Hamam Aynı Birkaç Tas Değişti
AKP, 10 yıldır bu ülkeyi yönetiyor.
Ne değişti?
Ne değişti sorusunu, nelerin değişmediğine bakarak da cevaplayabiliriz.
Yamalı bohçaya döndürülmüş 12 Eylül Anayasası olduğu gibi duruyor.
Siyasi Partiler Kanunu aynen duruyor.
Seçim Yasası ve meşhur %10’luk seçim barajı olduğu gibi korunuyor.
Ceza yasaları olduğu gibi duruyor.
Güya özgürlüğü kısıtlayan bir madde kaldırılmış gibi yapılıyor ve yerine aynı niteliğe sahip yasalar konuluyor. Öyle acımasız bir durum ki, bir pankart açan, yürüyüş yapan, slogan atan kimseler için pekâlâ gizli örgütten, terörden vs yargılanabiliyor.
2004 yılında kaldırılan DGM’lerin yerine ihdas edilen Özel Güvenlik Mahkemeleri devam ediyor.
Yargısal sorunlar bütün ağırlığıyla devam ediyor.
Kürt sorunundaki çözümsüzlük bütün acılarıyla toplumu kasıp kavuruyor.
Daha birçok konu sayılabilir.
AKP, çözüyormuş gibi yapıyor.
Önceki hükümetler gibi “Mış”, “Miş” deyip duruyor.
Vesayet rejimini geriletme sürecinde çoktan frene bastı!
Çünkü AKP, derin devletin dejenere olmuş, çeteleşmiş kısmını tasfiye ediyor!
Ve kendisi iktidar oldukça, kendi aklıyla devletin aklı örtüşüyor.
Aslında AKP’nin zihin dünyasının otoriter devlet yapısıyla çelişen bir yanı yok.
Tersine, onu içselleştirmiş bir yapıya sahip.
O kadroların tedrisatının ana fikrini idari anlamda güçlü ve tekçi bir devletçilik ve tek tip toplumculuk oluşturmakta.
Özgürlük, kendileri içindir.
Eşitlik, onların zihin dolaşımında hiçbir zaman yer almamıştır.
Peki, AKP hiç iyi şeyler yapmadı mı?
Elbette yaptı!
3 sene öncesine kadar vesayet rejimine karşı bir duruşu vardı.
Bu duruş, nesnel olarak da demokratik bir pozisyona tekabül ediyordu.
Pozisyon, kolayca değiştirilebilir bir tavır alıştır. Yani ideolojik olmaktan çok, pratikte faydacı ve geçici bir durumu işaret eder.
AKP de iktidar oldukça devlete benzedi (zaten o benzemenin potansiyelleri AKP’nin içinde hep vardı), devlete benzedikçe de, pozisyonunu kolayca değiştirerek milliyetçi, otokrat ve nobran bir dil kullanmaya başladı!
Genellemelerden somut bazı olaylara gelecek olursak;
Deniz Feneri davasının izlediği süreçte yapılan tahliyeler için Hükümetin etkili üyesi Bülent Arınç, tutukluluk sürelerinin cezaya dönüşmesini önleyen bu karar ile yapılan tahliyeleri övüyor, bu kararın başka davalardaki hâkimlere örnek olmasını diliyor ve başka davalarda da tahliye beklediğini belirtiyor.
CMUK’da gerekli demokratik düzenlemeleri yapmaktan uzak duran hükümet, hâkimlere göz kırpıyor.
Bunun adı, yargıya inceden müdahale değil midir?
Deniz Feneri davasının seyri böyleyken, aynı hükümet döneminde Hırant Dink, Malatya Zirve Katliamı ve daha birçok davalarda başka sorunlar yaşanıyor.
Örneğin, Dink davasının soruşturma ve yargı sürecinde hükümet üzerine düşeni yapmadı, yapmıyor.
Mahkeme, Dink cinayeti sırasında o bölgede yapılan cep telefon kayıtlarını TİB’den istemesine rağmen, TİB, bugüne kadar bu kayıtları vermedi.
AB ilişkilerine gelince; 2007’ye kadar AB’ci olan Başbakan, 2007’den sonra Ankara kriterleri gibi bomboş bir lafa sarılarak tam da devletin görüşüne geldi. Belki de ondan hiç ayrılmamıştı. Bunda AB’deki muhafazakâr hükümetlerin etkisi olmakla birlikte, aslında biz ülke olarak AB müktesebatı doğrultusunda adım atmadık.
Daha bir ihale yasamızı bile AB hukukuna göre düzenlemedik!
Neden?
İktidarda olmak tatlı da ondan!
AKP ve Başbakan Erdoğan, yeni bir hamam inşa etmediler.
Ya da mevcut hamamı yeni baştan yapmadılar.
Mevcut oligarşik hamamın içindeki birkaç tası değiştirdiler.
Devletin ve toplumun kiri, bu hamamda arınmaz!