Haksızlık Her Yerde
Medeniyetin tanımı nettir.
Bireylerin diline, dinine, ırkına, cinsiyetlerine bakılmaksızın eşit haklar tanıyan, özgür ve refah yaşam sağlayan, kültürel ve bilgi zenginliğini önemseyen ülkelerde medeniyetten söz edilir ve insan hakları bu anlayışla gelişir.
Türkiye’de ise tanımlar değişiyor son zamanlarda, kavramlar karışıyor.
Ne kadar güçlüyseniz o kadar medenisiniz!!
Ne kadar zenginseniz o kadar itibarlısınız!!
Yarın 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü kutlanacak.
Eşitlik, adalet yerine, nasıl güçlü bir ülke olduğumuz anlatılırsa şaşırmayalım.
Orantısız güçten mi söz ediliyor; yükselen gökdelenler, rezidanslar gösterilmeli. Hukuk inancı zedelendi, yolsuzluklar toplumsal vicdanı yaraladı mı, bu konunun da tartışılmasına gerek yok nasılsa faizler düşüyor!
O zaman IMF uyardı ciddi durgunluktan söz ediyor, yanıt hazır “Biz IMF’e borç verecek ülkeyiz”
Aslında şaşırılacak bir süreç değil bu...
GÜÇ YOĞUNLAŞMASI
Çünkü “güç otokatalitiktir.”
Yani, kişisel güç, örgütsel güç, ekonomik güç ve politik güç, bunlardan birine sahipseniz, biri, bir süre sonra diğerini kendine çeker ve buna erişince bir üst kademeye atlayıp, bir diğerini çekmek ister.
Ve bir diğeriyle birlikte, toplumda güç yoğunlaşması ortaya çıkabilir.
Toplumda güç yoğunlaşmasının olması demek, özgürlüklerin, hakların kısıtlanması demektir. Gücü kontrol etmediğiniz sürece ancak onun koyduğu tanımlar içinde özgür olabilirsiniz.
‘ASGARİ’ DEĞER
Haydi biraz pratiğe gelelim.
Bu anlayış öyle yayılıyor ki, herkes zenginleşerek güçlü olmak istiyor.
Nasıl zengin olduğunun da önemi yok, itibar varlıkta!!
Bizim bildiğimiz, eskiden itibarlı insanlar vicdan ve ahlakıyla emsal olanlar, elindekini avucundakini paylaşanlardı.
Öğretmendi üç kuruş maaş alır ama tüm yoksul öğrencilere ücretsiz ders verirdi.
Gazeteciydi, uzak şehirlere sürülür, simite talim eder ama ilkelerinden vazgeçmezdi.
Her şeyden önce insan, insan olduğu için itibarlıydı.
Şimdilerde bakın
Sahte kibarlıkların ardında, insana ‘asgari’ değer bile verilmiyor.
Kimin ne kadar başarılı, çalışkan, üretken olduğunun önemi az, kime daha yakın ve kurallara sadıksa karşılığını alıyor.
Etrafımız küçük küçük kralcıklarla doldu çünkü onların kendine göre sarayları var .
Var olabilmek için sonsuz itaat şart.
Başarı değil, bağımlılık ve ilişkiler öne çıkıyor.
Mesele itibarı yalnızca saraylara indirgemekte de değil.
Varsın ülkede 29 milyon insan yoksulken birileri itibarımız artıyor diye mutlu olsun.
Ancak artık saraycıkları olmayanların itibarları kalmıyor ve gücün yoksa sistem ‘insan’ yerine bile koymuyor.
Tanınmış Alman Kadın filozof Hannah Arendt’ın ‘bazı insanlar başkalarının menfaatlerini yerine getirebilmek için yaratılmış kurbanlıklardır’ sözü her ne kadar içimi yaksa da maalesef bu yıl yine akla geliyor.