Gündem Üzerine
Bu ülkede insanları kandırmak bir hayli kolay. Çünkü siyaset o kadar iç içe o kadar alakasız konuların taraflarının zaman zaman ittifak halinde olduğu bir oluşum ki; yanlış tercihlerin, kafa karışıklıklarının, seneler geçse dahi belirli bir görüş ve ideoloji sahibi olamamanın sebebi de bu yüzden sanırım. Aslında belirli bir kalıba ve ideolojiye sığınmamak sanırım daha iyi kanımca. Çünkü belirli bir görüş ve inanca sahip bireyler genel düşünmeyi bir türlü beceremezler. Onlar için inandıkları tek gerçektir. Oysa ki hayat bu tür felsefelerle çoğu zaman çakışır. Para endeksli bir yaşam ve burjuvanın etkisi altında kalan bir toplum içinde dahi olsanız, aç bir insan gördüğünüzde içiniz burkulur. Kişinin insanlığıyla da paralel olmakla birlikte para endeksli bir bakış tezi dahi saniyeler içerisinde çürütülebilir. Demek ki inançlar ve düşünceler, sizin huzursuzluğunuz olmasa dahi çevrenizde yer alan bir huzursuzluk neticesinde sizi de rahatsız edebilir ve geniş düşünmeyi farklı ideolojileri de araştırma ve yargılamayı denemelimiyim muakemesini yapmanıza sebep olabilir. Hukuki ve politik terimleri elimizin tersiyle iterek sade bir şekilde anlatmaya çalıştık mevzuyu. Peki ülkemizde neler oluyor?
Kutuplaşma ülkemizde ne yazık ki almış başını gidiyor. Çok değil, bir nesil ötesindeyiz sadece çocukların çocuk gibi yaşayabildiği. Okul bahçelerinde, mahalle aralarında top oynadığı, ortak geçmişimizden gelen binbir çeşit oyunu oynayarak gelecek nesillere aktardığı. Önce çocukluk bitti öyleyse. İnsanların birbirleriyle sağlıklı iletişim kurmadığı toplumlarda tek anlaşma yolu ne yazık ki şiddet. Bunun örneklerini uzakta aramanın manası da yok. İşin komiği anlaşmaya taraf olma çabaları ne yazık ki çare bulunamayan tek dert olan ölümle karşılanıyor. Bunun onca örneği varken bizler içinde bulunduğumuz durumun, konumun, insan yapısının, örf, adet, gelenek ve göreneklerimizin ardına sağlamca sığınacağımız bir dönemdeyken nedense ayrışmayı ve kutuplaşmayı kendimize pay olarak görmekteyiz. Teknolojiyle paralel olarak gelişmekte olan nesil ne yazıkki pahalı cep telefonları ve elektronik cihazlara sahip olmanın, gelişmenin en somut göstergesi olduğunu ispat etmeye çabalıyor, birbirleriyle yarışırcasına. Ve çevremizde gördüğümüz savaşlar fani olan insanların değil, vicdan ve arzuların savaşıdır. Birbirleriyle iletişim kuramayan yeni nesil ne yazık ki gençlik dönemlerinde, yanlış hatalar sonucu yanlış yollara sürüklenmekte, yanlış insanlara yar olmakta ve yanlış hayatlara aldanmaktadır. Oysa dinlenilen müzikte aynıdır, söylenilen sözler de bakılan gözlerde. Tek sorun geçmiştedir, ve entegre olmaya uğraştığı toplumun çağdaşlık ve özgürlük sınırlarının ona baskı kurması sonucunda geçmiş ve günümüz arasında sıkışıp kalır. Bunun farkında değildir o da. Ona göre tek sığınılacak şey yıllardır.
Hemen hemen herkes hayatının her döneminde uzaktan veya yakından belli bir görüş ve ideolojiye sempatiyle yaklaşabilir. Demokratik toplumlarda olması gereken de budur. Fakat istenilen ve beğenilen şeyin aslında gerçekten neyi ifade ettiğini bilmeden körü körüne bağlanmaksa ne yazık ki cehaletten başka birşey değildir. Adama derler o zaman madem anlamıyorsun objektif kalmalısın diye. Atatürk ardına sığınarak prim toplamaya çalışan çevreler, onun savunduğu Misaki Milli sınırlarına kast edebilir. Öyle ki çevresinin ruhu bile duymaz. Çünkü insanlar nabıza göre şerbet verilir sözünü unutur çoğu zaman. İzmir'de görüşler farklı ifade edilir, Tuncelide farklı. İsim tektir, ideolojide. Ancak bölge farklılıkları politikanın iki yüzlülüğünü çırılçıplak şekilde göstermeye yeter. Bu çevreler karşısında oluşan bir başka grup veya zümreye kin duyabilir, onların varlıklarından rahatsızlık duyabilirler. Oysa kendileri bir dürüst olmayı becerebilseler bilmiyorlar ki hiç bir oluşum karşılarında duramaz. Her zamankinden daha güçlü olurlar. Yanlış yolda gittiklerinin farkında bile değiller. Cumhuriyet ve Atatürk'ün cezaevlerinde yapılan açlık grevlerinin çok uzağında olduğunun, vatanın bölünmez bütünlüğünün uğrunda şehit olan binlerce insanın kemiklerini sızlatacağını görmezden gelmenin ne denli yanlış olduğunu görmezler. Diyorum ya yanlış yoldalar.
Objektif olursun, taraf ol isterler. Taraf olursun nihayet düşmansın. Toplumlar cehaletini yenemediği sürece ne yazık ki bu tablolardan kurtulamayacaklar. Aldanan taraf olan bitenden bir haber, aldatan için işler tıkırında. Bizim şu an için yapabileceğimiz tek bir şey var. Basit bir tabir olacak belki ama o da şu vatan ve millete hiç olmadığı kadar sıkıca bağlanarak, herkesin birbirini görüş ve ayrılık nedeni sayılabilecek özelliklerine bakmadan sımsıkı kucaklaşmaktır. Toplumun buna çok ihtiyacı var. En azından sağlıklı nesiller yetiştirene dek. Çağdaşlaşmanın, ne eğitim müfredatını değiştirerek çocukların kutuplaşmasını sağlayacak boyuta ve ayrı eğitim yuvaları kurmaktan geçmediğinin, ne de batının edep yoksunu hal ve davranışlarının etkisinde kalınması sonucu rahat yaşama ve ahlaktan uzaklaşma boyutuna geldiği bir düzenden geçmediğinin idrakına varılmalıdır, bir an önce hemde. Toplum üzerine zar atan çevreler, o oyunun dönüp dolaşıp kendileri üzerine geleceklerini unutmamalıdır. Günü kurtarma adına, ne terör baronlarının çığırtkanlığını yapmak kurtarır sizi. Ne kck davalarına Atatürkçü sıfatınızla gözlemci olarak katılmak. Ne geçmişten intikam alma duygunuz sizi ileri götürür, ne de sahillere çektiğiniz paravanlı plajlar.
Taraflar lafım her ikinize de...