Gurbet, Hasret, Acı ve Vuslat
Gurbet ezer insanı
Gurbet süzer canları
Yâd’ı şad etmek için
Gurbet üzer kalpleri… Adını nerden almıştır bilinmez gurbet denilen sancılı kelime. Dile getirirken bile içini sızlatır insanın. Lakin yaşayanlar ve yaşananlar ne kadar farklı olursa olsun, duyguların yaşandığı ve hissedildiği virgül, aynı yerde noktaya dönüşür. Hasretin girmediği kapı yoktur âlemi seyirde. Firaksız ev; yurdu olmayan bedenlerin el el dolaşmasına benzer. Acıda olsa, dertte olsa, tasanın gözlerindeki endişe de olsa; gurbet her pencerenin önüne yığılır kalır bir ömürlük gitmeden, bitmeden… Deliksiz bir uykuya yatar(mış)casına vurdumduymaz bir tavırla mekanına yerleşir kalır ömürlük…
Hasret bağlar yollarını
Hasret dağlar yıllarını
Yar’ı yâd etmek için
Hasret sarar kollarını… Geçmişten gelen gözyaşlarının sağanak olup aktığı, arsız bir duygunun yersiz ve yurtsuz bir döşemesidir hasret. Diyarı belirsiz, aklı çelimsiz, kalbi kefilsiz, bedeni hediyesiz, gözleri fersizdir, istekleriyse perişanlıkların doğrultusunda uçsuz-bucaksızdır. Düşüncelerin bittiği her yerde; araya giren kara-çalı misali utanmayan bir misaldir, yaşanmak istenmeyen. Ama yaşanması reel olan rasyonalist bir çaresizliktir zamansızca yaşanan.
Acı kamçılar günlerini
Acı kanca-lar gözlerini
Canı can etmek için
Acı can-çalar bedenini… kırık yüreklerin el değ(me)miş acıyan yarıklarından bir parmak aralıkla kan sızdığı anların, tutarsızlığında ansızın çıkar ortaya. Beklenmeyen akıl tufanlarında; insanın aklını alır mantık fırtınalarında. Eser de savurur, biçer de dağıtır, göçer de göçürür, tüter de üfürür her günü. Samimiyetsizdir hayatın aklını başından alırken. “Nedir ne, ne değildir” bilmezlerine yaslar kendini hiç bir şey bilmez gibi, cinnet geçiren duyguların amansızlığında. İs(i)lik gibi sarar aynaların görmek istemediği simaları. Kalplere elem kuşlarını, gözyaşlarının ağır ağıtlarıyla döşer dinlemeden… Anlamadan…
Vuslat devşirir hayata
Vuslat kem vurur zamana
Yeri yer etmek için
Vuslat damarda kan olur… Gurbetin tükettiği, hasretin el ettiği, acının yer ettiği yürekleri; ilaç olup sarar ve sarmalar iliklerine kadar tefekkür edercesine. Hikayesi insanda saklı olan, sevgisi gönüllere merhem olan, aşkı bedenlere hürmet eden, yaran yar eden, yad’ı şad eden, canı canana candan eden çizginin seferberliğinde; varlığı var eden bir duygudur vuslat-ı kerem”..
Sayın Müdürüm,
Şiir tadında, son derece leziz ve akışkan sözcükler, nazımla dansetmiş yüzeyselliklerin ayaklarını adeta derûni iklimlere taşımış.
Kaleminin ve bileğinin gücü/feri eksik olmasın.
Mart 12th, 2011 at 00:35Bu yazdıklarınızın hepsini acılaştıran ayrılık. Öyle değil mi? Ayrılık olmasa ölüm bile insan vız gelir.
Mart 12th, 2011 at 21:21Bütün bu acılar insan yüreğinin büyümesi içindir. Onun için "Acı çekemeyen hiç bir yürek büyümez." büyümesi için de acı çekmesi gerekir.