Günlük – L’amour Cache – Hidden Love
Dağ bayır gezmeyi özlemişim. Aslında her zaman özlüyorum da fırsat bulamıyorum. Fırsat bulamıyorum diyorum da bazen mesela okula giderken henüz bir inşaat kondurulmamış arazilerden de geçtiğim oluyor. Bu araziler şehir içinde olmalarına rağmen tarla havasında duran araziler. Buranın toprağı Tokat bölgesinin toprağına benziyor. Kahverengi ile kırmızı arasında, humuslu türden bir toprak türü.
Bugün de fırsat bu fırsat deyip, dışarı çıktım. Amacım bu sefer asfalt yolların kenarından yürümekti. Yeşilkent tarafına doğru yürümeye başladım. Yeşilkent, Didim merkezin doğu tarafında kalıyor. Fakat bir süre sonra, 1 buçuk kilometre kadar sonra, fikir değiştirip asfalt yoldan çıkıp araziye daldım. Yeşiltkent yolu ile, yine doğudaki Akbük yolu arasında kalan geniş araziler; bir kısmı hala ürün ekilen tarlalar.
Zaman zaman herkese lazım aslında. Doğa yürüyüşçülerinin mantığı da aynı. Doğa ile baş başa kalmak. Fakat benim farklı bir anlayışım daha var: o da, ağırlıklı olarak toprak kokusu duymak. Zaten asfalt yoldan araziye dalışımın sebebi de buydu. Daldığım bölge az biraz çalış çırpı maki zeytin ağaçları olmasına rağmen toprağın açık açık göründüğü bir geniş bölgeydi.
Bir tarlanın kenarından yürümeye başladım. İleride çalılık bir bölgenin içinden yolum devam ediyor. Çalılara yaklaşmaktayken beyaz bir köpek belirdi havlayarak tam da çalılık başlangıcında. Duralamadım. Bana ve sağ tarafımdaki bölgeye havlamaya devam etti. Sağa baktığımda tarlanın diğer ucunda başka bir beyaz köpek gördüm. Yani köpek hem bana havlıyor hem de diğer köpeğe haber veriyordu. Bölgelerine girilmesi hoşlarına gitmemişti.
Ya İzmir'di, ya Denizli; köpeklere fısıldayan bir adamın haberini okumuştum, sanırım iki yıl önce. Etrafında o lakapla tanınan bir adam. Köpekleri çok seven bir adam. Köpekler de onu severmiş. O geldi aklıma.
Bir bilgiyi sevmekle, bir bilginin kullanılabilirliğini sevmek diye bir şey var mıydı? İkisi aynı mıydı veya? Felsefe, ki bu dönüşmüş bir addır dilimize, bilgi+sevgisi demekti. Veya, bilgiyi ve bilginin kullanılabilirliğini sevmek, eğer ki sevgi tanımı değilse, sevgiye yol açan bir şey miydi?
Köpek önümden geçti tarlaya girdi. Sağ yanımdan havlamaya devam etti. Elimi uzattım, yürürken. Çağırma ıslığı çaldım. Diğer köpek de bu yana seğirtmişti. Elim havadayken, sakin ol, dedim. Köpek havlamayı kesti, başını eğdi. Diğer köpek de sustu. Yürüdüm.
Köpek aslında, ilkin, sana soru soruyor: hav hav hırrr! Yani, dost musun, düşman mısın? diye. Sen de ona cevap vermelisin. Bak, köpek, senin hafızanda yer alan çoğu insanın davranışı gibi bir davranış sergilemiyorum. Kaçsam, bu da kötü niyet belirtisi aslında. Niye kaçıyorsun? Demek ki bir kötü niyetin vardı, harı hırı görünce kaçıyorsun.
Normal bir şekilde yürümek, köpeğe, senin hafızanda kayıtladığın ve beklediğin gibi aksi davranışlardan birine sahip değilim, demektir. Bilgi işe yarar.
Çalılıkların içine girdim yola benzeyen bir yolsudan. Biraz ilerledim ki ne görem! Çöplük! Alabildiğine geniş bir çöplük. Genel görüngüden anladığım kadarıyla da, çoğunlukla sanayi inşaat vb atıklarının bir tür savaş ertesi meydanına benzettiği büyük bir çöplük. Sağa doğru yine daha tarlamsı, çöplük gibi olmayan bir bölgeye giden yolsu gördüm. Fakat çöplüğe girmeye karar verdim. Daldım çöplüğe.
Rüzgar da estiği için çöplüğün o global kokusunu duymuştum. Bir tek koku değil, kokular geçidi. Koku karnavalı. Koku armonikası. İlgi çekici bir şey bu çünkü her tür koku var. Boyumu aşan aşmayan çöp tepeleri, mermer parçaları, cam kırıkları, elbiseler, koltuklar, küvetler, kanalizasyon boruları, alafranga klozetler, yemek artıkları, lastikler, ayakkabılar, insan dışkıları, kedi köpek ölüleri... tam bir savaş meydanı. Kokular. Her koku oradaydı. Bence herkes bu büyük çöplükleri gezmeli, hatta pikniğe gelmeli. Kokuları derinlemesine içine çekmeli. Bunda felsefi bir şey yok. Bir netlik bir açıklık bir duruluk var. Kokuların kendisinde değil belki, kokuların sizi götürdüğü yerlerde bir duruluk var belki. O anlar, o mudur onun götürdüğü müdür, bilinmiyor fazla fakat en azından bir netlik belirip duruyor gözünüze.
Yürüye yürüyeyken yeni açılmış bir atık su-tahliye kanalına denk geldim. 5 metre derinlik, 5 metre genişlinde. Atlayarak geçmek mümkün değil. Yanı sıra yürüdüm. Az bir zaman sonra sağ tarafta yangın çıkmış sönmüş bir düz bir çalılık gördüm. 1-2 dönüm. Çalılar yanmış. Toprak simsiyah. Güneş ışığı da vurunca bu yangın bölgesine büyülü bir yer gibi de göründü gözüme. 20-30 metre ilerisinde çalıların içinde bir kumru kanatları parlaya parlaya kalktı, geri indi çalıların içine. Az kavrulmuş ölü börtü böcek toplamaktaydı sanırım. Simurg hikayesi de bu manzaraya benziyor, dedim içimden. Küllerinden doğan bir kuş. Şu Anka kuşu. Farklı mitolojilerde adı değişen kuş. Kimileri romantik bir unsura döndürmüş, kimileri daha felsefi bir anlama uçurmuş. Fakat bu kapkara çalıların olduğu bölgedeki parlayan kumru yiyecek toplamaya gelmişti.
Kanal kenarından, geldiğim yoldan geri döndüm ve çöplüğe vardım tekrar. Çok fazla küvet vardı her yanda. Global kokuyu duya duya bir baktım ki küçük sanayi sitesine yaklaşmışım. Biraz daha yaklaşmıştım ki bir köpek daha havlamaya başladı. Uzaktan bir kangalla bir Anadolu çoban(davar) köpeğini ayırmak zordur. Fakat davar köpeğiydi. Sitede, en arkadaki atölyelerin birinde bağlamışlar. Zincirli olduğunu gördüm. Gerçi zincirli olmasa ne olacak! Bilgim ve tecrübem vardı ne de olsa.
Köpeğin olduğu yana doğru yürüdüm. Asfalt bir yol başlangıcı gördüm.. Yola çıktım. Köpek havlamaya devam ediyordu. Zinciri, bağlı olduğu römorkun demirlerine değip çıngırdıyordu. Solumdan havlıyordu. Sağ taraftaki atölyelere bakıyordum... bir değil, ikincisinin önünde kapkara bir şey belirdi. İşin kötüsü, zinciri de yoktu. Pitbull. Bir daha baktım, zincir var mı diye, yoktu. Bana doğru yürüdü, genizden bir hırlama çıkardı. O kadar da kara değilmiş. Başından belinin orta yerine kadar grimsi bir renkte aslında. Neden o gördüğüm anda kara olduğunu sanmıştım, diye düşünmeye fırsat bulamamıştım..
Yani, şimdi ,bilgi filan diyoruz da, hani Pitbull imgesi, o an anladım ki, bize bir köpek şeklinde yerleşmemiş. Köpek değil, parçalayan bir şey.. İki kırt bir kart kurt, kolumu koparır.
Soldaki davar köpeğine elimi uzattım. Sakin ol, dedim. Ve çağırma ıslığı çaldım bir süre. Davar köpeği sustu. O susunca Pitbull da üzerime yürümekten vazgeçti...
...
Eve vardım. Bir iki soyun dökün çay may derken, televizyonu açtım. Kon-TV'de kalmış uydu. L'amour caché Hidden Love adlı bir film. Ortasında açmışım filmin. Anlamak için çaba sarf ettim. Az çok anladım gibi sanki. Emin değilim. Filmin sonunu merak etmedim. Aslında merak ettim de, sebepsiz olduğunu düşündüğüm bir halle kalktım yerimden şu yazıyı yazayım, dedim.