Saatlerce süren dizi filmlerle, olmayan dünyaların içinde zaman öldürüyoruz.
Haberlerin büyük bir bölümünü, liderlerin hiçbir yere varmayan tartışmalarını izleyerek geçiriyoruz.
Güya Kenan Evren’in işini bitirdikten sonra şimdi de, haftalar belki aylar sürecek 28 Şubat sürecini, kutuplara ayrılarak takip ediyoruz.
Kendi demokratik sürecimizi kemale erdirmişiz gibi, sözüm ona Suriye’ye demokrasi götürmek isteyen ülkelerle yaptığımız iş birliğiyle, ülke gündemini işgal ediyoruz.
Bazı davalar basında bolca yer alırken, halkın merak ettiği kimi davaların gündemde olmamasını hayretle izliyoruz.
Sokaktaki insanın işine yaramasa da; “millet iradesi” kapsamında uzun ve sonu gelmez nutuklar atanlar, boş yere kulaklarımızı ve beynimizi aşındırıyorlar.
Spordan çok futbolcuyu, sanattan çok sanatçının özel yaşamını gözümüzün içine sokuyorlar.
Ülkemizin geleceği olan gençliğimiz; ya teknolojik oyuncaklarla, ya da sonu gelmez sınav işkenceleriyle sosyaliteden uzak bir yaşama mahkûm ediliyorlar.
Oysa bu ülkenin gündemi, bunların hiç biri olmamalıydı.
Türkiye bu gün, daralan piyasaları konuşmalıydı. Kredi kartlarına teslim olmuş vatandaşın derdine çare olacak çözüm önerilerini gündeme almalıydı.
İletişimde, vatandaşın elini cebinden alamayan sistemi konu etmeliydi.
Elektrikte yapılan haksız kazancı sorgulamalıydı.
Vergide ve gelirde yaşanan adaletsizliği gündeminden asla düşürmemeliydi.
Yeryüzünün en pahalı yakıtını tükettiğimiz, akıllardan çıkmamalıydı.
Basın dünyası, azıcık uygarlık kaygısı taşıyarak İstanbul Şehir Tiyatroları’nda yapılmak istenenleri gündemine daha fazla taşımalıydı.
Cehalete karşı savaş açılmalı ve okuma eylemi üzerine nerede olduğumuz meselesi masaya yatırılmalıydı.
Bunca özgürlük ya da milli irade nutuklarına rağmen; parti içi demokrasi ve seçim kanunu konularında neden hala bir iyileştirmeye gidilmediği, yazılı, görsel, işitsel ve sosyal medyada gündemden hiç düşmemeliydi.
Kâğıt üzerinde iyiye gittiğimiz görülse de, fiili anlamda yaşanan işsizlik konusunda herkes bir kelam etmeli ve kulağının üstüne yatanlar sürekli rahatsız edilmeliydi.
Genetiğiyle oynanmış gıdalar veya sağlıksız beslenme alanında hiç susulmamalıydı. Vatandaşın daha duyarlı, yetkililerin daha aktif olması sağlanmalıydı. Bu gün Türkiye’de birçok kimse neyi, nasıl yiyeceğini bilememektedir.
Geçmişte olduğu gibi zengin hep kazanıyor, fakir yine fakir olarak kalıyor. Ülkenin doğusu kaderiyle baş başa bir yaşam sürerken, batıda refah seviyesi her geçen gün daha da artıyor. Sosyo-ekonomik kitlede ve coğrafyada uçurumlar kapanacağına daha da vahim bir hal alıyor.
Zaten büyük iş merkezlerine “boğdurulan” küçük esnaf, artık ayakta duramayacak hale gelmiştir.
İşte Türkiye’nin gündemi bunlar olmalıydı. Türkiye, yazının başında sıraladığım “tırı-vırı” gündemlerle zaman ve enerji kaybetmemeliydi.
Zira biz; boş gündemlerle oyalanırken ülkede başka şeyler oluyor. Ya da olması gerekenler bir türlü olmuyor.
Aslında en büyük sorunumuz hep söylendiği gibi ekonomi, terör gibi başlıklar değildir.
En büyük sorunumuz “duyarsızlaşma” sorunudur.
Duyarsızlaşan bir toplumda sağlıklı olarak hangi meseleyi çözebilirsiniz?
NOT: Yarın ve her hafta cumartesi günleri saat 12.00–14.00 arasında Radyo Mega’da Kıvılcım Programı’ndayım. Beklerim. www.radyomega.net
HOŞÇAKALIN