Günlük- Kuduz Veliler Teyakkuzda
Hızlı geçişler bizleri toplu yazma eylemlerine itiyor. Yani sürekli bir cumburlop akışlar içindeki hayatlarımız birden çok konu, dertlenme, çözüm önerileri, değişik durumlar... içerince günlük türü yazılar yazmak biz yurttaşları biraz rahatlatıyor. Kısım kısım, fakat yine de bir bütünlük içinde yazmak sanki arkamızı topladığımız hissiyatını veriyor bizlere. Toplamak, toplamak kararıyla başlar.
Teyakkuz filan dedim de, aslında teyakkuz aşamasını geçtik. Üçtür beştir derken, yeni eğitim- öğretim yılının başlaması ile kuduz velilerin tacizleri-saldırıları başladı. Geçen hafta birgün, merdivenlerden öğretmenler odasına doğru çıkıyordum. Yanımda bir polis belirdi. Müdür yardımcısı bay x'in odasını sordu. Olayın ne olduğunu sordum. Bir veli ile bir öğretmenin durumu olduğunu söyledi. Çıktık yukarı. Müdür'ün odasına vardık. Kapıyı bir açtık ki ne göreyim! 4 polis daha var. İki öğretmen, bir kuduz veli ve dört polis. Meselenin ne olduğunu yazmayım. Kuduzlukla alakalı.
Merdivenlerden yukarı çıkarken polis arkadaşa “şube açma” esprisini yaptım. Bu espriyi geçen yıl geliştirdik. Yani bu okula polis o kadar çok geliyor ki, öyleyse Altınkum Şubesini-Karakol'u buraya taşıyın, şeklinde bir espri. Şaka maka derken şöyle ikinci katta filan bir karakol kuruluyormuş.
Beni okuyanlar, çocuk üretme konusunda ne düşündüğümü az çok bilirler. Bir çocuk yapmadan önce uzun bir süre düşünmek gerekir. Güzel güzel sexleri yapıyorsunuz, sonra inkar eder gibi başınızdan atıyorsunuz çocukları, derim hep. “İnkar etmek” derken, elbette sadece sokağa atmaktan bahsetmiyorum; plansız işler yapmak, veya salla gitsin çocuk yetiştirme methodu pek iyi bir method değil.
***
Gazetlerde Garip Dede diye bilinen bir ihtiyarın bir kaza sonucu öldüğü haberini okudum. Konya'da dilencilik-çöpten eşya toplama vb işleri yapan biri. Asıl adı Mehmet'miş. Vanlı olduğu sanılıyormuş fakat Çorumlu çıkmış. Bankalarda 1 buçuk milyonu olduğu da ortaya çıkmış. Turhal'da da vardı bir tane. Çok varlıklı bir dilenci. İki apartmanı vardı.
Bazen, hani diyorum şu egoyu aşabilsem de, dilenci mi olsam diyorum? Şaka yapmıyorum. 6 ay yıkanma ve başla bu işe, diyorum bazen. Koku çok önemli bu işlerde. Eşşek leşi gibi kokmak çok önemli. Çünkü, insanlar yanınızdan geçerken aslında ilk duyu teması koku ile olur. Yanı kılıksız gibi görünmek, saçı sakalı şamyel gibi olmak, ikinci hattaüçüncü dereceden önemli. Kokuyu duyan biraz daha çok etkilenir. Koku bilinçaltına en yakın şeydir. Kötü kokuyu duyan, bilinçaltındaki o kendi korkularından ani bir tepkiyle kaçmak ister. Cebinden çıkarıp dilenciye verdiği para ise, diğer insanlara karşı bir örtme çabasıdır. Hepimizin içi pis kokar aslında. Eşşek leşi gibi değil aslında. İnsan ölüleri vardır içimizde. (Kaç kişiyi öldürdün sen? Onların kokuları, o leşlerin kokuları sana, yaşadığın hissiyatını veriyor değil mi?)
Belki birgün, sadece bir dönemliğine de olsa denemek isteyebilirim dilenci olmayı.
Kötü niyetli dilenci gibi görünmelerine rağmen aslında dilenci olmayan kişilerde var, bildiğiniz üzere. Ben onları çok asil bulurum. Düşünsenize; hepimizin peşinden koştuğu gerekli-gereksiz bir sürü şeyi reddeden insanlar. Koca bir dünyayı reddediyor o insanlar. Bizim neyimiz var peki? Güya reddettiğimiz şeyler var sahte bir kibrĩ asillikle yaldızladığımız; hemen yanında reddedemediğimiz şeyler.. Bunların ikisinin bir arada bulunması bizi alacalı bulacalı yapıyor gibi görünüyor. Bukalemun gibi. Halbuki o insanlara baktığınızda, kötü koksalar da, en azından insana ait saf bir şey taşıyorlar. Bizlere hemen bizleri hatırlatıyorlar koku ile.
***
Almanya'nın kürtlere silah göndermesi.. PKK'nın daha profesyonel katiller için okul açması, Almanya'nın kendi topraklarında kaliteli katiller yetiştirmesi.
Türkiye'de herkesin ortak bir şikayeti var. Bilime fenne bu ülkeler kadar hakim olabilseydik keşke deyip dururuz. Örnek bir ülke: Almanya. Taa 1940'larda bunların uğraştığı bilimsel konulara baktığınızda çok şaşırırsınız. Ta o zamanlarda bunlar böyleyse.. dersiniz, şimdi kim bilir ne seviyedeler, de dersiniz.
Küçük Amerika hayallerini bir yana bırakıp, biz de bu kadar, bilime fenne hakim olabilseydik acaba Almanya gibi suikastçi bir ülke mi olurduk? Veya diğer akıl-terörist ülkeler gibi? Yani, evet, keşke deriz ya hep , bilim teknoloji.. bu sahalarda yetkin olabilseydik... dünyaya barış ışıkları saçan bir ülke mi olurduk yoksa o ülkeler gibi terörsit mi olurduk?..
***
Didim daha da güzelleşiyor...Çünkü kimse kalmıyor...