Hangi Muhammed’i Biliyorsunuz! ve Seviyorsunuz!
Muhammed'i bilmek ve tanımak için; yolun nereden başlayıp, nereye devam ettiğini ve nerede tamamlandığını bilmek de gerekir. Kaç tane Muhammed tanıyoruz, nasıl biliyoruz ve nasıl anlıyoruz? Bunu da düşünmeden, Muhammedi yaşamak ve yaşadıklarımıza anlam vermemek gerekir.
İletişimle birlikte artan felsefi görüşlerin, insanoğlunu getirdiği noktada, varlık ve yokluk sürüncemelerine dayanılması gerekenden uzak durdukça, kaybedişe daha çok yaklaşıyoruz. İçimizdeki bunalımların ışığını kararttıkça, feryat figan peygambere ağıtlar yakıyoruz.
"(Ey Müslümanlar!) Allah’a itaat edin, Resule itaat edin ve (Allah'a karşı gelmekten) sakının! Eğer (O'na itaatten) yüz çevirirseniz, bilin ki Rasûlümüzün görevi, ancak apaçık duyurmaktır (tebliğdir)." ( Mâide Sûresi: 92 )
Muhammed’in sözlerinden uzaklaştıkça girilen akıl almaz girdabın sessizliğinde ağlayışlar, hiç bitmeyecektir. Nasıl bir Muhammed istiyorsunuz? Yaşamınızda hiçbir yanlışınıza ve günahınıza karışmayan bir elçi mi? Yoksa karışsa bile sadece sevelim ama, bizleri ümmetini affıyla sarıp sarmalayan bir Ahmet mi? Ya da hiçbir şeye karışmayan, konuştuklarının içinden çıkamayan ve zamanında kalan bir Mustafa mı? Aklın almadığı bir tasviri vardır her cemaatin Muhammed’in de.
“Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Resulünü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek Sevdiğini Allah için sevmek Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek ”
Bazen yaptığı her şey kutsal ötesi sayılan, insani duyguları bir köşeye atılan ve düşünülmeyen biri. Bazen zamanın sahnelerinde destanlar yazan bir kahraman, anlatıldığı kadarıyla bilinen, izlenen ve yerlere göklere sığdırılamayan melek vari bir adam. Onu seveceğim derken, yol üzerindeki taşların arttığının farkında olmayan sünneti ehli, sevdikçe kaybettiklerinin de farkına varmaz bir hal almaktadır. Onun yaşamak için bastığı yerlere basmaya kıyamayan, o buralardan geçti diye ağlayan, tesbih ederken tesbihi zikri adeta can boğaz da bitiremeyenler, onun dostluğundan uzaklaştıkları gerçeğini bir görseler, neler kaybettiklerinin o gün farkına varacaklardır.
“Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Kim benim sünnetimi ihya ederse beni sevmiş olurBeni seven de cennette benimle beraber olur”
Muhammed-i sevmek, ona aşkla bağlanmak demek; onu hayal etmek için istişare ve dilek namazları kılmak demek değildir. Onu anlamak, ona dost ve yaren olmak için, onun gibi yaşamak demektir. Ondan önceki peygamberleri hiçe saymadan, Muhammed’in onların torunu olduğunu kabul etmek demektir. Muhammed'i yaşamak demek, ona tapmak demek değildir. Anlattıkları dinlemek, sözlerinin mahiyetindeki cümleleri hayata geçirmek için, öğrenmek demektir.
Muhammed koca bir İslam tarihini, birileri ağlasın diye yaşamadı. Ona bahşedilen görevi yerine getirmek, ruhuna üflenen yolu sevgiliden geçen, İslam için yaşadı. Göze aldığı, savaştığı ve ömrünün her anına yazdığı Kur'anı tüm âlemler yaşasın, diye yaşadı.
“Kır putları ey Muhammed,
Gölge olmasınlar artık kalbimizin Kabesine.
Bir kez daha gel Muhammed,
Ziyan etmesinler artık secde edilen gerçeği.” A.GÜL
Putları kıran Muhammed'i, putlaştırmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz! Bunu çok ama, çok merak ediyorum. “İnsanların düşündükleri ve inandıkları gibi yaşadığını” söyleyen, Ömer’den Allah razı olsun. Muhammed’in sakalının peşinde birbirinin üzerine çıkıp, görmeye çalışanlara acıyorum. O sakalın sahibi savaşırken bile, Yahudiler onu taşlarken bile ağlamamıştı. Kâbe’nin merdivenlerine çıktığında, “Hacerül-Esved” taşını öpeceğim diye çaba harcamamıştı, çünkü Muhammed; “Ey kâfirler ben sizin tapmakta olduklarınıza (putlarınıza) tapmam. Benim ibadet edeceğime de (Allahü teâlâya) siz kulluk ediciler değilsiniz. Ben sizin taptıklarınıza (hiçbir zaman) tapmış değilim. Siz de benim kulluk etmekte olduğuma (hiçbir vakit) kulluk ediciler değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana” diye haykırıyordu, inandığı tek ve ebedi olanı. Kan revan içinde kalmıştı. Ama geri dönüp kaçmamıştı, oralardan. Ve o gün gelmişti! Taşlanarak kovulduğu Kabe'ye girmiş ve insanların yüzyıllardır, Tanrı diye taptırdıkları putları yerle bir etmişti. “Nerede benim resmimi görürseniz yırtın atın” diyen de Muhammed’di. O şekilci ve biçimsel her türlü kaygıdan uzak, aklın ve izanın peygamberiydi.
“Yerle bir ediyorum içimdeki kabusu
Kırıyorum yüreğimdeki putları
Sanemler can çekişirken taştan ve tahtadan cansızca
Vuruyorum aklımın tokadını inanıp da
İnanma sanrılarıyla yaşayan putperestlere.” A.GÜL
“Allahı bilmek ve tanımak için beni dinleyin, bana kulak verin” diye, anlatan da Muhammed’di. Kur'anı yaşayan da, Kur'anın ahlakını yaşatan da Muhammed’di. Adını anarken bile içi titreyenlere, İslam sohbetlerinde söz hakkı veren de, onlara öğretmenlik yapan da Muhammed’di. Kadına, kadınca davranan da ve kadını incitmeyen de Muhammed’di. Onu taşlayanları fetihlerden sonra, İslam’a kabul eden ve kucak açanda oydu.
Halid bin Velid’in Uhud’da, İslam ordularına yaşattığı hezimeti, O İslam saflarına katıldıktan sonra görmezden gelen ve Halid Bin Velid-i bağrına basan da Muhammed’di. Sözün ötesi yok! Hz. Muhammedi sevmek, onun sünnetini uygulamaktan geçer. Onu dinlemek ve söylediklerini yapmak Kur'anın kendisidir, zaten. Salâvatsa sünnetinin her karışında, selamsa bastığı her adımın ardında yazılıdır anlamak isteyenler için.
“ Ve Muhammed de ancak bir peygamberdir. Ondan evvel de peygamberler gelip geçmiştir. Eğer o ölürse veya öldürülse siz gerisin geriye mi dönüvereceksiniz? Ve her kim gerisin geriye dönerse elbet Allahu Teala’ya hiçbir zarar vermiş olamaz. Ve Allahu Teala şükredenlere mükafat verecektir.
Hz. Muhammed’e peygamber ötesi, erişilmez ve ulaşılmaz anlamlar yükleyenler, artık silkinip kendilerine gelmeliler. Gerçekleri görmek ve yaşamak, İslam peygamberinin bize anlattığı en güzel öğretiydi. Ona ulaşılmaz anlamlar verdikçe, ancak ve ancak ona yaklaşamaz ve uzaklaşmanın da alası yaşar ve yaşatırız. Şekilci Müslümanların dine verdiği zararı, Azazil bile verememiştir, hayatı boyunca.
“ De ki: ben Ancak sizin gibi beşerim, bana vahyolunuyor ki, sizin ilahınız ancak
bir ilahtır. Artık hanginiz Rabbinin manevi huzuruna ermek niyazında bulunur oldu ise iyi amel işlesin ve Rabbine kullukta ibadetine hiç kimseyi ortak edinmesin. (18/110)
evrenı sonsüslığ yaratan allah bizi yaratı sü toprağttan.
Aralık 14th, 2010 at 09:47evrenı sonsüzlığı yarattan allah bizi yarattı sü toprağttan toprağı can yaptı çan toprağyaptın tüm alemı yaratın o ademden yer yüzüne dağtın her muhammed müstafa gelen o hakikkettan guneşı yaratı guk yözüne işık verdı yer yözüne ruhmetın verdin çan toprağına çiçekler açıldı her dalından yıldızları donatın guk yüzöne ışıkler seçilmış gecelerınden..
Aralık 14th, 2010 at 10:02