Gürül – Kısa Öykü
Yukardan tıkırtılar geliyordu. İlk fark ettiğim haliyle tıkırtıydı sadece bunlar. Yedi gün önce başladı. Şimdi, yedi günün sonunda, bilincimde kök salan bir sarmaşık gibi duruyor sarılı ve asılı. Geçenlerde ev sahibine de söyledim. “Yukarıdan gürültüler geliyor,” dedim. “Ne yapıyor ki acaba?..” dedi, ev sahibi. Bilsem, sormazdım zaten, dedim. Doğru ya, bildiğini sorar mı insan? dedi, ev sahibi. Gizli bir anlaşma yapmışız gibi birbirimize baktık. Biliyorduk ki, aslında bir şey bilmiyorduk.
Edebi bir zorlama yapmak istedim bu kısa gizemli suskunlukta. Sanki bir gürültü yaşıyor, yukarda. Evi, bir gürültüye vermiş olmayasınız, dedim, dediğimi hayal ettim. Böyle bir anlam zorlaması yapmak...istedim.
Yapamadım. Söylemedim bir şey. Sonra ayrıldım yanından ev sahibinin. Zaten kaldırımda duruyorduk. Ben çarşıya gitmek üzere çıkmıştım yola. Kış günü güneşin kıyağı deyip o da kaldırıma çıkmıştı. Öyle rast gelmiştik.
Güzel bir günde insan neden evinde gürültü yapar ki diye düşüne düşüne çarşıya vardım. Seviyordum stadyumun yanından geçip çarşıya gitmeyi. Sonra varmayı. “Gitmek” hem gider olmak hem de varmış olmak düşüncesi ile vardır arkada kalanın kafasında.
Varmak, gidenin işidir gerçekte. Gürültü ne yapıyordu acaba? Kira veren bir gürültüm vardı. Gürültüm komşu yapıyordu. Kafamı dağıtmak için Turhal’ın en gürültülü yerine gittim. Bir kavşak. Amasya, Zile, Tokat, bizim mahalle, vs. Gürültü gelmiyordu artık.