content
17 Eyl

Hangi Barış?

Ortalık birden hareketlendi. Herkes bu anı bekliyormuş sanki, duyan geldi duyan geldi.. İçeride malum terör örgütüne ilaveten elinde silah olmadan söz söylemekten aciz, kendini özgürlük havarisi gösterme sevdasına düşmüş aşırı sol örgütler… Dışarıda PKK’sından, IŞİD’ine silah tüccarlarının gözde müşterileri, Batılı gözüdönmüşlerin ileri hizmet karakolu olmaktan başka bir değerleri olmayan; fakat her biri üstlendiği göreve göre ya Müslüman beğenmeyen ya insan beğenmeyen cana kıyma makinaları.. Duyan gelmiş vesselam..

Bir de bunlara medya tribününden tutulan alkışlar, barışla silah ve şiddet arasına çizgi çekmeye eli varmayan kafası karışıklar da eklenince tam oldu..

Düşmanın belli ise işin nispeten kolaydır, kimle ne için mücadele ettiğini bilirsin; terör örgütü olarak tescilli olanlar bu gruptandır. Fakat beni en çok rahatsız eden; daha iki ay bile olmadı, seçim sandığından çıkmış bir partinin genel başkanının savaş amigoluğuna soyunmasıdır. Bu ikiyüzlülüğü yapma cesaretini nereden aldıkları sorusuna ‘efendim kendi ifadeleriyle sabittir ki sırtlarını sınırdışındaki silahlı örgütlere dayadıkları kendi ikrarları ile sabittir’ denebilir. Tamam bu doğru; fakat bir doğru daha var..

Askerde bir şey öğrenmiştik, “savaşın tedbiri hazarda, yani barış zamanında alınır”. Bizim genel karakterimizde var maalesef, her işi son dakikaya bırakmak, sınav gecesi ders çalışarak başarılı olmayı ummak v.s. Aynı vurdumduymazlığımız günlük hayatta da her yerden fışkırıyor. Ben de bu köşeden zaman zaman toplum hayatında ıskaladığımız hususlara dikkat çekiyorum ama ne işe yaradığından emin değilim açıkçası. Emin olamıyorum; çünkü biz çoğunluk itibariyle aynı zamanda doğruyu, yapılan ikazları değerlendirip aklederek anlamak yerine tosladığımız duvardan öğrenmeyi pek severiz!

Yıllardır her 1 Mayıs’ta yüreğim ağzıma gelir. Ben prensip olarak, benim hoşuma gitsin veya gitmesin, kimin neyi kutladığına karışmam. Fakat 1 Mayıs’ları, onun yanında bazı kutlama/toplantıları illa da Taksim’de yapacağız diye tutturan, bu konuda adeta kamu otoritesine meydan okuyan bir güruh var. Kendilerine kutlama için başka yer tahsis edilmesine rağmen bu inatlarından vazgeçmiyorlar. Sözümona işçi ve halk dostu bu sevimli(!) arkadaşlar, her sene o inatlaşma günleri gelip çattığında Anadolu’nun her köşesinde milyonların ‘acaba yine ortalık karışır mı?’ endişesiyle hop oturup hop kalktığını görmüyorlar, görmezler, görmek de istemezler. Çünkü bunların ‘halk’tan, özgürlükten, kutlamadan anladıkları bizim anladığımızdan başka birşeydir. Onların kullandığı şekliyle bu kelimelerin, malın içini temsil etmeyen etiketten farksız olduğunu bütün Türkiye biliyor..

Biliyor da bu Türkiye’nin sağduyulu insanları adına konuşma ehliyetini kendinde bulan aydın/münevver insanları, kanaat önderleri ne yapıyorlar? Niçin bu dayatmalara zamanında tavır ve tepki geliştiremiyorlar? Bir avuç marijinalin, milyonların huzurunu rehin almasına zemin hazırlanıyor veya engel olunamıyor? Kenarda oturup herşeyi devletten, kamu otoritesinden beklemekle aydın olmanın sorumluluğu yerine getirilmiş oluyor mu?

Hayatın boşluk kabul etmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Sen üstüne düşeni zamanında, günevvelinden yapmazsan, iş işten geçtikten sonra ne kadar zorlasan da ya geç kalmış olursun ya da sınav gecesi ders çalışan talebeden farkın kalmaz!.

Şimdiden tezi yok, artık herkes sapla samanı iyi ayırmalıdır. Sapla samanı ayırmamakta ısrar edenlerin deşifre edilebilmesi için de tavrını eğip bükmeden ortaya koymalıdır. Suret-i haktan görünüp de bilerek veya bilmeyerek terörün, kaos tüccarlarının, huzurumuza kastedenlerin ekmeğine yağ sürenleri de tercihlerini netleştirmeye zorlamak gerektiğini düşünüyorum.

Hasıl-ı kelam; Batı standartlarında medeni hak arama ve protestolara eyvallah.. Ama bunu yaparken, toplumu tedirgin edecek şekilde sözden ve kalemden başka araçlara başvurulmasını (taştan sopadan silaha kadar ne varsa), ve protestoların kargaşa ve huzursuzluk kaynağı haline getirilmesini ve bunlara sempatiyle bakılmasını kabul edemem, etmiyorum. Sesini çıkarmayan milyonlarca insanı aptal yerine koyarak; molotof, sopa, silah, cinayet eşliğinde söyledikleri barış ve insanlık nutuklarına inanmamızı bekliyorlar.

Yok öyle bir şey…

Etiketler : , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank