Güven Adıgüzel ile Söyleştik…
Bilgi Ağı / İnteraktif Köşe Yazarı Gazetesi - Güven ADIGÜZEL Röportajı…
Konuşturan: Emre ÇAKIR.
Güven Adıgüzel... Kendine göre hayatın ilk çeyreğini devirmiş, tadı damakta kalan kitaplara imza atmış, şiirin büyüsüne inanan bir gönüllü şiir işçisi...
Ve burada, bu söyleşide olmasının asıl nedeniyse gönül tellerimizi titreten bir derginin editörlüğünü omuzlarına sırtlamış ve hala sürdürüyor olması. Son İstasyon'un ne kadar alçak gönüllü davransa da olmazsa olmazı...
Derdini kendine dert eden adamlardan, başka türlü hangi akıllı insan bir edebiyat dergisi çıkarma girişiminde bulunur ki?
Ben deliyim, Adıgüzel deli, biz bununla ancak övünürüz...
Çünkü biliriz ki deliler çok akıllıdır, zaten o yüzden onlara deli denmiştir.
Buyurun o halde iki delinin sohbetine.
Güven Bey, 'Son İstasyon' fikri nasıl ortaya çıktı?
Güven ADIGÜZEL:
Son istasyon projesi 2006 yılında o dönem yaşadığımız mabet olan İzmir’de başladı. İş çıkışlarında arkadaşlarla sürekli buluştuğumuz -İzmir’in kültür, sanat hayatının kalbi de sayılan- ve belli bir entelektüel çevrenin takıldığı mekân olarak ün yapmış ‘Kızlarağası Han’ındaki köpüklü Türk kahvesi eşliğindeki haftalık toplantılarımız neticesinde ilk adımlarımızı attık. Aslında gerçek hedefimiz Şalgam-Kebab işine girmekti ama paramız o işe yetmeyince 22 yaşlarındaki 4 hayalperest olarak şimdi adını buradan vermek istemediğim bir arkadaşımızın ‘biz neden dergi çıkartmıyoruz ‘ adlı sorusunun peşine düştük. Daha fiyakalı anlamda ise; sıkıcı, fazlasıyla akademik, okuyucu ile arasına kalın duvarlar örmüş, kendisini okutmak gibi bir derdi olmayan, tekdüzeleşmiş ve heyecanını yitirmiş edebiyat dergilerine bir alternatif olabilmek nihai amacımızdı.
Derginin mürettebatının farklı mekânlarda olmasının ardındaki sır perdesi ne?
Güven ADIGÜZEL:
Dergimizin yayın kurulu; Iğdır, Ardahan, İstanbul, Diyarbakır, İzmir ve Malatya illerinde ekmek parası diye adlandırılan hayatsal nesnenin peşinde koşturuyorlar. Yani sır dediğiniz şey aslında ‘Ekmek’… Bir araya gelemememiz ve dergimizin mekânı olmaması bizim için de çok acı verici ve zorlayıcı bir durum, şu anda yapabileceğimiz bir şey yok ama en geç iki yıl sonra şirin bir ege kasabasında dünyada mekân felsefesinden hareketle ‘Son istasyon’ sanat evini açacağız inşallah.
Dergi mürettebatında emniyet görevlisi var mı?
Güven ADIGÜZEL:
Dergi mürettebatımızın içersinde, dikkatli bir okurumuzun tarafıma göndermiş olduğu duyarlı e-maili neticesinde bir Mossad ajanı olduğunu tespit ettim, aslına bakarsınız bunu önce çok önemsemedim ama sonrasında dergiye ‘CIA’, ‘El-muhaberat’ ve ‘Savak’tan da sızmalar yaşanmaya başlayınca işin çığrından çıktığını gördüm. Sonrasında sürekli yaşadığımız finans sorununun birden yok olduğunu görünce bu olayı mecburen görmezden geldim. Şu anda gizli servis elemanlarıyla birlikte uyumlu bir şekilde çalışıyoruz, haklarını yemeyelim efendi çalışkan çocuklar hepsi. Şu ana kadar röportaj yaptığımız isimlerden ‘Murat Menteş’de dâhil bu gizli servis olayını anlayan olmadı. Ayrıca dergimizde emniyet görevlilerin çalıştığına dair bir takım iddialar benim de kulağıma geldi, benim polis olduğum da söyleniyor. Sevenlerimiz bizim ağzımızdan veya klavyemizden duymadıkları sürece hakkımızdaki hiç bir iddiaya inanmasınlar. İşimizle gündeme gelmek istiyoruz.
Neredeyse içindeki her yazıyı okuma isteğimi uyandıran dergiyi nasıl hazırlıyorsunuz? Ruhumuza bu denli hitap edebilmeyi nasıl başarıyorsunuz?
Güven ADIGÜZEL:
Aslına bakılırsa bunun için özel bir kurgu yaptığımızı söyleyemem. Ben ve ekip arkadaşlarım yalnızca sevdiğimiz şeyleri yazıyoruz ve bunları aynı paydada buluştuğumuz istasyon insanlarıyla paylaşıyoruz; Rap, Yeşilçam, Şiir, Sokak çocukları, Anti-emperyalizm, Beat kuşağı, Delikanlı Müslümanlar, Rock, Tarantino, Popüler kültür karşıtlığı, Sokak mobilyaları, Güney Amerika, Kolbastı-Modern folk, Direniş, Yeraltı, Yalnızlık, Orhan Veli, Genç sanatçılar, Anarşist edebiyat, Mizah, Etnik müzik, Politik sinema gibi… Daha uzar gider bu liste. Yeterince kirlenmiş bu dünyada iki satır özgürlük gibi bir derdimiz var, zaten dergi çıkarmak insanların dertlerinin toplamıdır. Derdimizi seviyoruz… Otuzuncu harf dergisinden Gökhan Şimşek dostumuzun şöyle bir sözü vardı Son istasyon için; ‘’Sizin kafanıza bir kaç delik açmışlar, o deliklerden ne varsa akıtıyorsunuz kâğıtlara, bunu daha önce bir tek Cahit Zarifoğlu için söylemiştim şimdi sizin için de aynı şeyleri düşünüyorum’’ Haşmet Babaoğlu ise ‘Bir heyecan vardır. Boğulmaktan ve kafayı dibe vurmaktan korkmadan kayalıklardan kendini denize fırlatmanın heyecanı’’ benzetmesini yapmıştı dergimiz için. Genel manada; Evet, parçalanmaktan korkmuyoruz ve bu heyecanı içinde hisseden herkesin ruhuyla benzeşiyoruz. Belki de ruhlar birbirine bir şeyler anlatıyordur, kim bilir… Keyifli okumalar…
Yasin Kara, Nevim Karahan, Kenan Namkoç, Ozan Şenci, İsmail Avan, Şahkurt Emirdağlı... Hepsi yüreğimizin derinliklerine işleyen yazarlar. Bu kadroyu oluşturmakta zorlandınız mı yoksa zaten bir dostluğunuz var mıydı?
Güven ADIGÜZEL:
Yazar kadromuz şu anda Real Madrid ile başabaş mücadele edecek durumda bence. Göbeğe ve sinema sayfasına yapacağımız birkaç takviye bizi zirveye taşıyabilir. Yazar kadromuz için söyleyeceğim fazla bir şey yok, ağır ve hiç bitmeyen mesailerine rağmen kalemlerini ellerinden düşürmedikleri için -başta aziz yoldaşım Yasin Kara olmak üzere- genel koordinatörümüz Bekir Cüce ve yukarıda isimlerini andığınız tüm arkadaşlarımla aynı kara parçasını ve aynı havayı paylaştığım için çok mutluyum. Bu isimlerin hepsi zaten benim kadim dostlarımdı. Son istasyon dergisi etrafında toplanarak hayata söyleyecek sözlerimizi biriktirdik…
Ben 'Son İstasyon'un Güven Adıgüzel olmadan kılavuzsuz bir karga olacağını düşünüyorum. Öyle ki her işe sizin koşturduğunuzu gözlemliyorum. Editörlükten, röportaja... Tek adam ya da bir başka deyişle has adam olmak zor mu?
Güven ADIGÜZEL:
Biraz klişe bir tabir olacak ama bu iş bir ekip işi. Dergi çıkaranlar çok iyi bilir, bütün iş genelde bir-kaç kişinin üstüne yıkılır, ekip içerinde bir adet devlet memuru olur, finansı o karşılar, bu da dergiciliğin doğasında olan bir şey galiba. Ev arkadaşı olmamız nedeniyle bu yük fazlasıyla benim ve Yasin Kara’nın üstünde. Diğer ekip arkadaşlarımızın askere gitmesiyle birlikte bu yükü ikimiz birlikte omuzladık. Sorunuza gelince; Tek adam olmak zor bir şey mi bilmiyorum ama ‘adam olmak’ en zoru galiba.
Yalan yok, derginin belki de en sevdiğim bölümü yazarının adını bilmediğim 'Bir Delinin Not Defteri' Bu kadar sevmemin bir başka nedeni de aynı tarzda yazdığım yazıların elimde bulunması. Bir deli kimdir, kimlerdendir? Anlatır mısınız?Anlatırsanız bize kızar mı?
Güven ADIGÜZEL:
‘Bir delinin not defterinden’ dergimizin gizli starı gibi adeta. Herkesin çok beğendiği ve bu beğenilerini bize mesaj yoluyla ilettikleri bir köşe. Hayata dair küçük ayrıntıların mizah sosuna bandırılarak cımbızlandığı ve kahkaha olmasa bile hınzır bir tebessümün garanti edildiği yarı mizahi tespit yazıları diyebiliriz derginin bu bölümünde yazılanlar için.10 kişilik bir deli kadromuz var. Bu köşenin sabit bir yazarı olmadığı için altına isim yazmıyoruz, herkesin içindeki deliyi uyandırmak gibi bir amacımız falan da yok. Son istasyon okuyucularına sesleniyorum, bu dergiyi okuyorsanız bir delinin not defterini es geçmeyin sakın, zaten okumaya başlarsanız bir daha bırakamazsınız. İçinizdeki deliye ilişmeyin. Son istasyon’un son sayfalarında hayat var diyorum.
İsmail Kılıçarslan'ın Gerçek Hayat dergisinde yazdığı ve Tarık Tufan için yazıldığı konuşulan yazı için söyleyecek bir iki kelamınız var mı?
Güven ADIGÜZEL:
İsmail Kılıçarslan delikanlı bir şair abimizdir. Ahde vefa’yı bilir, küçüklerini sever, büyüklerini sayar. O yazı Gerçek Hayat dergisinde yayınlandığı zaman herhangi bir sıkıntı olmamıştı zaten, ne zaman ki bazı internet sitelerinde başlığı kesilerek yayınladı işte o zaman yanlış anlaşılma katsayısı arttı. İsmail Kılıçarslan Meksika Sınırı’na mı çaktı? Türünden haberler çıktı. Adam yazısının başlığında kendisinden bahsettiği söylemiş zaten, kitap satıyordun bir zamanlar şimdi şımardın demiş e daha ne? Kaldı ki o bahsedilen iki isim mahşer yoldaşıdır. İsmail Kılıçarslan’a bundan sonra kendisinden bahsetmemesini öneririm ve bu memlekette ironinin haram olduğunu, ironi yapmak için henüz hazır bir kitlenin olmadığını belirtmek isterim.
Meksika Sınırı, Kafa Dengi ve Klark... Biten ve hâlihazırda devam eden iki programı yorumlar mısınız?
Güven ADIGÜZEL:
Bu ülkede kültür-sanat programlarının reyting olarak olmasa bile ‘etkinlik-gündem’ anlamında ‘Kurtlar Vadisi’ düzeyinde bir ilgiye mazhar olduğunu görmek oldukça sevindirici, öncelikle bunu söylemeliyim. Tabi bu başarının sağlamasında alternatif-tematik televizyon kanallarının açılmasının ve uydu sayesine karasal yayın hakkına sahip olmanın artık bir mucize gibi değerlendirilmemesin de etkisi büyük. Dijital teknoloji, yayın diktasına karşı çok çeşitli alternatifler üretilmesini sağladı. Artık perşembe günleri Polat Alemdar’ın ülkeyi kurtarmasını izlemekten vazgeçenlerin ‘Kafa Dengi’ gibi bir alternatifi var(dı). Programlara gelince; Meksika Sınırı bu ülkede tabuların yıkılmasını sağlayan bir işaret fişeğiydi bence, Sınır’dan sonra bu türdeki programların sayısı arttı dikkat ederseniz. Son istasyon’un 2. yıl özel sayısında bu konu hakkında bir yazı yazmıştım. ‘Sistemin içinden sitem dışı bir çığlık’ olarak tanımlıyorum ben bu programı ya da kültür-sanata estetik operasyon. Tarık abiyle geçen gün bu konu hakkında yazıştık. Birileri Meksika Sınırı’nın isim hakkını almış. ‘’Ulan işe bak, hey gidi modern dünya’’ diyordu Tarık abi. Artık Kafa Dengi programıyla Cuma günleri yine sınır formatında devam edeceklermiş. Ama Ülke T.V’deki Pala’lı, Tuğçe’li, İsmail Kılıçarslan’lı Meksika Sınırı’nı çok özleyeceğiz galiba. Benim tahminim gelecek yıl İsmail abi döner ve bu keyifli program kaldığı yerden devam eder. Klark çok kışkırtıcı bir program, Murat Menteş-Samed Karagöz yönetimindeki 2 mürettebatıyla her cumartesi uzak denizlere açılıyorlar. TV.net ekranlarından tüm dünya vatandaşlarına hınzır bir tebessümle seslenmekten de hiç çekinmiyorlar, kendilerinin de ifade ettikleri üzere biraz genç işi bir program onların ki, kafa açıcı, mizahi, kışkırtıcı, fantastik ve ölümcül… Bence sloganları ‘Ailenizin muzip programı’ olmalı. Televizyonla çok barışık olamayan önemli isimleri de konuk ediyorlar, kabul edelim ki bu önemli bir başarıdır, yani Teoman-Hüsrev Hatemi-Yaşar Kurt-Hakan Albayrak gibi bir konuk skalasını yakalayabilmek önemsenmelidir. Uzaylılar ile yapacakları programı merakla beklemekteyiz. Klark çekmeye devam ederler inşallah. Kafa Dengi programında ise en korktuğum şey bizzat Sırrı Süreya Önder. Sohbeti dinlenilebilecek, güzel, ölçülü, kültürlü sevdiğim bir kişilik olmasına rağmen sazı eline aldığında ısrarla bırakmak istememesi Meksika Sınırı formatında devam edecek program için handikap oluşturabilir. Yine de Sırrı Süreya Önder’in ev ödevlerini merak etmiyor değilim.
Sanıyorum Sırrı Süreyya Önder'in konuk olarak katıldığı programda derginiz ve bir okur olarak sahiplendiğim dergimin yazarlarından Yasin Kara'nın Klark'tan kazandığı armağan sonrasında Murat Menteş bir önceki hafta da sizin bir armağan kazandığınızı hatırlatıp 'Ekipçe çalışıyorlar' gibilerinden bir söylemde bulunmuştu. Gerçektenekip olarak mı çalışıyorsunuz?
Güven ADIGÜZEL:
Bir fırsatını bulup Klark’ı izliyoruz mutlaka. Aynı evde hızlı bağlantıya sahip iki bilgisayarımız var, sorular çok zor değil zaten konuklar da genelde sevdiğimiz isimler oluyor, istediğimiz zaman ilk ona girip ödül kazanabiliyoruz, her hafta bir Son istasyon’cu ödül kazandığı için Murat Menteş öyle bir şey söyledi esprili olarak. Kimseye torpil yok yani, iyi bir ekip çalışması var sadece.
Son İstasyon'da da olan bir şey bu. Neden kültür-sanat-edebiyat istasyonu? Edebiyat zaten bir sanat değil midir?
Güven ADIGÜZEL: Edebiyat elbette 6 ana sanat dalından biridir. Ama sanat en genel anlamıyla, yaratıcılığın -hayalgücünün ifadesi olarak anlaşılır ve sanat sözcüğü genelde görsel sanatlar anlamında kullanılır aslında. Sözcüğün bugünkü kullanımı, batı kültürünün etkisiyle, İngilizcedeki 'art' sözcüğüne yakın olsa da halk arasında biraz daha geniş anlamda kullanılır. Baktığınız zaman Türk sanat müziği olarak adlandırdığımız geleneksel müziğimizin ifadesinde de bir problem vardır çünkü Klasik Türk müziği zaten bir sanattır. Üstatlar doğru ifade şeklinin ‘Klasik Türk Musikisi’ olduğunu söylerler. Yani sanat kelimesinin toplumsal algılanışındaki yerleşik anlayışla ilgili bir durumdur bu. Bazı dergiler de mesela; Edebiyat ve Şiir dergisi diye yazarlar kapaklarına, evet, belki şiir edebiyatın içerindeki bir koldur ama dergide şiir öne çıktığı için o şekilde yazılmıştır. Kültür-sanat-edebiyat dergisi derken sanatın diğer ana dalları olan opera ve tiyatro da dergimizde yer alabilir ama biz edebiyat ağırlıklı bir dergiyiz haberiniz olsun ey okur demek istemektedir dergiler, ayrıca R.G. Collingwood, 1938'da basılan Sanatın İlkeleri ('The Principles of Art') isimli kitabında sanatın temel olarak duyguların yaratıcı ifadesi veya dışavurumu olduğunu söylemiştir bu söz bize bir fikir verebilir. Benim sanat adına duyduğum en güzel söz Goethe’ye aittir ‘’Sanat ne kadar uzun Tanrım, hayat ne kadar kısa" demiş adam. Bir sanat eseri meydana getiren sanatçı ‘ölümsüz olmak istiyorum’ dediğinde ne kadar da komik oluyor Tanrım.
Edebiyat dergileri ve Son İstasyon'un mağdur ettiği benim de aralarında bulunduğum naçizane yazı gönüllüleri derginizde yer alabilmek için sonistasyondergisi@gmail.com 'a ne tür ürünler/eserler göndermeli?
Güven ADIGÜZEL:
Diğer edebiyat dergilerini bilemem ama Son istasyon’da yer almak dünyanın en kolay işidir, dergiden herhangi birini tanımanıza gerek yoktur ama üzülerek ifade etmek istiyorum; şiir konusunda çok kötü örnekler geliyor. Ricam şudur ki şiirinize gerçekten inanıyorsunuz yollayın dergilere. Son istasyon dergisine eser gönderecek arkadaşlara önerim şu olur; şiiriniz gerçekten çok iyiyse, denemeleriniz ise edebi bir değer taşıyorsa bize gönderin. Ayrıca deneme-şiir yollamak zorunda değilsiniz. Bir araştırma konusu, bir sosyolojik inceleme, nitelikli olması koşuluyla bir popüler kültür eleştirisi, bir edebiyat dosyası( derginin formatını biliyorsunuz zaten, seri katil dosyası olabilir, rock müziğin yol haritası araştırması olabilir, son dönem türk şiiri incelemesi olabilir v.s…) Ayrıca edebi ölçülere göre çok kötü bir metin bile yazsanız, size cevap verilir. Benim bu konuda en ilginç bulduğum konu okurun küsmesidir ki yazı yayınlatmakla yazar belgesi alınmış olunmadığının da farkında olmak gerekir. Birde aynı şiiri 7-8 dergiye birden göndermek etik dışı bir harekettir. Daha çok okuyalım, daha çok yazalım. Top yuvarlaktır.
Siz ilk eserlerinizi nerelerde yayınlattınız peki?
Güven ADIGÜZEL:
Benim ilk şiirim (…ve zemheri ürkek yalnızlığımın sıcak giyotini) ‘Kar edebiyat’ dergisinde yayınlanmıştı, şu an hatırlıyorum da bayağı bir heyecanlanmıştım. Kanserden kaybettiğimiz Arpaçay’lı hemşerim şair Doğan Ergül’le komşu sayfalardaydık. O dergiyi hala saklarım. Ulusal gazete olarak ise ilk makalem Zaman gazetesinde yayınlandı. Avrupa Yakası dizisinin Gaffur karakteri ile ortalığı yıktığı dönemlerde ‘Alt kültürün popülizmle dansı’ adındaki inceleme-yazımı Zaman gazetesinde yayınlatmıştım. (İlgilenenler net’te de bulabilirler)O da heyecan vericiydi, pazar günü herkesi telefonla arayıp gazeteyi aldırmışlığım da vardır. Yazıyla uğraşan insanlar için ‘heyecan’ denilen şey adeta bir cephanelik gibidir, umarım heyecanımızı uzun bir süre daha yitirmeyiz. Zaten heyecanımızı kaybettiğimiz noktada boz bir ada’ya yerleşip uzun bir inzivaya çekilme niyetindeyiz.
Önümüzdeki sayı ne zaman çıkacak? Haşmet Babaoğlu, Sırrı Süreyya Önder ve Samed Karagöz'le röportaj yapmayı düşünüyor musunuz? Hangisiyle yaparsanız yapın memnun olurum.
Güven ADIGÜZEL:
Son istasyon dergisinin 2. yıl özel sayısı da olan Eylül-ekim sayısı şu anda piyasada. Okuyucularımız yani dostlarımız Son istasyon’a yine beklediğimizden daha büyük bir ilgi gösterdi. Şu anda ilk baskımız tükenmek üzere, gönül ister ki; magazin-siyaset-ekonomi ve dekorasyon dergileri gibi edebiyat dergileri de 2. baskılarını yapabilsinler. Yeni sayımız olan Kasım-aralık sayımız yine sarkacak onu da burada ilan etmiş olayım, yani kasımın ortasını bulacak yayınlanması ama İstasyon insanlarının beklediğine değecek bir sayı hazırlıyoruz. Röportajlarımız yine ses getirecek. Kapak dosyamız ‘Müslüm Gürses ve Müziği’, yine bildiğiniz gibi popüler kültür eleştirilerine devam ediyoruz namlumuzun ucunda bu kez Türk toplumunun en güvendiği isim olan Seda Sayan var, çok kan akacak onu söyleyeyim. Onun dışında Yeşilçam portrelerinde Adile Naşit, Araştırma dosyasında Mayalar, Yerli kültür incelemesinde Anadolu Mitolojisi ve Turna Kuşu, Dış haber servisinde Amerikalı Evsizler, Tarihsel kişilik olarak Savaş kaybetmemiş komutan Halid bin Velid, Batı kültürü incelemesinde Beat kuşağı, Gidenlerde Rock müziğin babası Bahadır Akkuzu, Futbol ve hayat bölümünde ise Endüstriyel futbola karşı halkın takımları; Dünyanın en delikanlı 5 kulübünü mercek altına aldık, Dinamo Meskenspor, Livorno, Zonguldakspor, St. Pauli, Hoffenheim… 9. sayıyı yine dolu dolu hazırlıyoruz, kasımın ortasında bayilerdeki yerini alacak. Röportajla alakalı bir takvimimiz var saydığınız üç isim de listemizde mevcut. Haşmet Babaoğlu Son istasyon’la ilgili bir yazı yazmıştı biliyorsunuz, o yazının üstüne söyleşi teklifinde bulunmak istemedik.
Tavsiye etmek istediğiniz televizyon programı, internet sitesi, kitap, dergi var mı? Varsa buyurun...
Güven ADIGÜZEL:
Keşke hepimizin başucumuzda birer Mesnevi olsa ve yatmadan önce 10’ar sayfa okusak. Viyana’ya kadar gidenler Mesnevi ve Bulgur’la gitmişlerdi, yaşamak için ikisi yeter dünyayı anlayana. Hakan Albayrak kitabını 18 yaşını bitirmeden her gencin okuması lazım. Yaşı geçenler de ihmal etmesin. Alper Canıgüz’ün üç kitabını da herkese öneririm, akıl durdurucu gerçekten. Dublörün Dilemması’nı okuduğunuzu varsayıyorum, okumayanlar için büyük kayıp. Kişisel gelişim kitaplarından uzak durmakta fayda var. -Seyyid Kutup-Yoldaki İşaretler, Nihat Genç-Edebiyat Dersleri, İdris Özyol-Lanetli sınıf 1-2 ve Filozofum Ali Şeriati’nin Yalnızlık sözleri- Bu dört kitabın da oldukça yakıcı, sarsıcı ve heyecan dozu yüksek bir dili vardır ve okuyana dünya huzuru verir. Dunyabizim.com ve İzdiham.com iyi siteler. Özellikle İzdiham.com çok doyurucu bir yer, SKL hareketine ben de üyeyim hayatla dalga geçen bu çocuklara bir bakın derim. Dergi olarak Otuzuncu harf, Karakalem(yasakmeyve), İzdiham ve Gerçek hayat harbi dergilerdir. T.V programı olarak Yeryüzü notları, Tahta köprü, Klark, Film Şeridi ve Kafa Dengi’nde çok keyifli sohbetler yapılıyor.
Bilgi Ağı / İnteraktif Köşe Yazarı Gazetesi (www.bilgiagi.net) için ne söyleyeceksiniz?
Güven ADIGÜZEL:
Sizden söyleşi teklifi geldiğinde, siteyi inceledim. Zannedersem birkaç farklı dilde yayın yapıyor. Birçok köşe yazarının hem genel hem de güncel olayları yorumladığı güzel bir site. Güncelden kopmaması okunabilirliğini arttırıyor. Ayrıca tasarımını da beğendim. Karmaşıklıktan uzak, sade bir havası var. Maalesef dijitalden kaçış yok. İnternet medyasını bu yüzden önemsiyorum. Edebiyat dergilerinin internet yoluyla kendilerini ifade edebilme ve tanıtımlarını yapabilme şansları var. İnterneti tümüyle reddetmek yanlış. Elektronik ortamda işaret fişeğini yakıp insanları kitabevlerine yönlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Matbu’dan hiçbir zaman vazgeçmeyerek tabi.
Daha önce hiç yayınlanmamış ve ilk defa bizde yayınlanacak bir şiiriniz var mı naçizane yüreklerimize çöldeki vaha olsun...
Güven ADIGÜZEL:
Öncelikle burdan yeni kitabımın haberini de vermek istiyorum. Post-modern şiir denemelerimden oluşan ‘Terli terli su içmekte ısrarlıyım anne’ adlı kitabım 2 ay sonra yayınlanacak. ‘Gezegen gerginliği’ o kitapta yer alacak bir şiirlerimden birisidir.
TERLİ TERLİ SU İÇMEKTE ISRARLIYIM ANNE…
Yetimhanede unutulmuş bir kahkahayım
Rakı şişesinde balık öldüm
Sardalye kutusunda uyandım
Önüm arkam sağım-solum uçurum…
Ezan okununca susturulan bir şarkı gibiyim
Ellerim arkadan bağlı üstelik
Paratoner düşer bir yıldırımın üstüne
Tanrım ne kadar mutsuzum…
Camı kıran topların kesilmesi mesela
Giyotinde unutulan elleri adamın
Onun adını sayıkladığımda parçalanır abaküs
Terli terli su içmekte ısrarlıyım anne…
Sobelenen çocukluğuma döndü içim
Her taraf coca-cola her yanım işgal
Soğuyunca içilir ancak emperyalizm
Kefen parasına yüksek faiz…
Emekli cellât olmaz diyorum sana
Hayır, palyoçalar yaşlanmaz
O Nerval’in kendi tercihi zaten
Terli terli su içmekte ısrarlıyım anne…
GEZEGEN GERGİNLİĞİ…
Biz ayrı dünyaların insanlarıyız( )
Sen kırmızı pelerinli bir boğa
Ben kargılardan sırtı görünmeyen bir matadorum
Tuhaf bir şaşkınlığa fitiz galiba…
Biz ayrı dünyaların( ) yorgunluğunu sırtına kazımış bir hamalın kaderiyiz
Hangi restorana gitsek garson-papyon gerginliği
Hesap az gelince kavga çıkartıyoruz Ve yoğurda beyaz demiyor ısrarla tüm nöbetçi kiliselerSeni seviyorum, elmalı turtayı da…Az önce vuruldum bonservisi bile alınmamış kiralık bir katilin elleriyleİlk yılı opsiyonlu bir ölüm değdi alnıma
Bir zamanlar fakir ama onurlu bir genç vardı
Bu yaşlı
zenginler de neyin sesi…
Biz ayrı( ) düğünlerde öldürülen iki kemancı gibiyiz seninle
Damadın gerginliği cesedimden okunuyor
Ben büyük bir titizlikle hala seni seviyorum,
Sen elmalı turta yaparken, ellerini ciddiye alıyorum…
Biz( ) En son okuduğunuz kitap?
Güven ADIGÜZEL:
Alper Canıgüz ‘Oğullar ve rencide ruhlar’
En son seyrettiğiniz film?
Güven ADIGÜZEL:
Yine, yeniden, bir kez daha Zeki Demikubuz ‘Kader’
En son izlediğiniz maç?
Güven ADIGÜZEL:
Melih Gökçek-Kemal Kılıçdaroğlu
Galatasaray- Panathinaikos
En son izlediğiniz TV programı?
Güven ADIGÜZEL:
Film Şeridi (TV.NET)
Bizi kırmadınız, çok ama çok teşekkür ederiz.Güven ADIGÜZEL: Ben teşekkür ederim, çok keyif aldım, kalbinizin sahibine emanet olun.
Hiçbir istasyon ‘Son istasyon’ değildir…
çok keyifli bir söyleşi olmuş, tebrikler...
güven beyi de yakından tanımış olduk...
Eylül 29th, 2009 at 09:23çokk güzel bir söyleşi .. Ajan işini bende çözemedim :))
Eylül 29th, 2009 at 11:20başta Güven Adıgüzel ve Emre Çakır' a ve de Tüm Son İstasyon ve bilgiağı.net te emeği geçenlere teşekkür ederim..
"Buyurun o halde iki delinin sohbetine." 🙂 İcabet etmemek olmazdı, gerçekten keyifli, rengarenk bir söyleşi... Güven Adıgüzel'i, bir sanatçıyı tanımak adına mutluluk verici... Teşekkürler, emeği geçen herkese...
Eylül 29th, 2009 at 12:05Sevgili emre, bu söyleşileri kurumsallaştırıp devam ettireceksin. Her ay daha popüler ve ilginç kişiliklerle mülakat yapacaksın.
Gazetemize bu açıdan da ayrı bir renk katılmış olacaktır.
Son İstasyona ve sana başarılar diliyorum.
ahmet fidan
Eylül 29th, 2009 at 13:20çok keyifli bir söyleşi olmuş teşekkürler. tebrikler. burası son istasyon --iki satır özgürlük --
Eylül 29th, 2009 at 14:18cok guzel bir soylesi olmus. basarılarınızın devamını dılıyorum.
Eylül 29th, 2009 at 15:06emre çakır ve güven adıgüzele teşekkür ederiz,
Eylül 29th, 2009 at 17:32yeni demli bir çay kadar sıcak, yemekten sonra yakılan sigaranın ilk nefesi kadar içten bir röportaj olmuş.. son istasyona teşekkürler.
Merhabalar Emre bey size ve Güven beye teşekkürler;
Hoş güzel bir sohbet olmuş. Ben Güven beyi tanımıyorum. Çıkardığı dergiyi ise bilmiyorum. Sizin sayenizde az buçuk fikir edindim. Yalnız röportaja başlamadan önce benim gibi Güven beyi tanımayanlar için kısa bir özgeçmiş belirtseniz daha iyi olmaz mıydı? Ve Güven beyin cevaplarının hemen üzerine adını yazmanıza gerek yok gibi durdu. Çünkü koyu renkde olan ve soru olan cümleler sizin olduğunuzu gösteriyor. Açık renk ise haliyle Güven beyin cevaplarını içerdiğini gösteriyor. Yani biraz görüntü kalabalığı olmuş. Bunlar dikkatimi çekenler. Umarım kızmaz sınız?
Saygıyla
Eylül 29th, 2009 at 18:03son istasyon... Haydi bakalım. Keyifle okudum.
Eylül 29th, 2009 at 19:00harika bir söyleşi,
Eylül 29th, 2009 at 21:12samimiyet bu olsa gerek,
tebrikler.
istasyon insanlarına yakışır bir söyleşi olmuş. Keyifle okudum.Ben emre beyden Nevim Karahanla da söyleşi yapmasını rica ediyorum.Teşekkürler..
Eylül 30th, 2009 at 15:28Adı Güven ama kendi de güvenilir 😉 Lezzet garantili şiir.
Söyleşi de güzel söylenenler de. Bayıldım...
Nisan 10th, 2010 at 15:52