Hafızamızdan Acıları Nasıl Temizleyeceğiz?
Zaman gelir ki yaşanan bir anı, istenmeyen, acı veren ve hayatımızı kâbusa döndüren olur.
İstemedikçe o bizimle kalır. Acısı her an çoğalır. Yaşanması gereken yeni zamana sekte vurur.
Biz debelendikçe, düşüncemizde tekrarladıkça o daha derine yerleşir. Ve yuvasının alanını büyüttükçe büyütür. Anıların yaşadığı yer diyebiliriz bir adı da unutmamak olan hafızaya!
Belki bir zaman keyif aldığımız şimdilerde istenmeyen acıyı değiştirmek mümkün müdür?
Ya da hafızadan silmek…
O kadar gelişmeler var ki unutmayla ilgili bilim dalları, neden hala bir işe yaramaz dersiniz?
Çok bilim adamı değişik deneylerle çalışmalarını hala sürdürmekteler.
Benim de çoğu zaman hep kafamı karıştırmıştır. Hafızada yer edip ta derinlerdeki acıyla uzun zaman sonra kişinin yüzleştirilmesini biraz sakıncalı bulmuştum.
Psikolog arkadaşlarımla da bu konuyu konuştuğumda hep kafamın bir yerlerinde soru işareti kaldı.
Düşündüm hep, anılar beyinin hafıza bölümünde bir klasöre dizilir gibi istiflenip kaydediliyor. Peki, zaman çoğu şeyi yok ediyorsa, biz anılarımızı geri çağırdığımızda bazıları neden hiçbir etki etmiyor da bazıları hep can yakıyordu?
Bazıları ise hafızadan siliniyor hiç hatırlanmıyordu.Bunun cevabı çok net aslında.Bu anılar çok sık yeni zamana çağırılıyor da ondan!
Ama en merak ettiklerimde hafızadaki klasörde yerini alan anıların istenmeden yaşanan; yanlışlıklar, keşkeler, yarım kalmışlıklar ve benzerleri. Yani acı verenler, unutmak istediklerimizdi.
Yine merak ediyordum; çoğu yeni yaşamdan dolayı gündeme gelmediğinden etkisiz hale geliyorsa bu saydıklarım neden ilk günkü gibi canlılığını koruyordu?
Onlara “çok etkileyiciydi bir zamanlar” diyemezsiniz. Çünkü bir örnek verirsem; ortalığı toz dumana kattığınız aşkınız bittiğinde yaşanan yeni aşkta gündeme gelse dahi hiçbir manası kalmamış oluyordu.
Ne oluyor da bazıları tazeliğini koruyor da diğeri orijinal şeklini bozuyor anlayamıyordum doğrusu.
“İstikrarı kaybolmuş anı tıpkı buzun erimesi gibi” diye benzetmiş bir bilim adamı.
Düşündüm sonra yine zihin temizleme metodunun bu konuda olumlu işlevine verdim sonucu…
Yenilerle yer değiştiriyordu da ondan dedim kendi kendime…
Evet, her yeni yaşam yine anı olacaktı. Yaşandığından eskiler tedavülden kalkıyordu. Deyim yerindeyse buzlar su olup sonra buhar oluyordu. Boşluk yeni yaşanmışlarla doluyordu. Sanırım her yeni yaşanan eskilerden güzel ve doyumsuz görünenlerin şeklini bozuyordu. Çünkü doyulmuştu bu yaşanana!
Her seferinde kafam karışıyordu bu konudan dolayı.
Hafıza bir beyin gibi, bir kalp gibi elle tutulamaz bir şey!
O kalbe benzemez ki. Gidilen yolları göresin, gidilen yolları sayasın… Bu durumda bir kalp damarları gibi elle tutulup göremiyorsan anılar hafızada nasıl tutulur ki diye düşündüm meditasyonun gerekliliğinde.
Ele avuca sığmayan düşünceler gibi anılarda zamanla devasal boyuta ulaşacak molekül bilmeceleri gibi.
Nasıl çözülür nasıl ele avuca gelir ki hep gündeme getirsen bile.
Önce şu sorunun cevabını bulmalıydı insan.
Nasıl ve neden unutulur anılar? Ve ya şöyle bir soru daha; Hafızalardaki anıları seçerek silebilir miyiz? En ilgi çekenleri seçip unutmak işlemi nasıl olacaktı? Hani “telefon defterimi kaybettim nerde olduğunu unuttum” diyen arkadaşımın defteri koyduğu yerin hafızasından silmesi gibi…
Sanırım zamanla stres halini alan bu silinmeyen anılar olsa gerek.
Bu konu çok geniş!
Şimdilik şöyle bağlamak hoş olacak keşke mümkün olsa. Bazen yazdığımız yazıyı bilgisayarda bir “enter” tuşuyla sileriz ya onun gibi…
Ne güzel olurdu değil mi?
Beynimizin sistemini bozan doluluğun temizlenme yollarını arayalım daha sonra ki yazılarımızda…
Sevgiyle mutlu kalın.
Hafızamızı bir çam ağacına benzetiyorum.Yaprakları zor dökülen yeşil kalan...Acılarımız da en üstteki en zor dökülen yaprakları gibi.Diken yapraklar en taze kalanlar..Onları baştacı ediyoruz sanki acı çekmek bize değer kazandıracakmış gibi.Ve güneşten daha çok faydalanıyorlar Yani senin deyiminle Maide hocam hayat enerjimizi en çok onlar emiyor ve direnç kazanıyorlar.Acıları hatırladığımızda bütün dallarımızın kırılası geliyor...
Mayıs 6th, 2010 at 13:57