hoşgörü hep beraber halay kıvamında yaşıyor.
Nasıl Para Basılır?
Amerika para kazanma konusunda tam anlamıyla ustalaşmış durumda. Nereden nasıl gelir elde edilir son derece iyi biliyorlar. Kenedy Müzesi diye girdiğiniz cadde, onun vurulduğu alandan mütevellit, kapatılan uzay üssü müze olarak kullanılıyor, zaten New York adım başı müzelerle turistten ödenek kopartıyor.
Maksat Gezmek Değil Sistemi Çözmek…
Amerikalılar Sivil toplum örgütlenmesine çok önem veriyorlar. Bu örgütlerin toplumda ve hükümet üzerinde etkisi fazla. Buraya gelen yetkilileri bile sivil toplum örgütleriyle de görüşüyor. Resmi görevliler halkın beyanına inanıyor.
Tüketim Canavarı Bir Millet
Ünlü New York Times gazetesinin Pazar günü kaç sayfa çıktığına dair kesin bir bilgi dahi yok, o derece yani. Tartmışlar: Tam 3 kilo 600 gr. İsraf olsun işte, kim okuyabilir o kadar sayfa yazıyı? Tüketim kültürü son noktada Amerika’da. Burada yaşayan bir genç şöyle söylüyor: Amerika’da çok para kazanıyorsunuz evet, ama aynen geri alıyorlar.
Suç Forewer!
Tam 320 kilometre metrosu ve 462 istasyonu var. Kat kat raylar üzerinde şehir hareket halinde. Sokakta yürürken alttaki metroyu kolayca hissediyorsunuz Olanca göz kamaştırıcılığına rağmen New York, dünyanın en çok suç işlenen şehirlerinden biri. Yılda ortalama 1500 cinayet işleniyor, bir o kadar da ırza geçme var.
Küçük Esnaf, Fotoğraf Makinesi ve Saat Kordonu…
Yol üstü bir dükkâna yol sormak için giriyoruz. Burayı Pakistanlılar çalıştırıyor. Zaten burada küçük esnafların çoğu Hindistanlı veya Pakistanlı veya bana onlar rast geliyor. Bakıyorum emanet fotoğraf makinem burada 1/3 fiyatına, hemen alıyorum. Arkadaşım ise daha aksesuar modunda, dün aldığı saatin kordonu teninde soğumadan daha, bu seferde parfümeri dükkânlarının rayihasına kapılıyor.
Yol soracaksanız Hindistanlıları tavsiye ederim, tane tane konuşuyorlar; kelimeleri yutan, yuvarlayan, şekilden şekle sokan Amerikan aksanından eser yok onlarda. Tabi asimile olacak kadar uzun süredir burada değillerse. Neticede yolumu buluyor, yoldaki işaretler tadında bir serüvenle halime şükür, Rabbime övgü, tesbih, teslim ve tevekkülümü arz ediyorum.
Her Şey Tadında Güzel…
Marketleri gözden geçiriyoruz. Şişmanlık çok yaygın olduğundan büyük marketlerde aküyle çalışan tek kişilik özel otolar kullanılıyor. Özellikle muz çok ama çok ucuz. Sadece sebze ürünleri bana epey pahalı geldi. Aldığım iki kilo domatesin, üzerindeki kilo ibaresinin 400 gramı ifade ettiğini öğrenince domatesi bırakıp, basit bir akıl yürütme ile “ucuz iyidir, tropical ucuzdur; o halde tropical iyidir” diyerek sudan ucuz olan muz ve ananas alıyorum.
Çin, Tayvan, Hindistan gibi az gelişmiş ülkelerin malları göze çarpıyor. Amerikalı made in USA etiketini pek göremiyor. Amerika uyanıklık yaparak, üretimi az gelişmiş ülkelere kaydırıyor. İşin sadece organizesi ve ticaretiyle ilgilenip aslan payını kendisi alıyor. Bizden pay biçelim: ne çiftçi kazanır, ne de pazarcı, aslan payını kabzımal almaz mı? Anlaşılan simsar Amerikalı kendini yormadan tv karşısında elinde bira ve cipsiyle göbeğini kaşıyor.
Elektrik Dahi Kullanmıyorlar…
Şehrin göbeğinde kurulmuş semt pazarında bir tezgâhın önü epey kalabalık. Ürünler farklı görünmüyor, talebin sebebini merak ediyorum. Bu Amishlerin tezgâhı diyorlar. Hıristiyanlığın bir tarikatı olan Amishlerin en belirgin özelliği, teknolojinin tüm nimetlerini ve modern devletin kurumlarını reddediyor olmaları. Bu öyle sadece lafta kalan bir reddediş de değil. Devasa çiftlik evlerinde ne klima var, ne de telefon. Çünkü Amishler elektrik kullanmıyor, devlet hizmetinde çalışmayı reddediyor, oy kullanmıyor, askerlik yapmıyor, çocuklarını okula göndermiyor, hatta ve hatta vergi vermiyorlar. Zorunlu eğitimin hayat tarzlarını tehdit ettiğini düşünen bu sıra dışı tarikat, Amerikan eğitim sistemine de karşı. Onlara göre lise eğitimi, çocuklarının Amish geleneğini devam ettirmelerine engel olabilir. 1972 yılında ABD yüksek mahkemesine bu konuda açılan dava sonucunda, Amishlerin dinlerini özgürce yaşama hakları bulunduğuna karar verilmiş. Bu da Amish çocukları için zorunlu eğitimin gerekli olmadığı anlamına geliyor. Evli erkeklerin bıyıksız sakal bıraktığı, kadınların başörtüsü taktığı Amishleri kalabalık içinde ayırt etmek hiç de zor değil.
İnancı Kuşanmak ve Tavizsiz Bir Yaşam
Amishler, tarım ve marangozlukta uzmanlar. Yaşamlarını 'Ordung' adı verilen ve yazılı olmayan bir kurallar silsilesi çerçevesinde şekillendiriyor. Erkekler, sade, uzun kollu, yakasız gömlekler giyerken kışın siyah fötr şapka yazın hasır şapka kullanıyor. Kadınların giyimleri de erkeklerinki kadar sade. Tek parça uzun kollu etekler, hiç kesilmeyen saçlar en belirgin özellikler. Evlenene kadar başlarını siyah bir örtü ile örten Amish kadınlarının mücevher takmaları ve makyaj yapmaları da yasak. Kadınların süs olarak kullandığı en önemli aksesuar ise bazı bayramlarda başlarına taktıkları çiçekler. Aile yaşamının çok önemli olduğu Amishlerde her ailenin ortalama 7 çocuğu bulunuyor. Bu tarikatın üyeleri alçakgönüllülük ve yardımseverliği kendilerine rehber edinmişler. İmece son derece yaygın. Hasat mevsiminde, maddî zorluklar yaşayan ya da ürününü tarladan kaldıracak gücü olmayan Amishlere imece usulü ile yardım ediliyor.